Unutulmuş Tapınaklarda Fısıldayan Aşk: Ninlil ve Enlil’in Hüznü

in #blog2 months ago

Bir zamanlar Dicle ve Fırat nehirleri arasında, güneşin kavurduğu topraklarda, Sümer’in görkemli şehirlerinde ilmek ilmek işlenen bir aşk var. Bu aşkın sahibi, gökyüzü tanrısı Enlil ve yerin bereketini simgeleyen genç tanrıça Ninlil. Sümer halkı, tanrılarının aşkını gökyüzüne yükselen dualarla kutsuyor. Fakat bu kutsal aşk, hiç kimsenin beklemediği şekilde hüzünle son buluyor.
Ninlil, Uruk’un dolambaçlı sokaklarında, halkın arasına karışarak hayatı izliyor. Kadınlar çömlek yapıyor, çocuklar neşeyle koşturuyor, esnaf tezgâhlarında zenginliklerini sergiliyor. Fakat Ninlil’in zihni uzaklarda; dağların arkasında, Enlil’in bulunduğu o kudretli sarayda. Enlil, gökyüzünün efendisi, bulutların arasından ona bakıyor gibi. Onu görmek için içi yanıyor Ninlil’in, kalbindeki özlem, Sümer’in verimli topraklarında yetişen buğdaylar gibi büyüyor.
Enlil de kendi tahtında otururken düşüncelere dalıyor. Gökyüzünün genişliği, Ninlil’in gülüşünü taşımıyor ona. Yıldızlar bile onun gözlerinde solgun kalıyor. Bir tanrının yüreği, böylesine derin bir tutkuyla yanabilir mi? Enlil’in gücü, onu her şeye muktedir kılsa da, bir şeyi değiştiremiyor: Kalbindeki o yakıcı aşkı dindiremiyor. O da biliyor ki, Sümer’de aşk, sadece coşku değil, aynı zamanda yıkımın da habercisi.
Bir gün, Ninlil Enlil’in yanına gitmeye karar veriyor. Gecenin karanlığı Sümer’in tapınaklarını örterken, tanrıça gökyüzüne sesleniyor. “Enlil,” diyor usulca, “Beni bul.” Enlil ise yıldızların arasından Ninlil’in sesini duyuyor. Aşkın verdiği cesaretle onu karşılamaya koşuyor. İki tanrı, Sümer’in kadim tapınaklarının arasında buluşuyorlar. Sessiz bir gece, onların şahitleri. Fakat bu buluşma, Sümer’in huzurlu dünyasını paramparça edecek bir dizi olayın başlangıcı oluyor.
Enlil’in Ninlil’e olan aşkı, yeraltı tanrılarına kadar ulaşıyor. Sümer’in ölüm tanrısı Nergal, bu yasak aşkın farkına varıyor. Çünkü tanrıların dünyasında aşklar, sadece mutluluk değil, aynı zamanda dengeyi de bozuyor. Nergal, yeraltının karanlık derinliklerinde bu aşkın Sümer’in kaderini değiştireceğini biliyor. Bu yüzden Enlil’i cezalandırmak istiyor. Enlil, Ninlil ile olan buluşması yüzünden yeraltına sürgüne gönderiliyor.
Ninlil’in yüreği paramparça oluyor. Sevgilisi Enlil, karanlık yeraltı dünyasına mahkûm edilirken, o sadece izliyor. İsyan etmek istiyor, kaderin bu acımasız oyununa karşı çıkmak istiyor. Fakat Sümer’in tanrıları bile bazen güçsüz kalıyor. Ninlil, Enlil’in peşinden yeraltına inmeye karar veriyor. Aşkını bırakmıyor, ondan vazgeçmiyor. Fakat ne kadar çabalarsa çabalasın, Enlil’i geri getirmek için yeterli olmuyor bu. Yeraltı tanrıları, Enlil’i affetmiyor. Sümer’deki bu yasak aşk, karanlık ve hüzünlü bir sona doğru sürükleniyor.
Tapınakların gölgelerinde fısıldanan bu aşk, Sümer halkı tarafından kuşaklar boyunca anlatılıyor. Ninlil’in fedakârlığı, Enlil’in tutkusuyla birleşip kadim bir efsane haline geliyor. Ama bu hikâye, sadece bir aşkın değil, Sümer’in bilgelik ve adalet anlayışının da simgesi oluyor. Çünkü Sümer’de aşk, sadece sevmek değil, aynı zamanda fedakârlık demek. Ve böyle fedakârlıkların bedeli her zaman ağır olmuştur.

Bir zamanlar Dicle ve Fırat nehirleri arasında, güneşin kavurduğu topraklarda, Sümer’in görkemli şehirlerinde ilmek ilmek işlenen bir aşk var. Bu aşkın sahibi, gökyüzü tanrısı Enlil ve yerin bereketini simgeleyen genç tanrıça Ninlil. Sümer halkı, tanrılarının aşkını gökyüzüne yükselen dualarla kutsuyor. Fakat bu kutsal aşk, hiç kimsenin beklemediği şekilde hüzünle son buluyor.

Ninlil, Uruk’un dolambaçlı sokaklarında, halkın arasına karışarak hayatı izliyor. Kadınlar çömlek yapıyor, çocuklar neşeyle koşturuyor, esnaf tezgâhlarında zenginliklerini sergiliyor. Fakat Ninlil’in zihni uzaklarda; dağların arkasında, Enlil’in bulunduğu o kudretli sarayda. Enlil, gökyüzünün efendisi, bulutların arasından ona bakıyor gibi. Onu görmek için içi yanıyor Ninlil’in, kalbindeki özlem, Sümer’in verimli topraklarında yetişen buğdaylar gibi büyüyor.

Enlil de kendi tahtında otururken düşüncelere dalıyor. Gökyüzünün genişliği, Ninlil’in gülüşünü taşımıyor ona. Yıldızlar bile onun gözlerinde solgun kalıyor. Bir tanrının yüreği, böylesine derin bir tutkuyla yanabilir mi? Enlil’in gücü, onu her şeye muktedir kılsa da, bir şeyi değiştiremiyor: Kalbindeki o yakıcı aşkı dindiremiyor. O da biliyor ki, Sümer’de aşk, sadece coşku değil, aynı zamanda yıkımın da habercisi.

Bir gün, Ninlil Enlil’in yanına gitmeye karar veriyor. Gecenin karanlığı Sümer’in tapınaklarını örterken, tanrıça gökyüzüne sesleniyor. “Enlil,” diyor usulca, “Beni bul.” Enlil ise yıldızların arasından Ninlil’in sesini duyuyor. Aşkın verdiği cesaretle onu karşılamaya koşuyor. İki tanrı, Sümer’in kadim tapınaklarının arasında buluşuyorlar. Sessiz bir gece, onların şahitleri. Fakat bu buluşma, Sümer’in huzurlu dünyasını paramparça edecek bir dizi olayın başlangıcı oluyor.

Enlil’in Ninlil’e olan aşkı, yeraltı tanrılarına kadar ulaşıyor. Sümer’in ölüm tanrısı Nergal, bu yasak aşkın farkına varıyor. Çünkü tanrıların dünyasında aşklar, sadece mutluluk değil, aynı zamanda dengeyi de bozuyor. Nergal, yeraltının karanlık derinliklerinde bu aşkın Sümer’in kaderini değiştireceğini biliyor. Bu yüzden Enlil’i cezalandırmak istiyor. Enlil, Ninlil ile olan buluşması yüzünden yeraltına sürgüne gönderiliyor.

Ninlil’in yüreği paramparça oluyor. Sevgilisi Enlil, karanlık yeraltı dünyasına mahkûm edilirken, o sadece izliyor. İsyan etmek istiyor, kaderin bu acımasız oyununa karşı çıkmak istiyor. Fakat Sümer’in tanrıları bile bazen güçsüz kalıyor. Ninlil, Enlil’in peşinden yeraltına inmeye karar veriyor. Aşkını bırakmıyor, ondan vazgeçmiyor. Fakat ne kadar çabalarsa çabalasın, Enlil’i geri getirmek için yeterli olmuyor bu. Yeraltı tanrıları, Enlil’i affetmiyor. Sümer’deki bu yasak aşk, karanlık ve hüzünlü bir sona doğru sürükleniyor.

Tapınakların gölgelerinde fısıldanan bu aşk, Sümer halkı tarafından kuşaklar boyunca anlatılıyor. Ninlil’in fedakârlığı, Enlil’in tutkusuyla birleşip kadim bir efsane haline geliyor. Ama bu hikâye, sadece bir aşkın değil, Sümer’in bilgelik ve adalet anlayışının da simgesi oluyor. Çünkü Sümer’de aşk, sadece sevmek değil, aynı zamanda fedakârlık demek. Ve böyle fedakârlıkların bedeli her zaman ağır olmuştur.

Sort:  

Congratulations @gokhan83kurt! You have completed the following achievement on the Hive blockchain And have been rewarded with New badge(s)

You distributed more than 13000 upvotes.
Your next target is to reach 14000 upvotes.

You can view your badges on your board and compare yourself to others in the Ranking
If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word STOP