Herkes, günümüz çocuklarının mahalle ortamından uzak evlerde, okullarda, kreşlerde, yaz okullarında tablet, bilgisayar ve telefon başında vakit geçirmesinden şikayet ediyor. Mahalle kültürünün yok olmasından dem vuruyor. Belki de günümüz çocuklarının sahip olduğu olanakların zamanında kendilerinde olmadığı için içten içe kıskanıyor da olabilirler. Kim bilir? Ben kendi adıma 90’lı yıllarda çocuk olmanın ayrıcalığını yaşayan birisi olarak, aslında o yıllar sıcak samimi çok keyifli olsa dahi bir çok imkandan yoksun olarak büyüdüğümüzü sadece bir konuya değinerek bahsetmek istiyorum. Mesela Futbol yani mahalle maçları.
90'lı yıllarda mahalle maçlarının şartları ve ortamı; okuldan gelir gelmez çantalar hemen bırakılır ve sokakta toplanılırdı. Büyük ihtimal sert plastikten yapılmış olan Kames marka yada dikişli olan Mikasa marka topun sahibi çocuk hemen beraber oynamak istediği diğer arkadaşını seçip, diğer güçlü rakibine hadi sıra sende seç diyerek ortalama 5’er kişi olacak bir şekilde dengeli takımlar kurulurdu. Etraftan maksimum büyüklükteki taşlar bulunup, adım sayılarak kaleler kurulurdu. Bozuk para yardımı ile yazı tura atılırdı ama genellikle kimsede bozuk para olmadığı için ufak bir taşa tükürülüp yaş mı kuru mu sorusuyla top ve kale seçilirdi. Maç genelde 5 'te devre maç 10 golde biterdi, 3 korner bir penaltı esastı. Eğer penaltı boş kaleye atılacaksa sırt kaleye dönük şekilde vurulurdu. Penaltı vuruşunda kaleci değişikliği yapılacak ise bunun cezası art arda iki penaltı vuruşuydu. Böylelikle çetin ama bir okadar da zevkli mahalle maçları başlardı. Tozlu topraklı beton zeminlerde eğer düşerseniz genellikle elinizin yada diz kapağınızın sıyrılabileceği, pantolonunuzun yırtılabileceği mahalle maçları başlardı.
Başlayan maç zaman zaman ya yoldan geçen arabalar, yada mahallenin büyük abilerinin maça karışmasıyla kısa bir süre durabilirdi. Oyucuların birisinin annesi tarafından bakkala gönderilmesi ise maçın durması için sebep değildi. Oyuncu işi bitince maça kaldığı yerden devam ederdi. Eve erken çağrılan oyuncunun yerine birisi yoksa, o takım bir kişi eksik oynardı. Park halindeki araçların altına da top kaçabilmekteydi ve topu kaçıran kişi aracın altına girip alırdı. Yün eldiveniniz ve hafif kilonuz var ise sizden iyi kaleci yoktur. Kale direkleri için konulan taşların yüksekliği ortalama 30cm olduğu için kimi vurulan şutların; gol mü aut mu yada direk mi olduğu yada üsten auta mı çıktığı tartışmalar sonunda kesinleşirdi. Baskın karakterin takımı kazanırdı. Ama pozisyonun finali ne olursa olsun, top uzağa gitmişse mutlaka atan alırdı. En yaygın görülen çalım atma biçimi duvar pasıydı ama duvara çarptırıp gol atmak yasaktı. Bir pozisyonda faul yada elle oynama var ise, pozisyonun içindeki oyuncular tarafından karar verilir. Anlaşmazlık durumunda pozisyona en yakın kişiler söz sahibiydi. Neticede herkes hakemdi. Heyecan ve çekişme ile geçen maçların sonunda, maçlar ya atan galip yiyen mağlup şeklinde yada akşam ezanıyla, en zayıf ihtimal olan herkesin annesinin eve çağırmasıyla biterdi.
Şimdi mahalle ortamından yoksun büyüyen 2000’li yılların çocukların durumu ise bizden farklı, ben birebir bu şartların içinde bulunup yaşamasamda kendi gördüğümle alakalı, eğer yanlışım var ise sizlerin fikirlerini öğrenmek kaydı ile paylaşmak isterim.
Geçtiğimiz günlerde bir yakın komşumuz, 9 yaşındaki oğlunu futbol oynatmaya götürecekti. Bende onlarla gitmek istedim. Merak ettim. Okul çıkışı aldık çocuğu futbol okuluna götürdük. Onlar soyunma odasında kendileri için yapılmış logolu, numaralı ve sırtlarında isimleri yazılı şekilde basılmış formalarını giyip sahaya çıktılar. Saha dediğim bildiğiniz suni çim halı saha. Tozlukları kramponları kalecilerin eldivenleri hepsi tam teşekküllü biçimde sanki resmi müsabaka yapıyormuş havasında hazırlardı. Maç öncesi selfie çekilmeler poz vermeler hepsi mevcut. Zaten çekilen resimler anne ve babaları tarafından anlık sosyal medya sitelerine konuyor. Herkes kendi mevkiisini kaybetmeden ciddiyetle oynuyorlardı. Pas vardı şut vardı gol vardı mücadele vardı. Hepsini çok beğendim. Elektronik skor tabelası vardı. Buradan skoru ve dakikayı takip edebiliyorsunuz. Kendi antrenörleri o gün elinde düdüğü maçta hakemlik yapıyordu. Gayet çekişmeli zevkli bir maç izledim. Hele ki gol olurken o ağların havalanması yok mu? Resmen benim çocukluk hayalimdi. Gördüğüm kadarıyla artık o mahalle maçları sokaklarda değil de daha profesyonel ortamlarda oynanıyordu. Bana katılırsınız katılmazsanız bilemem ama benim çocukluk hayallerim, 2000’li yılların çocuklarına nasip olmuş.
Halisahaya adam bulamıyorum çoğu zaman,spor ruhumuz ölmüş bizim artık malesef...
Maalesef al bende de o kadar. Yaklaşık 8 yıldır futbol oynamıyorum...
Congratulations @eray77! You have completed some achievement on Steemit and have been rewarded with new badge(s) :
Award for the number of comments
Click on any badge to view your own Board of Honor on SteemitBoard.
For more information about SteemitBoard, click here
If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word
STOP