İlk iş olarak projelerimizi ortak yürüttüğümüz ajans çalışanları ile bir görüşme ayarladım. Hepsi genç, heyecanlı insanlardı. Beni de ismen biliyorlardı. Şu ana kadar yaptıkları işleri detaylı olarak anlattılar. SEO teknikleri, web sayfası tasarımı üstüne konuştuk. Son yıllarda iyice yaygınlaşan sosyal medya yönetimi konusunda oldukça hassaslardı. Öyle de olmak gerekiyordu. Geleneksel reklamda, geri dönüş sadece satış ile ölçülebilirdi. Şimdi her an her saniye sosyal medya üzerinden dönüş alınabiliyordu. Yemek konusunu riskli bir iş olarak görüyordum. Sonuçta herkesin damak zevki farklı olabilirdi. Dolayısıyla biraz fazla olumsuz yorum göreceğimi düşünüyordum. Durum beklediğim kadar iç karartıcı değildi. Rafinera Diyet Yemek Servisi’ni kullanan birçok üye, içinde bulundukları durumdan oldukça mutluydu.
Pazarlama ekibi hedef kitlelerini belirlemişti. Genelde kadınlara hizmet veren bu sistem, yüksek gelir grubuna hitap ediyor gibi görünüyordu.Lakin işler sanıldığı gibi değildi. Kitle, genelde kısa süreli diyetlerle kilo vermeyi hedefliyordu. Yani Rafinera’nın web sitesinde anlatıldığı gibi hiçbir üye uzun soluklu olarak bu sistemin bir parçası olmuyordu. Rafinera, bu sektörde piyasaya giren ilk firma unvanını elinde bulundursa da, rakipleri agresif stratejiler izleyerek sektörde daha bilinir hale gelmişti. İlk hedefimiz kaybettiğimiz liderliği geri almak olmalıydı. An itibarıyla benim bu firmada çalışmam, işleyişi değiştirmiyordu. Proje üretmem ve bu projeleri hayat geçirmem gerekiyordu. Bir aylık bir analiz sürecinden sonra firma sahibi ve aynı zamanda firma yönetici olan Didem Hanım ile bir toplantı ayarladım. Bu zamana kadar barter çalışmalarında ününü kaybetmiş olan ünlülere yer vermişlerdi. Hamdi Alkan, Yavuz Seçkin, Ece Erken gibi isimler pek özenle seçilmiş gibi durmuyorlardı. Hedef kitlemizi değiştirmeliydik. Sporcu besinleri, tek öğün yemekler, ekonomik öğlen yemeklerini piyasaya sürmemiz gerekiyordu. Ameliyatla da olsa, kilo veren Türk ünlülerin araştırılmasını istedim. Firmamıza uygun isim olarak Pelin Öztekin’i belirlemiştim. Bir de Pelin Öztekin ile çekilecek televizyon reklamı ibreyi tamamen lehimize çevirecekti. Birkaç bütçe görüşmesinden sonra Pelin Hanımı bu proje için ikna ettim. Önümüzde kaybettiğimiz liderliği tekrar ele almak için hiçbir engel kalmamıştı.
“Senin ne dediğinden haberin var mı?” Bu sözle irkildim. “Bir yıllık marketing bütçemizi bir reklama vermemi düşünmüyorsun herhalde” diye devam etti konuşmaya Didem Hanım. Böyle bir tepki beklemiyordum. Daha önce ikimiz de bütçeyi planlamıştık. Belirlediğimiz rakamın dışına çıkmadığıma emindim. Acaba ben mi yanlış anladım diye kendimi sorguladım. Tekrar tekrar maillerimi kontrol ettim. Bir hafta önce konuştuklarımız bugün yok hükmündeydi. Bu şartlar altında daha fazla devam edemezdim. Nerden bu işe başladım diye kendime kızıyordum. Önce sözlü, sonra yazılı olarak istifamı verdim. Tam iş yerinden çıkmaya hazırlanırken, “Böyle pat diye çıkamazsın, ihbar süresinden haberin yok mu?” cümlesiyle başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Gerçekten duyduklarıma inanamıyordum. Sanki bu dünyadaki bir düşmanım, bilerek bana oyun oynuyor gibiydi.
Eve döndüğümde ilk iş kendime sert bir içki koymak oldu. Birkaç duble içtikten sonra avukat arkadaşımı aradım ve durumu detaylarıyla kendisine aktardım. Gece 03:30’da atılan mesajların, mesai dışında atılan maillerin hepsinin durduğunu söyledim. “Umarım sana dava açar da, mahkeme esnasında hakime tüm bu mobbing unsurlarını sıralar, bir de üstüne tazminat alırız” dedi. Bu cümleden sonra keyfim yerine gelmişti.
Ertesi gün iş yerine gittim. Eşyalarımı topladım, çalışanlarla tekrardan vedalaştım. Yönetici ve CEO olan Didem Hanım’a da kararımın kesin olduğunu, bugün buradan bir daha dönmemek üzere ayrılıyor olduğumu bildirdim. “Peki, yolun açık olsun, mahkemede görüşürüz o zaman.” yanıtını verdi. Böyle bir işin asla bana göre olmadığını anlamıştım. Bİraz yürüdükten sonra arabaya binip eve döndüm. Yatağa yattığımda aylardır kaçan huzurumun yerine geldiğini fark ettim. O günden sonra ne bir mahkeme kağıdı ne de herhangi bir ihtarla karşılaştım. Rafinera firması, benim için tarihin tozlu raflarında yerini aldı.
Giden gitmişdir gittiği gün bitmişdir sen onu değil o seni kaybetmişdir :)
Hahah böyle bir yorum beklemiyordum. Pek sevimli durumlar yaşamadık ama olacağı varmış diyelim. :)