İnsanız ve insan olarak hayatımız başlatıldı. Başlatılan hayatta insanoğlu, kendi kendini ezen ve kendi kendini tahrip eden tek varlık. Ezen ve ezilen de kendisidir. Ezenler daha iyi bir hayatı yaşamak isterken, hemcinsinin sırtına binen akıl erdirilmeyen garip bir yaratık... Ne yazık ki ilimle kendi kendini cezalandıran tek varlık da insan olmakta... Bu çağda ilmin son sözü hep kendi kendini tahrip için yeni silahlar üretmek… Çünkü üretip kendi kendisine çevirdiği silahla hep ölüm ve öldürme içinde olmakta... Nedense insanla insan arasında ahenk bir türlü kurulamadı. Bugünkü çağımızda katlanarak kendini çoğaltan ana problem olmakta... Bilim, olumsuzluğu haykırıyor ama insanlar bu haykırışları duymamayı görev ediniyor? Dinin icat ettiği felsefe ilme eğilmezken, insanın yeni ümitlere ihtiyacı var. İletişim çağında iletişimin getirdikleri, din hakkındaki görüşlerimizi alt üst edip yıkabilir mi? İlk defa olarak insanla dinin getirdikleri arasında bir münasebetin olup olmadığının araştırılması ihtiyacı doğarken, her araştırmacı için din gittikçe garipleşmektedir. Gariplik, tuhaflık, saçma sapan olanlar akla uyar mı yoksa uymaz mı bilinmezken, bilim adamları ve edebiyatçılar serseme dönmüş bir durumdadır.
Peki ülkem nasıldır? Ülkemde vatandaşlar gelişimini tamamladı mı? Çünkü işin gerçeği gelişme içinde olanlar ancak medenidir... Medeniler de gelişim kademelerini öyle kolay geçerek yükselemediler, açıkçası çabasıyla kah kazandı, kah kaybetti. Girilen yolların sonunda hep kazançla sonuçlanacak diye bir kaide de yoktu. İki sonuç vardı: biri bütün kazanımlarını birbiri üstüne yığan, zamandan faydalanan milletlerin tarihi, diğeri miras gibi kendini yediren milletlerin tarihi. Kazanan milletler; Uçabileceği uçağını, konuşabileceği cep telefonuyla internetiyle istediği şekillerde eğitilenler idi. Ya diğerleri? Diğerleri kendilerini eğitmeyip ve insanlığın hizmetine bir şey sunamadan ancak medenilerin ürettikleriyle refaha koşanlar idi. Ve medeniler ürettikleriyle hizmet eden olurken, üretim ve çoğaltma faaliyetleriyle efendi oldu. Aradaki fark; üreten, biriktiren, biriktirdiğini yığanlar medeni olurken, ötekiler de hep tüketim hoyratlığıyla kendi kendini eriterek köle vasfını taşıyanlar... Tabi ki gelişmeyen ülkenin hayatı artık gelişmişlerin iki dudağı arasında çıkacak kelimelerine göre şekillenecektir artık...
Bakışlarını kendi iç dünyasına çevirenler hep kendi kendileriyle karşılaşır. Aynasında kendi korkularını, kendi rüyalarını görür. Bir başkası olmak için bir başkasının aynasından zevk almak ve tahammül etmek ancak kölelik… Bizim en büyük eksiğimiz başkalarının düşüncelerine kalbimizi açmak... Bu durumda bildiğimiz gerçekler ancak başkasının yanlışlarla dolu sloganların esiri olmak... Aslında aynamızdaki soğuk bakışlar bazen gerçeğin vahşi ve haşin yönlerini yansıtarak bizi uyandırır. Ve aklın maddeyle bitmez tükenmez sonsuz kavganı da gösterir. Gösterilenler, maddeyle insan arasındaki muhteşem bir ahenk sergilerken, insanın kahramanlığını ve şerefini artırır. Biz o şerefe nail olmadan iletişim çağını yaratanların gerisinde kaldık. Biz bu maceranın dışında kalırken aklımızla madde arasındaki ahengi maalesef bir türlü yakalayamadık. Bizim düşünürler kendi sınırlarında afallamakta... Dindarlar kendi dini çerçevesinde şaşırmaktadır. Şaşırtanın inancı hikaye ve menkıbelerden oluşmakta… Bu durumda halkımız yığın gibi, midye gibi ilimden yoksun yobazları başına taç yaparken, sadece hikaye ve menkıbeleri dinleyip aldatıldığının farkına varmamakta... O halde tek yol var: yobazların yanlışları imha etmek ve ilimle maddenin savaşını lehimize çevirmek... Çevirmek isteyenler ilmin gerçeklerini haykırmakta ama kim kulak verecek? Haykırış ve gerçekler kitapların satırlarını doldurunca ya yolları kesiliyor ya da imha ediliyor. İmha edilen ilimdir. Belli ki ilime ve gelişmeye tahammüllümüz bu kadar...
Sort: Trending