Burnout and Parapsychology---TÜKENMİŞLİK VE PARAPSİKOLOJİ

in #life7 years ago

yorgun-adam.jpg

Çalışma ortamı kaynaklı bir psikosomatik sendrom
olan tükenmişlik, kişilerin mesleğin özgün anlamı ve
amacından kopması, hizmet götürdüğü insanlarla ilgilenemiyor
oluşu ya da aşırı stres ve mesleki doyumsuzluğa
tepki olarak kişinin kendini psikolojik olarak işinden geri
çekmesi olarak tanımlanmaktadır (Kaçmaz 2005). Ana
belirtilerini enerji kaybı, motivasyon eksikliği, negativist
(olumsuz) tutum ve hizmet verdiklerinden geri çekilme
oluşturmaktadır. Daha çok, doğrudan insana hizmet veren,
hizmetin yürütülmesinde insan ilişkilerinin önemli
bir yere sahip olduğu alanlarda (sağlık, eğitim, bankacılık)
görülmektedir (Kaçmaz 2005).
Tükenmişlik, bilimsel kaynaklarda ilk olarak 1975’te
kullanılmaya başlanmıştır (Freudenberger 1975).
Maslach (1976) tarafından ise bireylerin tükenmişlik düzeyini
taramak amacıyla bir ölçek (Maslach Tükenmişlik
Envanteri, MTE) oluşturulmuştur. Ölçek zamanla birçok
aşamadan geçmiş ve farklı işkollarındaki birçok
tarama araştırmasında kullanılmıştır. Maslach’ın yaklaşımında
işle ilgili tükenmişlik üç belirti boyutundan
oluşmaktadır: duygusal tükenme, duyarsızlaşma (depersonalizasyon)
ve mesleki başarı (Maslach ve Jackson
1986, Maslach ve ark. 2001).
Finlandiya’da yapılan bir çalışmada MTE ile katılımcıların
%2,4’ünde ağır, %25,2’sinde ise hafif şiddette
tükenmişlik saptanmıştır (Honkonen ve ark. 2006).
Türkiye’de 7255 sağlık çalışanı ile yapılan bir çalışmada,
özellikle pratisyen hekimler ve hemşirelerde MTE duygusal
tükenme ve duyarsızlaşma puanları diğer gruplara
göre daha yüksek bulunmuştur (Ergin 1996). Bir diğer
çalışmada ise tükenmenin çalışma yaşantısının başlarında
olma, uzun çalışma süresi, dönüşümlü ya da yalnız
gündüz çalışma, günlük uyku saatiyle ilişkili olduğu bulunmuştur
(Aslan ve ark. 1996).
İş yerindeki kronik stresin tükenmişlik sendromuna
neden olduğu genel kabul görmektedir (Maslach ve
ark. 2001). Stresle ilişkili diğer psikiyatrik hastalıklarda
olduğu gibi tükenmişlikte de hipotalamus-pituiter-adrenal
bez (HPA) ekseni işlevlerinin değişiklikler göstereceği
beklenmektedir (Kudielka ve ark. 2006, Sonnentag
2006). Stresle ilişkili bozukluklar (depresyon, travma
sonrası stres bozukluğu, fibromiyalji, kronik yorgunluk
sendromu) ve HPA-ekseni işlevleri arasındaki ilişki birçok
çalışmada ele alınmıştır (Heim ve ark. 2000, Ehlert
ve ark. 2001, Raison ve Miller 2003). Stres ve HPA-ekseni
işlevleri arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalarda
sonuçlar çelişkilidir. Bazı çalışmalarda kısa ya da uzun
süreli stres ile kortizol düzeyleri arasında pozitif bir ilişki
olduğu belirtilirken (Melamed ve ark. 1999, Pruessner
ve ark. 1999, Wüst ve ark. 2000), bazı çalışmalarda ise
ya anlamlı bir ilişki bulunamamış ya da ters yönde bir
ilişki bulunmuştur (Ockenfels ve ark. 1995, Sluiter ve
ark. 2003, Weibel ve ark. 2003). Ayrıca iş stresi ile kortizol
düzeyi arasındaki ilişki, başka sosyodemografik değişkenlerle
(sosyoekonomik konum, cinsiyet) değişim göstermektedir
(Kunz-Ebrecht ve ark. 2004). Stresle ilişkili
hastalıklardan fibromyalji ve kronik yorgunluk sendromunda
ise hipokortizolizm bildirilmiştir (Heim ve ark.
2000, Afari ve Buchwald 2003, Raison ve Miller 2003).
Stres ile bağışıklık sistemi ve monoaminerjik sistem
arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırma sonuçları strese
duyarlı iki endokrin yanıt sisteminin HPA-ekseni ve
sempatik-adrenal-medüller sistem (SAM) olduğunu belirtmektedir
(Cohen ve ark. 2007). HPA-ekseni uyarılması
sonucu artan kortizol hormonu bağışıklık sistemi
işlevlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Benzer şekilde
stres sonucu SAM uyarıldığında bu uyarıma yanıt olarak
katekolaminler artmaktadır. Katekolaminler otonom
sinir sistemi ile birlikte birçok sistemin (kalp damar sistemi,
solunum sistemi ve bağışıklık sistemi gibi) işlevlerini
düzenlemektedir. HPA-ekseni ve SAM sistemlerinin
uzamış ya da tekrarlayıcı biçimde uyarılması psikiyatrik
ve bedensel hastalıkların oluşma riskini arttırmaktadır
(Cohen ve ark. 2007). Artan HPA-ekseni ve SAM hormonları
ya lenfatik dokuda ilgili bölgelere bağlanarak bu
dokuyu doğrudan uyararak ya da bağışıklık sistemi hücrelerinin
fonksiyonlarını etkileyerek bağışıklık sistemi
işlevlerini bozmaktadırlar.
Bu gözden geçirme yazısında tükenmişlik nörobiyolojisinin
bilimsel kaynaklarda yer alan verilerle irdelenmesi
amaçlanmıştır. Ciddi psikososyal sonuçlara neden
olan tükenmişliğin etiyolojisinin aydınlatılması, tedavisi
konusunda yeni yaklaşımların doğması, sınanması ve
mevcut deneysel nitelikte olan tedavilerin değerlendirilmesi
açısından da önem taşımaktadır.
YÖNTEM
Pubmed, Science Direct, Medline, GoogleScholar,
ULAKBİM Türk Tıp Dizini ve Türk Psikiyatri Dizini
veritabanlarında, ‘tükenmişlik, HPA-ekseni, kortizol,
stres, nö ro bi yo lo ji, nöron oluşumu, BDNF, bağışıklık,
etiyoloji’ anahtar sözcükleri çeşitli kombinasyonlar içerisinde
kullanılarak 1990-2007 yılları arasında İngilizce
ve Türkçe dillerinde yayınlanmış tüm makaleler incelenmiştir.
Makalelerin kaynaklar bölümleri de olası İngilizce
makaleler için taranmıştır. Stres-HPA-ekseni, stres-bağışıklık
sistemi, stres-monoaminerjik sistem, stres-nöron
320
oluşumu ilişkisini tükenmişlik sendromu kapsamı dışında
araştıran makaleler konuyla doğrudan ilgilileri olmadıkları
için tartışma dışında tutulmuştur.
Tarama sonucunda konuyla doğrudan ilgili toplam
25 makale bulunmuştur. Yirmi iki makale olgu-kontrol
biçimindeki orijinal araştırma makalesiydi. Üç makale
ise gözden geçirme/özgün fikir niteliğindeydi.
Orijinal araştırma makalelerinden 19 tanesi, tükenmişlik
ve HPA-ekseni işlevleri arasındaki ilişkiyi incelemekteydi.
Bu makalelerden iki tanesi aynı örneklem grubuna
ait verilere dayanmaktaydı (Ekstedt ve ark. 2004,
Söderstrom ve ark. 2006). Bir makalede ise hem HPAekseni
hem de sempatik-adrenerjik-medüller sistem göstergeleri
ele alınmıştı (De Vente ve ark. 2003). Diğer bir
makalede ise HPA-ekseninin yanı sıra diğer hormonal
göstergeler de inceleme kapsamındaydı (Moch ve ark.
2003). İki makalede ise HPA-ekseninin yanı sıra bağışıklık
sisteminin göstergeleri de ele alınmıştı (Grossi ve
ark. 2003, Mommersteeg ve ark. 2006d). Bir makalede
HPA-ekseni işlevlerinin yanı sıra merkezi serotonerjikdopaminerjik
sistemin tükenmişlik ile ilişkisi de araştırılmaktaydı
(Tops ve ark. 2007). Tükenmişlik ve HPA-ekseni
işlevleri arasındaki ilişkiyi inceleyen 19 araştırmadan
11 tanesinde tükenmişlik tanısı alan hastalar, sorgulanan
parametreler açısından sağlıklı kontrollerle ya da tedavi
öncesi/sonrası olmak üzere kendi aralarında karşılaştırılmıştı.
Diğerlerinde ise sağlıklı kontrol grubuna yer verilmemişti
ve bireyler tükenmişlik ölçeklerinden aldıkları
puanlara göre gruplandırılarak karşılaştırılmıştı.
Diğer üç makaleden ikisi tükenmişlik ve bağışıklık
sistemi göstergeleri arasındaki ilişkiyi ele alan çalışmalardı
(Nakamura ve ark. 1999, Bargellini ve ark. 2000). Bir
makale tükenmişlikte sempatik-adrenal medüller sistem
göstergelerini araştırmaktaydı (Zanstra ve ark. 2006).
Üç makale ise gözden geçirme niteliğindeydi.
Bunlardan bir tanesinde, HPA-ekseni ve tükenmişlik
arasındaki ilişki, bir klinik çalışmanın sonuçları temel
alınarak derlenmişti (Sonnentag 2006). Diğerinde ise
TABLO 1a. Hipotalamus-Pituiter-Adrenal Eksen İşleyişi ve Tükenmişlik İlişkisini, Katılımcıları Tükenmişlik Envanterinden Aldıkları Puanlara Göre
Gruplandırarak Karşılaştıran Çalışmalar*.
Tükenmişlik
değerlendirmesi
Sorgulanan değerler Sonuçlar Kaynak
SMTÖ (n=111) • 08:00 ve 16:00 tükürük kortizol
düzeyleri
• Her iki ölçümde kortizol düzeyi yüksek
tükenmişliği olanlarda daha yüksek [sadece
kronik yüksek tükenmişliği olanlarda
istatistiksel anlamlı]
Melamed ve ark. 1999
SMTÖ (n=36) • Sabah 08:00-10:00 arası tek kan
örneği: toplam kortizol [3 yıllık izlem]
• Tükenmişlik ile kortizol arasında ilişki
saptanamamış
Grossi ve ark. 1999
MTE ve ÖTÖ (n=66) • 2 ardışık günde ölçülen tükürük
kortizolü ile KUY (4 örnek)
• 3. gün 0,5 mgr DST sonrası tükürük
KUY (4 örnek)
• Tüm ölçümlerde yüksek tükenmişlik
grubunda düşük kortizol düzeyi saptanmış
• Yüksek tükenmişlikte deksametazona
artmış baskılanma yanıtı
Pruessner ve ark. 1999
MTE (n=41) • Sabah ve akşam kortizol (tükürük ve
plazma) düzeyleri
• Yüksek tükenmişlik grubunda düşük
tükenmişlik saptanan gruba göre sabah
kortizol düzeyleri anlamlı düşük
• Yüksek tükenmişlik grubunda akşam
kortizol düzeyleri anlamlı yüksek
Morgan ve ark. 2002
SMTÖ (n=63) • Sabah 08:00-10:00 arası tek kan
örneği: toplam kortizol
• Yüksek ve düşük tükenmişlik grupları
arasında serum kortizol düzeyleri farklılığı
saptanamamış
Grossi ve ark. 2003
SMTÖ (n=24) • Sabah kan kortizolü (08:00-09:00)
• Tükürük KUY (4 örnek)
• Diurnal tükürük kortizol döngüsü
(5 örnek)
• Gruplar arasında fark saptanamamış
• Gruplar arasında fark saptanamamış
• Gruplar arasında fark saptanamamış
Ekstedt ve ark. 2004
MTE (n=42) • Akşam 17:00-19:00 arası tükürük
örneği: toplam kortizol
[Girişim öncesi ve sonrası grupiçi
karşılaştırma]
• Gruplar arasında fark saptanamamış Galantino ve ark. 2005

  • Toplam 8 makaleden iki tanesi aynı örneklemde yapılan çalışmalar olduğu için sadece bir tanesi (Ekstedt ve ark. 2004) tabloya alındı.
    MTE: Maslach Tükenmişlik Envanteri. SMTÖ: Shirom-Melamed Tükenmişlik Ölçeği. KUY: Kortizol Uyanma Yanıtı. DST: Deksametazon Süpresyon Testi.
    321
    HPA-ekseni ile tükenmişlik ve bedensel tükenme (vital
    exhaustion) arasındaki ilişkiyi ele alan çalışmalar birlikte
    değerlendirilmişti (Kudielka ve ark. 2006). Tükenmişliğin
    nörobiyolojisinde HPA-ekseni ve nöron oluşumu ilişkisini
    araştıran klinik çalışma bulunamadı. Bu alanda sadece
    derleme niteliğinde bir makale bulundu (Eriksson ve
    Wallin 2004). Tükenmişlik sendromu nörobiyolojisinde
    HPA-ekseni işlevleri ve beyin kökenli nörotofik faktör
    (BDNF) düzeyleri ilişkisi yakın zamanda tarafımızdan
    araştırılmıştır. Bu yazıda çalışmanın sadece HPA-ekseni
    ile ilgili bulgularına değinilecektir.
    BULGULAR
    Tükenmişlik ve HPA-ekseni işlevleri
    Bilimsel kaynaklarda tespit edilen çalışmalar, yöntem
    farklılıkları nedeniyle iki grupta değerlendirildi. HPAeksen
    işleyişi ve tükenmişlik ilişkisini, katılımcıları özbildirim
    ölçeklerinden aldıkları puana göre düşük/yüksek
    tükenmişlik şeklinde gruplandırarak araştıran çalışmalar
    tablo 1a’da toparlanırken, Tablo 1b’de ise yarı yapılandırılmış
    görüşmelerle klinik düzeyde tükenmişlik tanısı
    konan hastalarla sağlıklı kontrolleri karşılaştıran ya
    da hasta grubunu bir tedavi girişimi öncesi ve sonrası
    kendi içinde karşılaştıran çalışmalar bir araya getirildi.
    Katılımcıları, yanıtladıkları özbildirim ölçeklerindeki sonuçlara
    göre düşük ya da yüksek tükenmiş olarak gruplandıran
    çalışmalar arasında 8 makaleden iki tanesi aynı
    örneklemde yapılan çalışmalar olduğu için sadece bir tanesi
    (Ekstedt ve ark. 2004) tabloya alındı (Bknz. Tablo
    1a). Tükenmişlik sendromu ve HPA-ekseni işlevleri arasındaki
    ilişkiyle ilgili yapılan ilk çalışmada kortizol dü-
    TABLO 1b. Hipotalamus-Pituiter-Adrenal Eksen İşleyişi ve Tükenmişlik İlişkisini, Yarı Yapılandırılmış Görüşmelerle Klinik Düzeyde Tükenmişlik
    Tanısı Konan Hastalarla Sağlıklı Kontrolleri Karşılaştıran ya da Hasta Grubunu Bir Tedavi Girişimi Öncesi ve Sonrası Kendi İçinde Karşılaştıran
    Çalışmalar*.
    Tükenmişlik değerlendirmesi Sorgulanan değerler Sonuçlar Kaynak
    • MTE
    • Belirtilere dayalı klinik tanı
    • (n=16/16)
    [Grişim öncesi ve sonrası 4 ay
    boyunca ayda bir kez olmak üzere
    ölçülen]
    • 24 saatlik idrarda serbest
    kortizol düzeyi
    • Sabah 08:00 tek kan örneği: kortizol
    • Sabah 08:00 tek kan örneği: DHEAs
    • Sabah 08:00 tek kan örneği: ACTH
    • Hastalarda 4 ay değişmeyen düşük düzey
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    Moch ve ark. 2003
    • MTE
    • Belirtilere dayalı klinik tanı
    • (n=22/23)
    • Tükürük KUY (3 örnek)
    • 12:00 tükürük kortizolü
    • Stres testi sonrası tükürük kortizolü
    • Hastalarda yüksek KUY
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    • Test ile ilişkili bir değişiklik saptanamamış
    DeVente ve ark. 2003
    • SMTÖ
    • DSM-IV/ICD-10 uyum
    bozukluğu tanısı
    • (n=22/42)
    • Tükürük KUY (4 örnek) • Kadın hastalarda yüksek
    • Erkek hastalar ile kontroller arasında fark
    saptanamamış
    [Erkeklerde orta düzeyde tükenmişlik
    bildiren gruptakilerin KUY düşük
    tükenmişlik düzeyi olanlara göre yüksek]
    Grossi ve ark. 2005
    • MTE
    • ICD-10 işle ilgili nevrasteni
    tanısı
    • (n=74/35)
    • 2 ardışık günde tükürük KUY (3
    örnek)
    • 3. gün 0,5 mgr DST sonrası tükürük
    KUY (3 örnek)
    • Diurnal tükürük kortizol döngüsü (3
    örnek)
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    Mommersteeg ve ark.
    2006a
    • MTE
    • ICD-10 işle ilgili nevrasteni
    tanısı
    • (n=22/21)
    • 2 ardışık günde tükürük KUY (3
    örnek)
    • Diurnal tükürük kortizol döngüsü (3
    örnek)
    • Psikoterapi sonrası tükürük KUY (3
    örnek)
    • Hastalarda düşük düzey
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    • Psikoterapi sonrası hastalarda KUY artışı
    Mommersteeg ve ark.
    2006c
    • MTE
    • ICD-10 işle ilgili nevrasteni
    tanısı
    • (n=56/38)
    • Tükürük KUY (3 örnek)
    • 0,5 mgr DST sonrası tükürük KUY (3
    örnek)
    • Tükürük DHEAs
    • Kortizol/DHEAs oranı
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    • Hastalarda yüksek DHEAs
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    Mommersteeg ve ark.
    2006d
    322
    zeylerinin yüksek tükenmişliği olan bireylerde hafif tükenmişliği
    olan bireylere göre daha yüksek saptanmasına
    rağmen bu fark sadece kronik yüksek tükenmişliği olan
    bireylerde istatistiksel anlamlılığa ulaşmıştır (Melamed
    ve ark. 1999). Üç yıllık bir izlem çalışmasında ise iş koşullarında
    yıllar içinde görülen düzelme ile tükenmişlik
    azalırken, kortizol düzeyi artış göstermiştir. Ancak yapılan
    ölçümlerde sabah kortizol düzeyi ile tükenmişlik arasında
    ilişki saptanmamıştır (Grossi ve ark. 1999). Diğer
    bir çalışmada ise birbirini izleyen üç iş günü boyunca
    ölçülen kortizol uyanma yanıtı (KUY), yüksek tükenmişlik
    saptananlarda, düşük tükenmişliği olanlara göre
    düşük bulunmuştur. Üçüncü iş günündeki ölçümlerden
    önce 0,5 mgr’lık deksametazon uygulanmıştır ve yüksek
    tükenmişliği olanlarda artmış baskılanma yanıtı elde
    edilmiştir (Pruessner ve ark. 1999). Bir başka çalışmada
    düşük tükenmişlik grubuna göre yüksek tükenmişlik
    grubunda sabah tükürük kortizol düzeyleri anlamlı düşük
    ve akşam tükürük kortizol düzeyleri anlamlı yüksek
    bulunmuştur (Morgan ve ark. 2002).
    Grossi ve arkadaşları (2003) kadın çalışanları bağışıklık,
    metabolik ve endokrin göstergeler açısından
    karşılaştırdıkları çalışmalarında, yüksek düzeyde tükenmişliği
    olan kadınların daha fazla iş stresi ve iş yerinde
    daha az sosyal desteklerinin olduğunu bildirmelerine,
    daha depresif ve kaygılı olmalarına karşın serum kortizol
    düzeylerinin düşük puan alan kadınlarla benzer bulunduğunu
    belirtmişlerdir. Ekstedt ve arkadaşlarının (2004)
    tükenmişlik ile KUY ve uyku özellikleri arasındaki ilişkiyi
    inceledikleri çalışmalarında düşük veya yüksek tükenmişliği
    olan gruplar arasında serum kortizol düzeyi,
    KUY (tükürük) ve diurnal kortizol düzeyleri (tükürük)
    açısından fark saptanmamıştır. Ancak sabah ölçülen kortizolün
    (serum ve tükürük) önceki gece uykuda oluşan
    ara uyanmaların en iyi belirleyicisi olduğu belirtilmiştir.
    Aynı verilere dayanan bir başka çalışmada ise yüksek tükenmişliği
    olan grupta hafta içi KUY’un hafta sonuna
    göre daha yüksek olduğu bildirilmiştir (Söderstrom ve
    ark. 2006). Yüksek tükenmişliği olan grup hafta sonunda
    daha yüksek yorgunluk ve zihinsel aktivite düzeyleri
    bildirmiştir. Ayrıca ölçümlerin yapıldığı günden önceki
    TABLO 1b‘nin Devamı.
    Tükenmişlik değerlendirmesi Sorgulanan değerler Sonuçlar Kaynak
    • MTE ve UİUÖ
    • ICD-10 işle ilgili nevrasteni tanısı
    • (n=29/33/26)
    • 2 ardışık günde tükürük KUY (3 örnek)
    • 3. gün 0,5 mgr DST sonrası tükürük KUY
    (3 örnek)
    • Tükürük KUY (3 örnek) [Haftasonu]
    • Tüm günlerde tükürük DHEAs
    • Kortizol/DHEAs oranı
    • Gruplar arasında fark
    saptanamamış
    • İşuyumu olan grupta daha yüksek
    baskılanma
    • Gruplar arasında fark
    saptanamamış; hafta içine
    göre düşük
    • Gruplar arasında fark
    saptanamamış
    • Gruplar arasında fark
    saptanamamış
    Langelaan ve ark.
    2006
    • MTE ve UİUÖ
    • ICD-10 işle ilgili nevrasteni tanısı
    • (n=42) iki haftalık izlem
    • 2 ardışık günde tükürük KUY (3 örnek)
    • 3. gün 0,5 mgr DST sonrası tükürük KUY
    (3 örnek)
    • 2 ardışık günde ölçülen tükürük DHEAs
    • Kortizol/DHEAs oranı
    • [Daha yüksek tükenme şiddeti olan
    ve uykuda daha düşük
    dinlenenlerde]
    • KUY daha düşük
    • DST sonrası güçlü baskılanma
    • DHEAs daha yüksek
    • Kortizol/DHEAs daha düşük
    Sonnenschein ve
    ark. 2007
    • MTE
    • Klinik tanı yöntemi belirtilmemiş
    • (n=9/9)
    • Sabah 08:00-10:00 arası tek kan örneği:
    toplam kortizol
    • Sabah 08:00-10:00 arası tek kan örneği:
    ACTH
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    Tops ve ark. 2007
    • MTE
    • ICD-10 işle ilgili nevrasteni tanısı
    • (n=37/34)
    • Sabah 08:00 kan örneği: toplam kortizol
    • 1 mgr DST testi sonrası serum kortizol
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    • Gruplar arasında fark saptanamamış
    Önen Sertöz ve
    ark. 2007
    *Toplam 10 makaleden iki tanesi (Mommersteeg ve ark. 2006a; Mommersteeg ve ark. 2006b) aynı örneklemde yapılan çalışmalar olduğu için sadece bir tanesi
    (Mommersteeg ve ark. 2006a) tabloya alındı.
    MTE: Maslach Tükenmişlik Envanteri. SMTÖ: Shirom-Melamed Tükenmişlik Ölçeği. UİUÖ: Utrecht İş Uyumu Ölçeği. DHEAs: Dihidroepiandreostenodion-sülfat.
    ACTH: Adrenokortikotropin Hormon. KUY: Kortizol Uyanma Yanıtı. DST: Deksametazon Süpresyon Testi.
    323
    gece, uyku sırasında oluşan uyanmaların kortizolün gün
    içinde artış genişliğinin daha yüksek olması ve iş gününde
    kortizolün daha erken tepe noktası değerine ulaşması
    ile ilişkili olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle uyku sırasındaki
    uyanma sıklıklarının kortizolün gün içindeki
    artışına katkıda bulunabileceği ve tükenmiş bireylerde
    gözlenen değişimlerin kısa süreli stresten uzak kalmayla
    (hafta sonu dinlenme) değişmediği için bu durumun
    da tükenme sürecinde önemli olabileceği önerilmiştir
    (Söderstrom ve ark. 2006).
    Tükenmişliğe özel 8 haftalık bir bilişsel-davranışçı
    terapi uygulamasından önce ve sonra katılımcıların kortizol
    düzeylerini karşılaştıran bir çalışmada ise başlangıç
    ve 8 hafta sonundaki girişim sonrası kortizol düzeyleri
    arasında herhangi bir fark saptanmamıştır (Galantino ve
    ark. 2005).
    HPA-ekseni işlevlerini tükenmişlik sendromu tanısı
    konan bireylerde kontrol grubuyla karşılaştıran çalışmalarda
    da bulgular farklılık göstermiştir (Tablo 1b). Dört
    ay süreyle stres yönetimi eğitimi uygulandıktan sonra
    kadın hastaların başlangıçta ve dört ay boyunca ayda
    bir kez olmak üzere HPA-ekseni işlevleri açısından eşit
    sayıdaki kontrol grubuyla karşılaştırıldığı bir çalışmada
    tükenmişlik grubunda bir tek idrar serbest kortizol
    düzeyinin anlamlı düşük olduğu ve eğitim programı
    sonunda psikolojik ve klinik iyileşme olmasına rağmen
    bu farkın değişmediği saptanmıştır (Moch ve ark. 2003).
    De Vente ve arkadaşları (2003) tükenmişlik sendromu
    tanılı bireylerde kontrollere göre sabah kortizol düzeylerinin
    yüksek, gün içindeki dağılımlarının ve stres testi
    sonrası kortizolün farklı olmadığını bildirmişlerdir. Bu
    iki çalışmada tükenmişlik tanısı yapılandırılmamış görüşmelerle,
    bireylerin belirti ve işlevsellik düzeylerine
    göre konmuştur.
    Grossi ve arkadaşlarının çalışması (2005) tükenmişlik
    tanısının klinik anlamlılığını sorgulayan ilk çalışmadır.
    Bu çalışmada yüksek düzeyde tükenmişlik sendromu bildiren
    bireylerin tanıları ilk kez bir sınıflandırma sistemine
    dayandırılmıştır ve DSM-IV’e (Amerikan Psikiyatri
    Birliği 1994) göre uyum bozukluğu sorgulanmıştır.
    Komorbid depresyon tanısı ve ek psikiyatrik hastalığı
    olanlar ise dışlanmıştır. Bu çalışmada tükenmişlik tanısı
    alan hastalar (n=22), orta (n=20) ve düşük (n=22) tükenmişlik
    düzeyi bildiren çalışanlarla KUY açısından karşılaştırılmıştır.
    Yazarlar klinik tanı almış kadın hastalarda
    KUY’nı, düşük düzeyde tükenmişlik bildiren kadınlara
    göre daha yüksek bulduklarını belirtmişlerdir. Erkekler
    arasında ise hasta grubu ve orta-düşük düzeyde tükenmişlik
    bildiren gruplar arasında farklılık saptanmazken,
    kortizol düzeyi orta düzeyde tükenmişlik bildiren grupta
    düşük düzeyde tükenmişlik bildirenlere göre daha yüksek
    bulunmuştur. (Grossi ve ark. 2005).
    Mommersteeg ve arkadaşları (2006a) tükenmişlik
    patofizyolojisi ile ilgili bilimsel kaynaklardaki yöntemsel
    eksikliğe değinerek tükenmişlik sendromu tanılandırması
    için ilk kez yarı yapılandırılmış bir klinik görüşme kullanmışlardır.
    Kişiler klinik görüşmede tanıyı, ‘ICD-10
    işle ilgili nörasteni (F.48)’ (Dünya Sağlık Örgütü 1992)
    kriterlerine göre almıştır ve tüm katılımcılara DSM-IV
    eksen I bozuklukları için yapılandırılmış klinik görüşme
    (First ve ark. 1997) uygulanmıştır. Tükenmişlik tanısı
    alan katılımcıların %95’i DSM-IV’e göre farklılaşmamış
    somatoform bozukluğu tanısı almıştır. Bu çalışmada klinik
    düzeyde tükenmişlik sendromu tanısı alan bireylerle
    sağlıklı kontroller arasında HPA-ekseni işlevleri açısından
    farklılık olmadığı bildirilmiştir (Mommersteeg ve
    ark. 2006a).
    Aynı araştırma ekibi, önceki çalışmalarına
    (Mommersteeg ve ark. 2006a) dâhil ettikleri tükenmişlik
    sendromu tanılı hastaları, tükenmişlik yakınmalarına
    ve yakınmaların sürekliliğine neden olan etkenleri
    azaltmaya yönelik olarak bilişsel-davranışçı tedavi uygulamasına
    almışlardır. Katılımcıların HPA-eksen işlevleri
    önceki çalışmayla aynı yöntemlerle olmak üzere tedavi
    öncesi (n=74), tedaviden 8,5 ay sonra (n=62) ve ortalama
    6,3 aylık izlem dönemi sonunda (n=55) değerlendirilmiştir
    (Mommersteeg ve ark. 2006b). Tedaviden 8,5
    ay sonra yapılan değerlendirmede tükenme belirtilerinde
    belirgin azalma sağlanmasına rağmen 6,3 aylık izlemde
    ise bir öncekine göre belirti düzeyi aynı kalmıştır.
    Uyandıktan sonraki ve DST sonrası kortizol düzeyleri
    tedavi öncesi, sonrası ve izlemde farklılık göstermemiştir
    (Mommersteeg ve ark. 2006b).
    Aynı ekibin, başka bir örneklemden gelen tükenmişlik
    sendromu tanılı hastaların HPA-ekseni işlevlerini
    uyguladıkları psikoterapi öncesi ve sonrası sağlıklı kontrollerle
    karşılaştırdıkları bir çalışmada ise, sağlıklı kontrollerle
    karşılaştırıldığında tükenmişlik sendromu tanılı
    bireylerde KUY başlangıçta daha düşük bulunmuştur.
    On dört seanslık tükenmişliğe özel bir bilişsel-davranışçı
    tedavi sonunda ise tükenmişlik hastalarında düşük
    bulunan sabah kortizol değerlerinde anlamlı yükselme
    ve yakınmalarda anlamlı düzeyde azalma bulunmuştur.
    Öznel yakınmalardaki ve kortizol düzeylerindeki
    değişim arasında ise anlamlı bir ilişki bulunamamıştır
    (Mommersteeg ve ark. 2006c).
    Aynı ekibin bir diğer örneklemde bağışıklık sistemi
    ve endokrin işlevler açısından yürüttüğü çalışmada ise
    324
    tükenmişlik sendromu tanılı bireylerde DHEAs düzeyleri
    kontrollere göre daha yüksek bulunmuş ancak KUY,
    DST sonrası KUY ve kortizol/DHEAs oranı açısından
    anlamlı fark bulunmamıştır (Mommersteeg ve ark.
    2006d). Benzer parametrelerin incelendiği başka bir çalışmada
    da aynı yerde çalışan yöneticiler içinde tükenmiş
    ve iş uyumu iyi olanlar sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında
    her üç grupta da hafta içi KUY, hafta sonuna
    göre daha yüksek bulunurken HPA-eksen işlevleri açısından
    anlamlı farklılık bulunmamıştır (Langelaan ve
    ark. 2006). Tükenmişlik saptanan bireylerin serum bazal
    kortizol ve ACTH açısından kontrollerle karşılaştırıldığı
    başka bir çalışmada da iki grup arasında HPA-eksen işlevleri
    açısından anlamlı farklılık bulunmamıştır (Tops
    ve ark. 2007).
    Kortizol düzeyi ile tükenmişlik belirtileri arasında
    gün içinde değişim gösteren bir ilişki olup olmadığını
    sorgulamak üzere yürütülen bir çalışmada, tükenmişlik
    sendromu tanısı olan hastalar gün içindeki tükenmişlik
    belirtilerini iki hafta boyunca elektronik bir günlüğe işlemişlerdir
    (Sonnenschein ve ark. 2007). Anlık değerlendirilen
    tükenme belirtileri ile endokrin ölçümler (KUY,
    DHEAs, ve DST sonrası kortizol) arasında anlamlı bir
    ilişki saptanmasına karşın benzer ilişki geriye yönelik tükenme
    belirtileri ile bulunamamıştır. Araştırmacılar daha
    ciddi tükenme belirtilerinin daha düşük sabah kortizol
    düzeyleri, daha yüksek DHEAS düzeyleri, daha düşük
    kortizol/DHEAS oranları ve DST sonrası kortizol salınımında
    güçlü bir baskılanma ile ilişkili olduğunu saptamışlardır
    (Sonnenschein ve ark. 2007).
    Bizim yaptığımız bir çalışmada ise ICD-10 işle ilgili
    nevrasteni tanısı alan sağlık çalışanları ile kontroller arasında
    sabah serum kortizol düzeyi ve 1 mgr DST sonrası
    sabah serum kortizol düzeyi açısından anlamlı farklılık
    saptanmamıştır (Önen Sertöz ve ark. 2007).
    Tükenmişlik sendromunda stres yanıtı ve belirtiler
    için alternatif yollar
    Geçtiğimiz on yıl içinde HPA-ekseninin hipokampal
    nöron oluşumu (nörogenez) üzerine olan etkisiyle
    ilgili bilgi artmıştır. Hipokampal nöron oluşumundaki
    azalmanın depresyon ve anksiyete bozukluklarından
    sorumlu olabileceği öne sürülmüştür (Cameron
    ve Gould 1994, Duman ve ark. 2000, Kempermann
    and Kronenberg, 2003). Hayvan deneylerinde, kronik
    stres durumlarına yanıt olarak hipokampal nöron oluşumunun
    azaldığı gösterilmiştir (Gould ve ark. 1998).
    Kronik strese yanıt olarak hipokampal nöron oluşumunun
    baskılanmasında, artmış HPA-ekseni etkinliğinin
    aracılık yaptığı (Cameron ve Gould 1994) ve yine bu
    aracılığın depresyon ile bazı nöropsikiyatrik bozukluklar
    için olası patofizyolojik yollardan bir tanesi olduğu
    öne sürülmektedir (Sapolsky 2000). HPA-ekseni aracılı
    bu değişimi göz önünde bulundurarak bazı araştırmacılar
    depresyon, fibromyalji, kronik yorgunluk sendromu
    ve tükenmişlik gibi stresle ilişkili bozukluklar için ortak
    bir yolun bulunabileceğini tartışmaktadır (Ehlert ve ark.
    2001). Tükenmişliğin duygusal ve bedensel klinik belirtilerinin
    bir kısmı, kronik iş stresine bağlı olarak artan
    HPA-ekseni işlevlerine ve artan glukokortikoitlerin hipokampal
    nöron oluşumunu baskılanmasına bağlı olabilir
    (McEwen 2001). Ancak tükenmişlikle ilgili var olan
    HPA-ekseni çalışmaları, glukokortikoitlerin arttığını ya
    da HPA-eksen işlevlerinin kontrollerden farklı olduğunu
    desteklemekten uzaktır.
    Diğer yandan glukokortikoitlere atfedilen bazı belirtiler
    de yangısal (proinflamatuar) sitokinlerle ilgili olabilir.
    Sitokinlerin ‘hastalık davranışı’ olarak isimlendirilen bir
    sendroma yol açtığı bilinmektedir (Kent ve ark. 1992).
    Bu sendromun belirtileri olan anhedoni, anoreksi, kırgınlık,
    uyku düzensizlikleri ve bilişsel işlev bozukluğu
    stresle ilişkili birçok durumda görülen ortak belirtilerdir
    (Raison ve Miller 2003). Öte yandan kronik stresin bağışıklık
    yanıtının bozulmasına neden olabileceği ve iltihabi
    hastalık riskini arttırabileceği genel kabul görmektedir
    (Kiecolt-Glaser ve ark. 2002). Kronik iş stresine bağlı
    bir durum olan tükenmişlikte de bağışıklık işlevlerinin
    azalması beklenebilir. Bir çalışmada tükenmişliğin, nezle,
    grip-benzeri hastalık ve gastroenterit gibi hastalıklar
    için artmış sıklıkla ilgili olduğu bildirilmiştir (Mohren ve
    ark. 2003). Bağışıklık işlevleri ile tükenmişlik belirtileri
    arasındaki ilişkiyi araştıran iki çalışmada, çekirdek belirti
    konumundaki duygusal tükenme ile ilişkili bulunmasalar
    bile yüksek tükenmişlikte azalmış lenfosit sayısı ve etkinliği
    bildirilmiştir (Nakamura ve ark. 1999, Bargellini ve
    ark. 2000). Tükenmişlikte bağışıklık sistemi göstergelerini
    inceleyen çalışmalardan bir tanesinde TNF-α artmış
    olarak saptanırken (Grossi ve ark. 2003) klinik tanı almış
    hasta grubunda yapılan tek çalışmada ise monositlerden
    artmış IL-10 salınımı saptanmış, ancak TNF-α için kontrollere
    göre bir fark saptanmamıştır (Mommersteeg ve
    ark. 2006d).
    Stresin yanı sıra hipokampal nöron oluşumunu etkileyen
    fiziksel aktivite, antidepresan tedavi, hipoglisemi,
    hipoksi gibi etkenler arasında nörotrofik faktörler
    de bulunmaktadır (Warner-Schmidt ve Duman 2006).
    Nörotrofik faktörler sinir hücresi ağlarının plastisitesi
    için önemli bir düzenleyici işlevi görürken hipokampüste
    ya kök hücre çoğalmasını uyarmakta ya da çoğalma
    325
    sürecine aracılık etmektedirler (Huang ve Reichardt
    2001). BDNF ve stres ilişkisi, yapılan birçok çalışma
    ile hem hayvan deneylerinde hem de stresle ilişkili psikiyatrik
    bozukluklarda değerlendirilmiştir (Duman ve
    Monteggia 2006). Çalışmalarda, depresyon hastalarının
    hem serum hem de plazma BDNF düzeylerinin düşük
    olduğu, (Shimizu ve ark. 2003, Gonul ve ark. 2005, Lee
    ve ark. 2007), etkin antidepresan tedavi sonucunda serum
    BDNF düzeylerinin arttığı bildirilmiştir (Gönül ve
    ark. 2005). Diğer yandan stresin hipokampal BDNF gen
    ekspresyonunu da azalttığı (Smith ve ark. 1995) ve bu
    azalmanın da antidepresan tedavi ile önlenebildiği gösterilmiştir
    (Tsankova ve ark. 2006).
    Antidepresanların stresle ilişkili bozukluklarda ve
    tükenmişlikte kullanımı, tükenmişlik belirtilerinde gözlenen
    iyileşme ile söz konusu tedavinin azalmış BDNF
    düzeyini arttırıcı etkisi (Duman ve ark. 2000) arasında
    bir ilişki olup olmadığının sorgulanmasını gündeme getirmektedir.
    Eriksson ve Wallin (2004) hipokampal nöron
    oluşumunun tükenmişlik nörobiyolojisinde önemli
    olabileceğini, strese yanıt olarak azalan hipokampal nöron
    oluşumunun ve beyin plastisitesindeki bozulmanın
    tükenmişlikte rol oynayabileceğini öne sürmüşlerdir.
    Varsayımlarını iki temel bulguya dayandırmışlardır: (1)
    Erişkin hipokampüsünde stresin tetiklediği nöron oluşumunun
    azalması süreci HPA-ekseni aracılığıyla oluşmaktadır.
    Çünkü hipokampus, glukokortikoid salınımında
    negatif geribildirim uyaranlarının oluşumunda
    temel bölgedir. (2) Tükenmişlik sendromu tanısı alan
    hastaların antidepresan ilaçlarla tedavi edilmeleri, benzer
    şekilde depresyon tedavisinde antidepresanların kullanılması,
    antidepresanların beyinde yapısal değişikliklere
    (nöron oluşumunu etkileyerek hacim değişikliklerine
    neden olması) yol açtıklarının gösterilmesi, bunun yanı
    sıra tükenmişlik sendromu ve depresyon belirtilerinin
    birbiriyle örtüşmesi, her iki durumun da HPA-eksendeki
    değişimlere bağlı oluşabileceğini düşündürmektedir.
    Varsayımları doğrultusunda, stresin HPA-ekseni yoluyla
    nöron oluşumunu azalttığını, bunun sonucunda hipokampal
    fonksiyonların bozularak glukokortikoid salınımında
    negatif geribildirim mekanizmasının bozulacağını
    ve bu durumun da bireyin stresle daha yetersiz baş
    etmesine neden olabileceğini ileri sürmüşlerdir (Eriksson
    ve Wallin 2004).
    Diğer yandan tükenmişlikte görülen yorgunluk, kırgınlık,
    beden ağrıları, yanma duyumları gibi bedensel yakınmalar
    ile depresyonda görülen yorgunluk, bitkinlik,
    beden enerjisinde azalma gibi belirtiler benzer özelliklere
    sahiptir. Depresyonda duygudurumu ile ilgili belirtilerin
    serotonerjik sistem, bedensel belirtilerin ise noradrenerjik
    sistemle ilişkisi üzerinde durulmaktadır (Malhi ve
    ark. 2005). Kronik yorgunluk sendromunda ise azalmış
    ya da artmış serotonerjik aktivite, artmış serotonerjik duyarlılık
    bildiren yayınlar bulunmaktadır (Cleare ve ark.
    1995). Ayrıca tükenmişlikte noradrenerjik sistemle ilgili
    sınırlı da olsa bazı bulgular bulunmaktadır. Sempatikadrenerjik
    medüller sistem işlevlerinin incelendiği bir
    olgu-kontrol çalışmasında hasta grubunda sağlıklı kontrollere
    göre dinlenme anındaki kalp atım hızı yüksek,
    kan basıncı ise benzer bulunmuştur (De Vente ve ark.
    2003). Klinik tanı almış tükenmişlik hastalarının (n=39)
    sağlıklı kontrollerle (n=40) sempatik-vagal etkinlik açısından
    karşılaştırıldığı bir çalışmada ise uzun süreli iş
    yükü sonrasında gruplar arasında sempatik-vagal etkinlik
    desenlerinin farklı olduğu bildirilmiştir. Kontrol
    grubu uygulanan zihinsel ve performansa dayalı testler
    sonrasında daha çok toparlarken, tükenmişlik grubunda
    ise testler sonrasında sempatik baskınlık gözlenmiştir
    (Zanstra ve ark. 2006).
    Yakın zamanlı bir çalışmada ise tükenmişlik olgularının
    bazal prolaktin düzeylerinin kontrol grubuna göre
    daha yüksek ya da daha düşük olan uç değerlerde dağılım
    gösterdiği bildirilmiştir (Tops ve ark. 2007). Bu çalışmada
    araştırmacılar katılımcılara 35 mgr kortizol ve plasebo
    uygulamıştır. Kortizol tedavisinin tükenmişlik grubunda
    ve bağlanma puanları yüksek olanlarda prolaktin
    düzeylerini azalttığı saptanmıştır. Araştırmacılar yüksek
    prolaktin düzeyi gösteren tükenmişlik hastalarının azalmış
    dopaminerjik aktivitesi olduğunu öne sürmüşlerdir.
    Kortizol tedavisinin ardından bu olguların beden enerjisi
    artmış, bitkinlikleri ve yüksek olan prolaktin düzeyleri
    azalmıştır. Kortizol tedavisine olan yanıtın artan dopaminerjik
    etkinlik aracılığıyla, özellikle de D2 reseptörleri
    aracılığıyla oluştuğunu öne sürmüşlerdir. Diğer yandan
    düşük prolaktin düzeyi gösteren grubun ise kortizole yanıt
    vermediğini ve bu grupta düşük bağlanma puanları
    ile daha ağır anksiyete ve olumsuz (negatif ) duygudurumu
    tespit edildiğini bildirmişlerdir. Söz konusu grupta
    düşük prolaktin düzeyinin sorumlusunun azalmış serotonerjik
    etkinlik olduğunu öne süren araştırmacılar,
    düşük serotonerjik aktivitenin tükenmişlik ile depresyon
    ve antidepresan tedavi arasındaki bağ olabileceğini öne
    sürmüşlerdir (Tops ve ark. 2007). Bu ilişkiyi destekleyebilecek
    bazı bulgular da bulunmaktadır, çünkü seçici
    serotonin geri alım engelleyicilerinin bazal prolaktin
    düzeylerini arttırdığı da bildirilmiştir (Cowen ve Sargent
    1997). Diğer yandan düşük prolaktin için bir diğer sorumlu
    aracı da azalmış noradrenerjik etkinlik olabilir
    (Cowen ve Sargent 1997). Tükenmişlik tedavisinde de
    kullanılabilen bir seçici noradrenalin geri alım engelle326
    yicisi olan reboksetinin hem prolaktin hem de kortizol
    salınımını uyardığı bilinmektedir (Schule ve ark. 2004).
    Bu sonuçları göz önünde bulundurarak Tops ve arkadaşları
    (2007) tükenmişlikte düşük serotonerjik ve düşük
    dopaminerjik işlevleri olan iki ayrı alt grubun olabileceğini
    öne sürmüşlerdir ve düşük dopaminerjik işlevleri
    olan grubun kortizol yerine koyma tedavisinden fayda
    görebileceğini bildirmişlerdir. Ancak serum büyüme
    hormonu ve prolaktin düzeylerinin sağlıklı kontrollerle
    karşılaştırıldığı bir çalışmada ise iki grup arasında herhangi
    bir fark saptanmamıştır (Moch ve ark. 2003).
    TARTIŞMA
    Tükenmişlik sendromu ve HPA-ekseni işlevleri arasındaki
    ilişkiyi araştıran çalışmalar birbiriyle çelişen sonuçlar
    bulmuşlardır. Konuyla ilgili ilk yayınlarda katılımcılar,
    göreceli sağlıklı bireyler arasından öz bildirim
    ölçeklerine dayandırılarak alınmış ve katılımcıların klinik
    düzeyde tükenmişlik belirtileri sorgulanmamıştır. Ayrıca
    örneklem sayısı küçük tutulmuş ve çoğu araştırmada sağlıklı
    kontrol grubuna yer verilmemiştir. İlerleyen yıllarda
    örneklem sayısı arttırılarak, klinik düzeyde tükenmişlik
    tanılı bireyler çalışmalara dâhil edilerek, HPA-ekseni işlevlerini
    daha iyi yansıtan KUY ölçülerek çalışma desenleri
    güçlendirilmiştir. Ancak çoğu çalışmada HPA-ekseni
    işlevlerini etkileyebilecek olası değişkenler (sigara, alkol,
    ilaç kullanımı, cinsiyet) kontrol edilmemiştir.
    Tükenmişlik sendromu ve HPA-ekseni arasındaki
    ilişkiyi araştıran çalışmalar değerlendirildiğinde üç tanesinin
    tükenmişlikte artmış HPA-ekseni işlevlerini desteklediği
    (Melamed ve ark. 1999, Grossi ve ark. 2005,
    Söderstrom ve ark. 2006); beş tanesinin tükenmişlikte
    azalmış HPA-ekseni işlevlerini desteklediği (Pruessner ve
    ark. 1999, Morgan ve ark. 2002, Moch ve ark. 2003,
    Mommersteeg ve ark. 2006c, Sonnenschein ve ark.
  1. ve 11 tanesinin ise tükenmişlik ve HPA-ekseni işlevleri
    arasında anlamlı bir ilişki bulmadığı belirlenmiştir
    (Tablo 1a ve Tablo1b).
    Yayın taramamız sonucunda tükenmişlik sendromu
    ve HPA-ekseni işlevleri arasındaki ilişkiyi araştıran makaleler
    arasında hem çalışma deseni hem de örneklem
    büyüklüğü açısından daha üstün olduğunu düşündüğümüz
    üç çalışma (Momersteeg ve ark. 2006a, Langelaan
    ve ark. 2006, Sonnenschein ve ark. 2007) bulunmaktadır.
    İlk iki çalışmada tükenmişlik sendromunda HPAekseni
    işlevleri sağlıklılardan farklı bulunmamıştır. Diğer
    çalışmada ise tükenmişlik belirtileri anlık ölçümlerle
    değerlendirildiğinde tükenmişlikte HPA-ekseni işlevleri
    sağlıklılardan farklı bulunmuştur (Sonnenschein ve ark.
    2007). Bu bulgunun konuya yeni bir bakış kazandırdığını
    düşünmekle birlikte tekrarlamaya ihtiyacı olduğunu
    düşünmekteyiz. Öte yandan HPA-ekseni işlevlerini
    değerlendiren tüm çalışmalarda eksen işlevlerinin üst
    sistem düzenleyicisi konumunda olan kortikotropin
    salıverici hormon (corticotrophine releasing hormone-
    CRH) hiç çalışılmamıştır. Hâlbuki üst sistem düzenleyicilerinin
    salınmasındaki bir azalma kortizol işlevlerinde
    farklılıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu durum
    tükenmişlikle benzer belirtileri paylaşan stresle ilişkili
    bozukluklardan atipik depresyonda (Geracioti ve ark.
    1997), fibromyaljide (Torpy ve ark. 2000), kronik yorgunluk
    sendromunda (Scott ve ark. 1998) gösterilmiştir.
    Sonuç olarak, HPA-ekseni ve tükenmişlik arasındaki
    ilişki değerlendirildiğinde, mevcut çalışma bulgularının
    tükenmişlik ve HPA-ekseni işlevleri arasında anlamlı bir
    ilişkinin bulunmadığına işaret ettiği söylenebilir.
    Ancak, tükenmişlikte bir tek HPA-ekseni işlevlerinin
    değerlendirilmesi yeterli görünmemektedir. Tükenmişlik
    ve yangısal yanıtla ilgili dört araştırma yapılmış, sadece
    birinde bulgular kontrollerle karşılaştırılmıştır. Mevcut
    çalışma bulguları tükenmişlikte azalmış bağışıklık sistemi
    işlevlerini işaret etse de bu alanda yapılmış kontrollü
    çalışma sayısının yetersiz olması mevcut verilerle kesin
    bir yargıya varılmasını güçleştirmektedir. Öte yandan
    tükenmişlik ve serotonerjik-noradrenerjik-dopaminerjik
    sistem arasındaki ilişkiyi inceleyen üç araştırmanın birinde
    noradrenerjik sistem, diğerinde sempatik-vagal etkinlik
    bir diğerinde ise dopaminerjik-serotonerjik sistem
    incelenmiştir. Çalışma bulgularının serotonerjik-noradrenerjik-
    dopaminerjik sistemlerin kontrollerden farklı
    olduğuna işaret etmesine karşın bu alanda yapılan çalışma
    sayısının çok az olması verilerin genelleştirilebilirliğini
    azaltmaktadır. Sonuç olarak, gerek HPA-ekseni, gerek
    bağışıklık sisteminin, gerekse serotonerjik-noradrenerjik-
    dopaminerjik sistemlerin içine girdiği bir işlevsel bozulmanın,
    tükenmişlik belirtilerinin ortaya çıkmasında
    birincil rol oynadığını öne sürmek, var olan bilgiler göz
    önüne alındığında tartışmalı görünmektedir.
    Tükenmişlikte kronik bir strese yanıt olarak duygusal
    ve bedensel yakınmaların ortaya çıktığı göz önüne
    alınırsa araştırmalarda ek bazı ilerlemelerin gerektiğini
    söyleyebiliriz. Birincisi strese yanıtta kişilik özelliklerinin
    değerlendirilmesi gerekmektedir. Özellikle biyolojik dayanakları
    olan kişilik boyutlarına dayanan ölçeklerin daha
    fazla bilgi verebileceği düşünülebilir. Depresyon hastalarında
    bu ilişkiyi gösteren çalışmalar (Cloninger ve ark.
  2. bulunmasına karşın, tükenmişlik sendromunda
    henüz araştırılmamıştır. İkincisi stresle ilgili çalışmalarda
    ele alınan nöron gelişimi ve nörotrofinler, tükenmişlik
    327
    nörobiyolojisinin anlaşılmasına daha doğrudan katkıda
    bulunmaya adaydır. Üçüncüsü depresyonda rol oynayan
    monoaminerjik sistemlerle ilgili tükenmişlik çalışmalarının
    artması gerekmektedir. Paralel olarak tükenmişlik
    tedavisine dair sistematik çalışmaların olması da ek bilgi
    sağlayacaktır. Dördüncüsü tükenmişlikle benzer belirtilere
    sahip olan kronik yorgunluk sendromu ve fibromyalji
    gibi bozuklukların patofizyolojisinde araştırılan yangısal
    sitokinlerin ve CRH’nın da tükenmişlikte kontrol grubuyla
    karşılaştırmalı çalışılması gerekmektedir.
    Tükenmişliğin özellikle insana hizmet veren işkollarında
    belirgin olduğu, bu iş kollarında hizmetin yerine
    getirilmesi sırasında bilişsel yargılamaların (karar verme,
    geriye dönük değerlendirme) önemli yer tuttuğu göz
    önüne alınarak psikososyal stresörlerin beyin üzerindeki
    etkisinin ve beynin insan ilişkilerindeki bilişsel işleyişine
    (moral cognition) dair bilgilerin (Moll ve ark. 2005) takip
    edilmesi yararlı olacaktır.
    KAYNAKLAR
    Afari N, Buchwald D (2003) Chronic Fatigue Syndrome: A Review.
    Am J Psychiatry, 160: 221–236.
    Amerikan Psikiyatri Birliği (1994) Mental Bozuklukların Tanısal ve
    Sayımsal El Kitabı, dördüncü baskı (DSM-IV) (Çev. ed.: E Köroğlu)
    Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1995.
    Aslan H, Alpaslan NZ, Aslan O ve ark. (1996) Hemşirelerde tükenme,
    iş doyumu ve ruhsal belirtiler. NöroPsikiyatri Arşivi, 33: 192-199.
    Bargellini A, Barbieri A, Rovesti S ve ark. (2000) Relation between
    immune variables and burnout in a sample of physicians. Occup Environ
    Med, 57: 453–457.
    Cameron HA, Gould E (1994) Adult neurogenesis is regulated by
    adrenal steroids in the dentate gyrus. Neuroscience, 61: 203–209.
    Cleare AJ, Bearn J, Allain T ve ark. (1995) Contrasting neuroendocrine
    responses in depression and chronic fatigue syndrome. J Affect Disord,
    35: 283–289.
    Cloninger CR, Svrakic DM, Przybeck TR (1993) A psychobiological
    model of temperament and character. Arch Gen Psychiatry, 50: 975-990.
    Cohen S, Janicki-Deverts D, Miller GE (2007) Psychological stress
    and Disease. JAMA, 298: 1685-1687.
    Cowen PJ, Sargent PA (1997) Changes in plasma prolactin during SSRI
    treatment: evidence for a delayed increase in 5-HT neurotransmission. J
    Psychopharmacol, 11: 345–348.
    De Vente W, Olff M, van Amsterdam JGC ve ark. (2003) Physiological
    differences between burnout patients and healthy controls: blood pressure,
    heart rate, and cortisol responses. Occup Environ Med, 60: 54-61.
    Duman RS, Malberg J, Nakagawa S ve ark. (2000) Neuronal plasticity
    and survival in mood disorders. Biol Psychiatry, 48: 732-739.
    Duman RS, Monteggia LM (2006) A neurotrophic model for stressrelated
    mood disorders. Biol Psychiatry, 59: 1116–11127.
    Dünya Sağlık Örgütü (1992) ICD-10 Ruhsal ve Davranışsal
    Bozukluklar Sınıflandırılması. (Çev. ed.: MO Öztürk, B. Uluğ, Çev.: F.
    Çuhadaroğlu, İ. Kaplan, G. Özgen, MO Öztürk, M Rezaki, B Uluğ).
    Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği Yayını, Ankara, 1993.
    Ehlert U, Gaab J, Heinrichs M (2001) Psychoneuroendocrinological
    contributions to the etiology of depression, posttraumatic stress disorder,
    and stress-related bodily disorders: the role of the hypothalamus–
    pituitary–adrenal axis. Biol Psychol, 57: 141-152.
    Ekstedt M, Akerstedt T, Söderström M (2004) Microarousals during
    sleep are associated with increased levels of lipids, cortisol, and blood
    pressure. Psychosom Med, 66: 925-931.
    Ergin C (1996) Maslach Tükenmişlik Ölçeği’nin Türkiye sağlık
    personeli normları. 3P Dergisi, 4: 28-33.
    Eriksson PS, Wallin L (2004) Functional consequences of stressrelated
    suppression of adult hippocampal neurogenesis –a novel hypothesis
    on the neurobiology of burnout. Acta Neurol Scand, 110: 275–280.
    Freudenberger HJ (1975) The staff burnout syndrome in alternative
    institutions. Psychother Theory Res Pract, 12: 73–82.
    First MB, Spitzer RL, Gibbon M ve ark. (1997) Structured Clinical
    Interview for DSM-IV Axis I Disorders, Clinical Version. Washington
    DC, American Psychiatric Press, Inc.
    Galantino ML, Baime M, Maguire M ve ark. (2005) Association
    of psychological and physiological measures of stress in healthcare
    professionals during an 8-week mindfulness meditation program:
    mindfulness in practice. Stress Health, 21: 255–261.
    Geracioti TD, Loosen PT, Orth DN (1997) Low cerebrospinal
    fluid corticotropin- releasing hormone concentrations in eucortisolemic
    depression. Biol Psychiatry, 42: 165–174.
    Gönül AS, Akdeniz F, Taneli F ve ark. (2005) Effect of treatment on
    serum brain-derived neurotrophic factor levels in depressed patients. Eur
    Arch Psychiatry Clin Neurosci, 255: 381–386.
    Gould E, Tanapat P, McEwen BS ve ark. (1998) Proliferation of
    granule cell precursors in the dentate gyrus of adult monkeys is diminished
    by stress. Proc Natl Acad Sci USA, 95: 3168–3171.
    Grossi G, Theorell T, Jürisoo M ve ark. (1999) Psychophysiological
    correlates of organizational change and threat of unemployment among
    police inspectors. Integr Physiol Behav Sci, 34: 30-42.
    Grossi G, Perski A, Evengård B ve ark. (2003) Physiological correlates
    of burnout among women. J Psychosom Res, 55: 309-316.
    Grossi G, Perski A, Ekstedt M ve ark. (2005) The morning salivary
    cortisol response in burnout. J Psychosom Res, 59: 103–111.
    Honkonen T, Ahola K, Pertovaara M ve ark. (2006) The association
    between burnout and physical illness in the general population-results
    from the Finnish Health 2000 Study. J Psychosom Res, 61: 59–66.
    Heim C, Ehlert U, Hellhammer DH (2000) The potential role of
    hypocortisolism in the pathophysiology of stress-related bodily disorders.
    Psychoneuroendocrinology, 25:1–35.
    Huang EJ, Reichardt LF (2001) Neurotrophins: roles in neuronal
    development and function. Annu Rev Neurosci, 24: 677–736.
    Kaçmaz N (2005) Tükenmişlik (Burnout) sendromu. İst Tıp Fak
    Derg, 68: 29-32.
    Kempermann G, Kronenberg G (2003) Depressed new neurons–
    adult hippocampal neurogenesis and a cellular plasticity hypothesis of
    major depression. Biol Psychiatry, 54: 499–503.
    Kent S, Bluthe RM, Kelley KW ve ark. (1992) Sickness behavior as a
    new target for drug development. Trends Pharmacol Sci, 13: 24–28.
    Kiecolt-Glaser JK, McGuire L, Robles TF, Glaser R (2002)
    Psychoneuroimmunology and psychosomatic medicine: back to the
    future. Psychosom Med, 64: 15–28.
    Kudielka BM, Bellingrath S, Hellhammer DH (2006) Cortisol in
    burnout and vital exhaustion: an overview. G Ital Med Lav Erg, 28: (Suppl
  3. 34-42.
    Kunz-Ebrecht SR, Kirschbaum C, Steptoe A (2004) Work stress,
    socioeconomic status and neuroendocrine activation over the working
    day. Soc Sci Med, 58: 1523–1530.
    Langelaan S, Bakker AB, Schaufeli WB ve ark. (2006) Do burned328
    out and work-engaged employees differ in the functioning of the
    hypothalamic-pituitary-adrenal axis? Scand J Work Environ Health, 32:
    339-348.
    Lee BH, Kim H, Park SH ve ark. (2007) Decreased plasma BDNF
    level in depressive patients. J Affect Disord, 101: 239–244.
    Malhi GS, Parker GB, Greenwood J (2005) Structural and functional
    models of depression: from sub-types to substrates. Acta Psychiatr Scand,
    111: 94–105.
    Maslach C (1976) Burned-out. Human Behav, 5: 16–22.
    Maslach C, Jackson SE (1986) Maslach Burnout Inventory Manual.
    2nd ed. Consulting Psychologist Press, Palo Alto.
    Maslach C, Schaufeli WB, Leiter MP (2001) Job burnout. Annu Rev
    Psychol, 52: 397–422.
    McEwen BS (2001) Plasticity of the hippocampus: adaptation to
    chronic stress and allostatic load. Ann N Y Acad Sci, 933: 265–77.
    Melamed S, Ugarten U, Shirom A ve ark. (1999) Chronic burnout,
    somatic arousal and elevated salivary cortisol levels. J Psychosom Res, 46:
    591-598.
    Moch SL, Panz VR, Joffe BI ve ark. (2003) Longitudinal changes
    in pituitary-adrenal hormones in South African women with burnout.
    Endocrine, 21: 267-272.
    Mohren DCL, Swaen GMH, Kant I ve ark. (2003) Common infections
    and the role of burnout in a Dutch working population. J Psychosom Res,
    55: 201–208.
    Moll J, Zahn R, de Oliveira-Souza R ve ark. (2005) The neural basis
    of human moral cognition. Nat Rev Neurosci, 6: 799-809.
    Mommersteeg PMC, Heijnen CJ, Verbraak MJPM ve ark. (2006a)
    Clinical burnout is not reflected in the cortisol awakening response, the
    day-curve or the response to a low-dose dexamethasone suppression test.
    Psychoneuroendocrinology, 31: 216–225.
    Mommersteeg PMC, Heijnen CJ, Verbraak MJPM ve ark. (2006b)
    A longitudinal study on cortisol and complaint reduction in burnout.
    Psychoneuroendocrinology, 31:793-804.
    Mommersteeg PMC, Keijsers GP, Heijnen CJ ve ark. (2006c) Cortisol
    deviations in people with burnout before and after psychotherapy: a pilot
    study. Health Psychol, 25: 243-248.
    Mommersteeg PMC, Heijnen CJ, Kavelaars A ve ark. (2006d)
    Immune and endocrine function in burnout syndrome. Psychosom Med,
    68: 879-886.
    Morgan CA, Cho T, Hazlet G ve ark. (2002) The impact of burnout
    on human physiology and on operational performance: a prospective
    study of soldiers enrolled in the combat diver qualification course. Yale J
    Biol Med, 75: 199-205.
    Nakamura H, Nagase H, Yoshida M ve ark. (1999) Natural killer (NK)
    cell activity and NK cell subsets in workers with a tendency of burnout. J
    Psychosom Res, 46: 569–578.
    Ockenfels MC, Porter L, Smyth J ve ark. (1995) Effect of chronic
    stres associated with unemployment on salivary cortisol levels, diurnal
    rhythm and acute stres reactivity. Psychosom Med, 57: 460-467.
    Önen Sertöz Ö, Binbay IT, Elbi Mete ve ark. (2007) Clinical burnout
    is not related with hypothalamus-pituitary-adrenal axis functioning:
    Comparison of basal cortisol level and dexametasone suppression test
    with healthy controls [Poster sunumu]. American Psychiatric Association
    160th Annual Meeting, San Diego, California, USA, May 19-24, 2007.
    Pruessner JC, Hellhammer DH, Kirschbaum C (1999) Burnout,
    perceived stres, and cortisol responses to awekening. Psychosom Med, 61:
    197-204.
    Raison CL, Miller AH (2003) When not enough is too much: the role
    of insufficient glucocorticoid signaling in the pathophysiology of stressrelated
    disorders. Am J Psychiatry, 160: 1554-1565.
    Sapolsky RM (2000) Glucocorticoids and hippocampal athrophy in
    neuropsychiatric disorders. Arch Gen Psychiatry, 57: 925-935.
    Schule C, Baghai T, Laakmann G (2004) Mirtazapine decreases
    stimulatory effects of reboxetine on cortisol, adrenocorticotropin and
    prolactin secretion in healthy male subjects. Neuroendocrinology, 79:
    54–62.
    Scott LV, Medbak S, Dinan TG (1998) Blunted adrenocorticotropin
    and cortisol responses to corticotropin-releasing hormone stimulation in
    chronic fatigue syndrome. Acta Psychiatr Scand, 97: 450–457.
    Shimizu E, Hashimoto K, Okamura N ve ark. (2003) Alterations of
    serum levels of brain-derived neurotrophic factor (BDNF) in depressed
    patients with or without antidepressants. Biol Psychiatry, 54: 70–75.
    Sluiter JK, van der Beek AJ, Frings-Dresen MH (2003) Medical staff
    in emergency situations: severity of patient status predicts stres hormone
    reactivity and recovery. Occup Environ Med, 60: 373-375.
    Smith MA, Makino S, Kvetnansky R ve ark. (1995) Stress alters the
    expression of brain-derived neurotrophic factor and neurotrophin-3
    mRNAs in the hippocampus. J Neurosci, 15: 1768 –1777.
    Sonnenschein M, Mommersteeg PMC, Houtveen JH ve ark. (2007)
    Exhaustion and endocrine functioning in clinical burnout: An in-depth
    study using the experience sampling method. Biol Psychol, 75: 176-184.
    Sonnentag S (2006) Burnout and functioning of the hypothalamuspituitary-
    axis-there are no simple answers. Scand J Work Environ Health,
    32: 333-337.
    Söderström M, Ekstedt M, Akerstedt T (2006) Weekday and weekend
    patterns of diurnal cortisol, activation and fatigue among people scoring
    high for burnout. Scand J Work Environ Health, 2: 35-40.
    Tops M, Boksem MAS, Wijers AA ve ark. (2007) The Psychobiology
    of Burnout: Are There Two Different Syndromes? Neuropsychobiology,
    55: 143–150.
    Torpy DJ, Papanicolaou DA, Lotsikas AJ ve ark. (2000) Responses of
    the sympathetic nervous system and the hypothalamic-pituitary-adrenal
    axis to interleukin-6: a pilot study in fibromyalgia. Arthritis Rheum, 43:
    872–880.
    Tsankova NM, Berton O, Renthal W ve ark. (2006) Sustained
    hippocampal chromatin regulation in a mouse model of depression and
    antidepressant action. Nat Neurosci, 9: 519–525.
    Warner-Schmidt JL, Duman RS (2006) Hippocampal neurogenesis:
    opposing effects of stress and antidepressant treatment. Hippocampus,
    16: 239–249.
    Weibel L, Gabrion I, Aussedat M ve ark. (2003) Work-related stress in
    an emergency medical dispatch center. Ann Emerg Med, 41: 500-506.
    Wüst S, Federenko I, Hellhammer DH ve ark. (2000) Genetic factors,
    perceived chronic stress, and the free cortisol response to awekening.
    Psychoneuroendocrinology, 25: 707-720.
    Zanstra YJ, Schellekens JMHS, Schaap C ve ark. (2006) Vagal and
    sympathetic activity in burnouts during a mentally demanding workday.
    Psychosom Med, 68: 583–590.yorgun-adam.jpg
Sort:  

Hi! I am a robot. I just upvoted you! I found similar content that readers might be interested in:
https://www.msxlabs.org/forum/psikoloji-ve-psikiyatri/92182-psikoloji-ile-ilgili-makaleler-10.html

not this adres its a pdf