O an, ” Acaba boşa mı kürek çekiyorum ” diye düşündüm. Gökçe cinnet geçirip intihar etmiş olamaz mıydı? Elbette ki böyle bir seçenek de vardı. Ama yine de içim rahat değildi.
Hani korku filmlerinde bir kız ölür, hayaleti başka bir kadına görünür, ona bir çağrı yapar, başroldeki kadın da o kızın nasıl öldüğünü ve nereye gömüldüğünü bulup kızı rahatça öteki tarafa gönderir ya, aklımdan böyle senaryolar kuruyordum.
Dövme-kitap-intihar, bana bu üçlü hiç de masum gelmiyordu.
Kadıköy çarşıdan çıktım ve eve doğru yürüyordum. Birkaç km vardı eve, ama biraz yürüyüş yapmak ve bu arada düşünmek istedim. Kafamda olayları kurguluyor ve nereye bakacağımı düşünüyordum. Birden içimde bir soğuk rüzgar esti sanki. Arkamı döndüm ve tam o an birinin de arkasını döndüğünü gördüm.
Birkaç metre yürüdüm ve durup, dükkanın vitrinine baktım. Bu esnada amacım, arkamdan gelen birinin olup olmadığına emin olmaktı. Çaktırmadan arkama baktım ve birinin beni izlediğine emin oldum. Biraz korkmuştum açıkçası. Çünkü hava kararmış ve etrafta çok fazla kimse yoktu.
Polisi arayıp aramama konusunda kararsız kaldım. Bir müddet oyalayabilir ve o esnada polisin gelmesini sağlayabilirdim. Ama polisi görünce muhtemelen kaçacaktı. O yüzden karşısına çıkmaya karar verdim. Evet, belki de sapık bir katil, belki de hırsızdı. Ama korkunun ecele faydası yok dedim. 50 m ilerideki sokaktan sağa döndüm ve bir apartmanın girişine saklandım. Birkaç saniye geçti geçmedi, önümde belirdi. Yakasından tuttum ve duvara yasladım. Hem spor salonuna gittiğim, hem de abimden birkaç dövüş taktiği öğrendiğim için kendime güveniyordum. Nitekim öyle de oldu.
Ben: Neden beni takip ediyorsun, kimsin sen?
Adam: Aradığını yanlış yerde arıyorsun.
Ben: Ne demek istiyorsun, neyi yanlış yerde arıyorum?
Adam bu esnada sustu. Çevreden görenler kavga ettiğimizi düşünüp ayırmaya geldiler. Birkaç kişi onu, birkaç kişi beni çekti. Beni çekiştirenlere; ” bırakın, biz kavga etmiyoruz ” derken bir baktım, adam kaybolmuş.
İçimdeki merak ve şüphe daha da artmıştı. Kimdi bu adam? Benim ne aradığımı nereden biliyordu? Bana ne söyleyecekti?
Eve geldim ve üzerimi değiştirdim. Cebimden telefonu çıkardım ve o esnada yere bir kağıt düştü. ” Aradığın cevap burada ” yazan bir not ve altında da bir adres yazıyordu. O an anladım. Beni takip eden adam koymuştu bu notu cebime.
Kendimi çok yalnız hissediyordum aslında. Keşke bana moral veren, destek olan biri olsaydı. Aklıma Salim geldi. Ama ben bunları anlatınca ” Deli misin olum sen” diyecekti muhtemelen. Yine de şansımı denemek istedim.
Yemekten sonra Salim’i aradım ve bize gelmesini söyledim. 1 saat sonra geldi. Odama çıktık ve ben her şeyi en başından anlattım. Şaşkın bir ifadeyle dinledi ve ” Tamam bro, yarın beraber gidelim o adrese ” dedi. Ben de şaşırdım. Hiç beklemiyordum çünkü. Bu adam; hayatı dalgaya vuran, bu tür şeylere gülüp geçecek biriydi. Ama sanırım onun da kuşkuları vardı.
Ertesi gün kağıtta yazan adrese gittik. Buraya kadar her şey normal. Ama kapıyı çalınca açan kişiye ne diyecektik? İşte film burada kopacak.
Kapıyı çaldım ve genç bir adam açtı.
Ben: Merhaba. Kusura bakmayın rahatsız ettik. Size biraz garip gelecek muhtemelen. Ama vaktiniz varsa birkaç şey sormak istiyorum.
Adam: Anketör müsünüz arkadaşlar?
Ben: Hayır hayır. Gökçe’yi tanıyor musunuz?
Adam çok şaşkındı. Birkaç saniye durakladı ve;
Adam: Neden sordunuz?
Ben: Eğer tanıyıp tanımadığınızı söylerseniz, buraya gelme nedenimizi de söyleyeceğim.
Adam: Evet tanıyorum.
Ben: Biz Gökçe’nin yakın arkadaşlarıyız. Hatta öldüğünde yanındaydık.
Genç adam inanılmaz şaşırdı ve gözleri dolarak;
– Gökçe öldü mü? dedi.
Ben: Evet, maalesef Gökçe’yi kaybettik
Adam kapıyı açık bırakarak içeri geçti. Biz de arkasından girdik. Koltuğa oturdu ve ağlamaya başladı. Tabii benim kafamda yine deli sorular var. ” Bu adam kim? Numara mı yapıyor? Gökçe’nin ölümüyle ne ilgisi olabilir? ” gibi.
Adama bir bardak su getirdim ve konuşmaya başladık. Yaklaşık 6 yıldır Gökçe’ye aşık olduğunu, ona bir türlü açılamadığını, açılmaya çalıştığında da Gökçe’nin konuyu değiştirdiğini, ama onu hala sevdiğini söyledi. Onunla lisede aynı sınıftalarmış. Lisedeyken açılamamış kendisine. Üniversiteyi aynı okulda okumayı çok istemiş ama puanı tutmamış. Fakat Gökçe’yi hep uzaktan takip edermiş. İyi olup olmadığını görmek istiyormuş çünkü. Hatta 5 ay önce Gökçe’yle buluşmuşlar ve sevgili olmuşlar. Ama bu genç adamı Gökçe’nin ailesi istemiyormuş. Çünkü babası, bir cinayetten dolayı hapisteymiş. Bu yüzden gizli gizli görüşüyorlarmış.
O anlatırken ben bir yandan etrafı kolaçan ediyordum. Masanın üstünde birkaç ilaç kutusunu gördüm. Adının Mehmet olduğunu öğrendiğim çocuğa çaktırmadan, ilaçların fotoğrafını çektim.
Yaklaşık yarım saat konuştuktan sonra oradan ayrıldık. Salim bana, Mehmet’in yalan söylediğini, bu adamda bi gariplik olduğunu, Gökçe’ye saplantılı bir aşk duyduğunu, intiharda etkisinin olabileceğini söyledi. Aslında Mehmet’in tavırları çok gerçekçiydi. Ama nedense ben de Salim gibi düşünüyordum. Yani Gökçe’nin bir ilişkisi olsaydı, en azından bizimle paylaşırdı diye düşünmüştüm.
Eve gelince, fotoğrafını çektiğim ilaçları araştırdım. Biri XETANOR, diğeri de SİTELA isimli bir ilaçtı. İlaçları araştırdığımda, genellikle Obsesif kişilik bozukluklarında kullanıldığı yazıyordu. Biraz ağır ilaçlardı bunlar.
Salim’i aradım ve bu ilaçları ve neden kullanıldığını söyledim.
– Bro, ben sana demiştim. Bu eleman Gökçe’ye karşı saplantılıymış. Muhtemelen kıza bir şey yaptı ya da tehdit etti. Yazık, kız bu çocuğun yüzünden öldü demek ki.
dedi. Ben de aynı fikirdeydim. Ama %100 emin olmadan kimseyi suçlayamazdık. Ayrıca hala kafamda oturmayan yerler vardı.
İlaçların resmine tekrar baktım. Atladığım başka bir ilaç var mıydı acaba diye düşünürken, masanın üzerinde bir kağıda karalanmış bir şekil dikkatimi çekti. Fotoğrafı iyice yakınlaştırdım ve bir kağıt üstünde, Gökçe’nin yaptırdığı dövmenin aynısını gördüm.
İşte, şimdi yavaş yavaş taşlar yerine oturuyordu.
Ertesi gün, Mehmet’in evine tekrar gittim. Kapıyı açtı ve içeri girdik. Bu kez ondan telefon numarasını istedim. Gökçe’nin anısına bir şeyler yapacağımı ve onun da katılmasını istedim. Telefon numarasını ve soyismini öğrendim. Amacım, Gökçe’nin sık görüştüğü ve “ Santcature ” kod adlı kişinin o olup olmadığını öğrenmekti.
Kapıdan çıktıktan sonra hemen numaraya baktım. Ama bu numara Santcature’ye ait değildi. Farklı bir numara daha kullanıyor olabilir dedim. Bu çok sıradan bir şeydi çünkü. Artık birçok kişinin cebinde 2 hatta 3 telefon var.
Bütün bunları Salim’le paylaştım ve bana, bu durumu abime söylememi, Gökçe’yi intihara sürükleyen kişinin Mehmet olduğunu bilmesi gerektiği ve bu adamın en ağır cezayı almasının gerektiğini söyledi. Bana da mantıklı geldi.
Eve geçince abimi odama çağırdım. Tüm olan biteni anlattım. Normalde bana kızar, bağırır diye düşünüyordum. Ama bana kızmadı. Bundan sonrasını ona bırakmamı ve bu işe karışmamamı söyledi.
Bir sonraki gün akşam abim eve geldi ve bana, Mehmet’in gözaltına alındığını söyledi. Gökçe’nin telefonunda yazan Santcature isimli numaranın da Mehmet’e ait olduğunu tespit etmişler. Ayrıca evinde yapılan aramada, Gökçe’yle ilgili bazı video ve fotoğraflar bulmuşlar. Gökçe’nin vücudundaki yanık izlerinin fotoğrafları da varmış. Mehmet’in akli dengesinin yerinde olup olmadığını öğrenmek için, tam teşekküllü bir psikiyatri hastanesine sevki uygun görülmüş. Oradan çıkacak sonuca göre; ya akıl hastanesine yatacak, ya da tutuklu yargılanacakmış.
Tüm bu araştırmalarımın sonucunu almak beni mutlu etmişti. Ama nedense hala huzursuzdum. Muhtemelen Gökçe’nin ölümünde kendimi de sorumlu tuttuğum içindi. Çünkü ona yeterince ilgi alaka gösterseydim, belki tüm bunların önüne geçebilirdim.
Salim’i arayıp durumu anlattım. O da bana ” Ortak, gel bugün dışarı çıkalım bir şeyler içelim. Sen çok stres yaptın. Biraz rahatlayalım ” dedi. Gerçekten böyle bir şeye ihtiyacım vardı. Biraz kafa dağıtmak iyi gelecekti.
Yine Emperors Bar’a gittik. Orası bizim uğrak yerimizdi. Salim’le beraber masaya oturduk. Birkaç kadeh içtikten sonra ” Ortak, ben bi lavaboya gidip geleyim ” dedi. Ben de tamam dedim. Saftirik, telefonunu masada unuttu. O gittikten birkaç dakika sonra telefonu çaldı. ” Annem ” yazıyordu. Mukaddes teyzeyi tanıdığım için telefonu açtım. Efendim demeye fırsat kalmadan, telefonda bir adam sesi işittim. ” Salim, o malların parasını 2 gün içinde ödemezsen, başına gelecekleri biliyorsun ” dedi ve kapattı.
“Ulan n’oluyor ” dedim kendi kendime. Telefonun içine bakmak istedim nedense. Kurcalarken, Santcature isimli bir dosya gördüm. İçini açtım ve gözlerime inanamadım. Gökçe’nin çıplak resimleri vardı. Hatta Gökçe uyurken kendisiyle ilişkiye giren birkaç adam vardı.
Hemen kapattım ve koydum telefonu. Birkaç dakika sonra Salim geldi. Benim bed beniz atmıştı. ” Olum noldu len sana ” dedi. Ben de içkiyi fazla kaçırdığımı söyledim. ” Amk şunu içmesini öğrenemedin gitti ” dedi. Masada en yakın arkadaşıma rol yapıyordum resmen. Daha fazla dayanamadım ve ” Kardeşim ben artık gideyim. Fena çarptı beni bu ” dedim ve ayrıldım.
Eve gelince hemen abimi aradım. Acil bir durum olduğunu ve eve gelmesini söyledim. Normalde o gün, gece mesaisi vardı. Ama ben acil deyince, bize bir şey oldu sanıp panikle eve gelmiş.
Abime; Salim’in telefonunda gördüklerimi anlattım. Bu işin içinde iş var dedim. Hemen müdürünü aradı. O da savcıyla görüşmüş ve arama kararı çıkartmışlar. Acele evden çıktı.
Bir sonraki gün gece abim eve geldi ve gelir gelmez beni alnımdan öptü. Çok şaşırmıştım. Çünkü abimin yapacağı hareketler değildi bunlar. Abim; Salim’in tutuklandığını ve Mehmet’in serbest bırakıldığını söyledi. Tabi merakla neler olduğunu sordum. O da anlattı tek tek.
Mehmet ve Gökçe, gerçekten birbirlerini seviyorlarmış ve sevgiliymişler. Bizim Salim de Gökçe’ye aşıkmış ve bu ilişkiyi bir türlü kabullenemiyormuş. O yüzden ikisinden de intikam almayı kafaya koymuş.
Gökçe’yi sürekli tehdit ediyormuş. Ailesine Mehmet’le olan ilişkisini söylemekle korkutuyormuş. Eğer Gökçe’nin Mehmet’le olan ilişkisini ailesi öğrenirse, onu okuldan alacak ve memleketleri olan Giresun’a götüreceklermiş. Gökçe’de bunu istemediği için, Salim’in şantajlarına boyun eğiyormuş. Bir gün Salim, Gökçe’yi bara götürmüş zorla. İçeceğinin içine uyku ilacı atmış ve bardan çıkarıp evine götürmüş. Orada buna tecavüz edip, kameraya almış. Bu görüntüleri Gökçe’ye izletmiş ve eğer söylediklerini yapmazsa, görüntülerdeki kişinin Mehmet olduğunu söyleyecekmiş. Çünkü uyanık, yüzünü göstermemiş ve Mehmet’in sağ kolunda olan dövmenin aynısını yaptırmış.
Yazık, kızcağız da Salim ne derse yapmaya başlamış. Hatta o yüzden Mehmet’le görüşmüyormuş.
Salim, ” Meth ” isimli uyuşturucu kullanıyormuş. Oldukça pahalı olduğu için para yetiştirememiş ve satıcılara borçlanmış. Aldığı tehditlerden korktuğu için de, Gökçe’yi pazarlamaya başlamış. 10 gün içinde yaklaşık 20 farklı erkeğe satmış Gökçe’yi.
İntihar ettiği gün de, yine başka bir erkeğe satılmış arkadaşım. Ama artık dayanacak gücü kalmamış ve çözümü intihar etmekte bulmuş.
Ben şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuştum resmen. Bir müddet o şaşkınlığı yaşadıktan sonra abime, dövme ve ilaç meselesini sordum. Meğerse o ilaçlar, Mehmet’in annesi içinmiş. Kadın, kocasını kaybettikten sonra psikolojik çöküntüye girmiş. Sürekli ilaç tedavisi görüyormuş. O günde Mehmet, annesinin ilaçlarını almış ve ona götürecekmiş.
” Peki ya dövme ” dedim.
” O dövme Salim’in işiymiş ” dedi abim. Meğerse bu Salim, kendisine ” Santcature ” ismini takmış ve ona özel bir sembol çizmiş. Kendisini önemli biri gibi hissediyormuş.
Mehmet de, Gökçe’nin omzunda bu dövmeyi görünce merak etmiş. Ona sormuş ama cevap alamayınca, araştırmak için kendisi bir kağıda çizmiş. Masanın üzerinde gördüğüm de işte o kağıttı.
” Peki neden Mehmet kendi numarasını Santcature olarak kodlamış ” diye sordum. Meğerse o numara da Mehmet’in değilmiş. Salim tehditle Gökçe’den Mehmet’in kimliğini aldırtmış ve hattı onun üzerine açmış. Yani Gökçe’nin en sık görüştüğü numara, aslında Salim’e aitmiş.
Bu araştırmalar sırasında, Gökçe’nin bir psikiyatriste gittiği de ortaya çıkmış. Hatta o psikiyatristle de görüşülmüş. Gökçe’nin psikolojisinin çok bozuk olduğunu, sürekli cinayet kitapları okumak istediğini ama nedenini hiç söylemediğini anlatmış. O psikiyatristi de Mehmet ayarlamış. Gökçe’de son zamanlardaki durgunluğun sebebini merak ediyor ve bunu ortadan kaldırmak istiyormuş.
Ha unutmadan, hani beni takip eden ve cebime not koyan bir adam vardı ya, o da Salim’in adamıymış. Tüm suçu Mehmet’e atarak, hem kendini temize çıkarmak, hem de Mehmet’ten intikam almak için yapmış.
Gökçe’nin ölümüne en yakın arkadaşım sebep olmuştu. Bunu kaldırmak çok zordu. Ama en azından, onun mezarında rahat uyumasını sağladığımı düşünüyordum. Salim’in bülbül gibi şakıması, aynı zamanda bir uyuşturucu ve fuhuş çetesinin de çökertilmesini sağlamıştı. En azından bunun için seviniyordum.
Rahat uyu Gökçe. Sana bunu yapanlar cezasız kalmadı..
Hi! I am a robot. I just upvoted you! I found similar content that readers might be interested in:
https://www.r10.net/r10-amp-sanat/1784756-gokce-neden-oldu-bolum-2-a.html