Hayatlarımızın prenseslerini ve prenslerini kucağımıza aldığımızda dünyalar bizim olur. Yere göğe sığamayız, kucağımızdaki minicik can bir ömür olmuştur. Artık hayatta tek bir gayemiz vardır, O minik canı en güzel şekilde büyütmek ve hayata hazırlamak. Onların mutlu, başarılı, erdemli birer yetişkin olduklarını görmek en büyük arzumuzdur. Ancak bu arzumuzun gerçek olmasını isterken, yalnız değilizdir, çocuğumuzun hayatına bizim kadar dokunacak, bir kişi daha vardır oda ilkokul öğretmeni !.
Kızım ve arkadaşı dört yaşında anasınıfına başladığı gün bizde başladık, okul ve öğretmen araştırmaya, her birimiz birer ajan olduk ta okulları tek tek adeta taradık. O kadar önemli bir iş yapıyorduk ki, her şeyi evimizi, işimizi, eşimizi unutmuştuk. Her gün saatler süren telefon görüşmeleri ile topladığımız bilgileri birbirimize aktarıyorduk. İşi her geçen gün abartıyor, referanslar topluyor, sonra referans olanları araştırıyorduk acaba doğrumu söylüyor, gözlemleri doğrumu, aklı başında bir veli mi ve daha aklınıza gelebilecek bir sürü saçma ayrıntı. Elimizde bir ajanda her sayfasında renkli kalemler ile çizilmiş notlar, notların yanında kendi yorumlarımız. Aman Tanrım, şuanda dünyanın en önemli işini yapıyorduk bir saniye boşuna gitmemeliydi. Her gün en az bir öğretmen ile görüşmeliydik yoksa nasıl doğru öğretmeni bulurduk. Şunun şurasın da iki yıl kalmıştı, iki yıl dediğiniz göz açıp kapayıncaya kadar geçerdi. Eyvah doğru öğretmeni bulamaz isek ne yapardık. Neredeyse falcılara gidip iyi öğretmen nerede diye soracaktık. Bu bitmez tükenmez egomuz ile bir yıl geçti ve verdiğimiz karar okul değişikliği çocukları mevcut okullarından alıp, beş yaş sınıfı olarak başka bir okulda yeni yıla başladık. Okulu bulmuştuk ama ya öğretmen, acaba doğru mu yapmıştık? Öğretmen dedikleri kadar mükemmel mi idi? Öğretmenler ile görüşürken soru listesi bile hazırlamıştık, belki sormak istediklerimizi atlarız da en iyi kaçırırız. Şimdi düşünüyorum da, nasıl bu kadar saygısız ve pervasız olabilmiştim.
1-Hocam dersi nasıl anlatıyorsunuz?
2-Hocam kaç çocuk burs kazandı?
3-Hangi okulları kaç puan ile kazandılar?
4-Hocam çocuklara özgüven aşılıyor musunuz?
5-Hocam çocuklara kitap okuma alışkanlığı veriyor musunuz?
Bu soruları, hiç utanmadan sorduk ve soruların karşılığında tik atıp, soru işaretleri koyduk. Öğretmenler de hiç usanmadan tek tek cevap verdiler ve tabi ki bizim bu sorularımızın hepsine çok olumlu cevaplar verdiler. İçlerinden şöyle geçirdiklerini hissettim (bunlar ne ki, çocuklarınıza IQ bile ekliyoruz )demek istemişlerdir de saygılarından diyememişlerdir.
Onlar saygılarından diyememişlerdir ama biz saygısızlığı öyle elimize almıştık ki. Bizim çocuklar gelmiş geçmiş tüm zamanların en zeki pardon zeki ne demek dahi çocukları acaba bu öğretmen bu çocuklara yetecek mi? Diye bile düşündük.
Bütün bunlar ile uğraşırken, çocuklarımızı bile unuttuk! Onları TV karşısına oturtup, biz öğretmen analizi yaptık, çocuklar sıkılıp bu konuşmaları kesmeye çalıştıklarında ellerine tablet verip analizlere devam ettik. Çocuklar kimi zaman aç uyudu, kimi zaman kanepede uyuya kaldı, ama biz görmedik.
Çocuklar kitap okuyacak mı derken, biz elimize kitap almadık, telefon ile yatıp tablet ile kalktık.
Çocuklar özgüvenli olacak mı derken, konuşmamızı bölmeye çalışan çocuğu hiç duymadık.
Çocuklar sorumluluk sahibi olacak mı derken, biz onlara karşı olan sorumluluğumuzu unuttuk.
Hocam çocuklarda insan sevgisi olsun, insanlara değer versin, onları sevsin derken, biz iyi öğretmen bulma uğruna bütün kabalığımızı sergileyip, insanları tek kalemde sildik.
Hocam çocuklar okullarının kıymetini bilsin, şımarık çocuklar olmasın, çevresinde olup bitenleri görsün derken, biz okul bulamayan çocukları unutup, bütün şımarıklığımız ile okul ve öğretmen beğenme derdine düştük.
Hocam çocuklar kendi kararlarını kendiler versin dedikte, çocuk ile öğretmeni tanıştırıp kanının ısındığı öğretmende okuma şansını onlara vermedik.
Hocam çocuk ne görürse onu yapar, onun için ilkokul öğretmeni rol model derken, ilk rol modelin biz olduğumuzu unuttuk.
Üç yıl sonra anlıyorum ki, ne büyük bir hata yapmışım, çocuğumun eğitimciye saygısı kalmamış, kendisinin söz hakkı olduğunu unutmuş, hatta bizim egomuzdan öyle korkmuş ki okulda olumsuz bir durum olsa bile söylemiyor ki, alır başka okula götürürüz diye,
Peki çocuğun bu duruma gelmesine sebep öğretmen mi?
Hayır, öğretmen değil biziz, çokbilmiş, şımarık, gerçekleri göremeyecek kadar kör ebeveynleriz.
Üç yıl önceye dönsem, çocuğum kimin iletişim kurabilecekse o öğretmene verirdim, ne öğretmenleri kırardım, ne ben yorulurdum, nede çocuğum ile baş başa kalabildiğim o kıymetli akşam saatlerini mahvederdim.
Sevgili veliler, eğitim evde başlar, saygısı, sevgisi, okuma alışkanlığı, öğretmen bunların üzerine koyar, kötü öğretmen yoktur, tarzı farklı olanlar vardır, kimi otoriterdir, kimi daha ılımlıdır, kimi sevgisini çok gösterir, kimi içten sever, kimi çok hırslıdır ama hepsi iyidir.
Önemli olan çocuk ile öğretmenin uyuşmasıdır, çocuk hangi dilden anlıyorsa o dili kullanmaya yakın öğretmen en iyi öğretmendir.
güzel öneriler teşekkürler :)
ben teşekkür ederim :)