Akademik düzeyde yıllardır tartışılır, Ülkemizde okutulmakta olan edebiyat için Türk Edebiyatı denilmekte olması doğrumudur? Yoksa Türkiye edebiyatı mı denilmelidir? Bu soruyla karşılaşan bir kısım ilim adamlarımızın bile ilk anda, aradaki farkı anlayamadıkları görülmüştür.
Ya bilgileri yüzünden, ya da küçük yaştan beri Tavşan Pisliği mantığıyla büyütüldüklerinden… Türk Edebiyatı adı altında okutulan derslerde, sadece Anadolu ve Trakyanın TC sınırlarında doğanlarına sahip çıkan, bu sınırların dışındakilerle ilgilenmeyi senelerce, vatan hainliğiyle denk tutan zihniyet işlediği yanlışın farkına tam olarak varabildi mi bilemiyorum?
Türk Edebiyatı diyoruz ama ya Türk’lerin bilhassa kendileri ne olacak. Dünyanın dört bir köşesinde yardım bekleyen, ilgi bekleyen, kardeşlerimiz, soydaşlarımız ne olacak. Bunların bir kısmı Bulgaristan’da, çok şükür eski dönemlere göre daha iyi şartlarda yaşıyorlar, büyük bir kısmı Çin’in elinde ve zulmü altında yaşayan Doğu Türkistan’lı türkmen kardeşlerimiz, bir kısmı Rusya’nın elinde yaşama mücadelesi biliyor.
Dinini ve dilini kaybetme riski zaten vardı, namusunu, şerefini ve hayatını kaybetme ile karşı karşıya kalan kardeşlerimiz mevcut. Bu kardeşlerimiz bütün yalnızlıklarına rağmen yüzyıldan beridir, dilini ve dinini korumak için her şeyi göze alıp bütün yalnızlıklarına karşı direnmeyi bilen bu kardeşlerimize selam olsun.
Yüzyıllar boyunca doğruluğu defalarca ıspatlanmış “Su uyur, düşman uyumaz” sözünü hep kulak arkası etmişiz ve ciddiye almamışız. Tavuk pisliği olmakla övüne övüne geldiğimiz bu nokta işte günümüz Türk dünyasının içinde bulunduğu ortamdır.
Belki iyi bir benzetme değil ama bu durum karşısında Tavşan pisliği olmaktansa, Güvercin pisliği olmayı tercih ediyorum.