Yaşama sevincimizi arttıran en önemli hususlardan birisidir umut. Umudunu kaybeden her şeyini kaybetmeye mahkumdur. Kimi zaman en olmaz şeyleri bile olduruverir umut. Yoktan var eder bazı şeyleri. Gülümsetir, huzur verir, enerjimizi yükseltir ve en önemlisi de bulaşıcıdır sevgi gibi. Ne zaman başım sıkışsa kendime her labirentin bir çıkışı olduğunu hatırlatmaya ve buna tutunmeya çalışırım. Labirentler bizlere verilen zorlu görevlerse umut da labirentin kapısıdır. Çıkış yolunun olmadığına inanırsak labirenti çözmek içimizden bile gelmeyebilir. Oturur bekleriz labirentin içinde çürüyüp gitmeyi. Oysa çıkış yolunun varlığını bilmek bizi çözmeye sevk eder.
Kimi mutsuz görsem yakasına yapışırım. Neden mutsuz olduğunu öğrenmeye çalışmam hiç. Bugüne kadar bunun hep mutsuz olanın içine kapanmasına neden olduğunu düşünürdüm hep. Bu yüzden de hiç o topa girmeden mutlu etmenin yolunu ararım. Öyle ya ne gerek var neden mutsuz olduğunu bilmeye mutlu etmek için. Mutsuzluğun kaynağında umudun yitirilmesi olduğundan eminim diyebilirim. Düşünsenize hiç geri dönüşü olan yollarda mutsuz olup somurtmayı mı seçtiniz yoksa geri dönülemez noktaya gelene kadar çabaladınız mı? Sanmıyorum oturup sızlanmayı seçtiğinizi. Eğer öyleyse de bundan kelli değiştirin kendinizi. Artık sızlanmak da mutsuz olup somurtmak da yok.
Çevremdeki insanlardan en yakın olduklarım hariç çoğunluğu beni asık yılgın ve mutsuz zannederler. Aslına bakarsanız görünüşte öylwyimdir de. Fakat yüzüm gülmese de içimde hep gülerim. Önemli olan yüzüm değil ki! Aslında yüzüm de önemli. Gülmeyen yüzlerin içleri de gülemez. Ben bunu tam tersinden uyguluyorum açıkçası. İçimi güldürmeden dışımı güldüremem. Önce kendi içimde kendimle barışık ve gülebilen biri olursam yüzüm de güler çevremdekilere de neşe saçarım. Bundan
Bundan birkaç sene evvel kötü bir dönem geçirmiştim. Kazalar, ayrılıklar, sahteliklerin açığa çıkması hepsi birbiri ardına gelmişti. Bütün bunların üstesinden gelebilmem mümkün değil diye düşünerek haftalarca yataktan adımımı bile atmamıştım dışarı. Ailem ve arkadaşlarım beni bir daha eskisi kadar neşeli göremeyeceklerini sanmaya başladılar nerdeyse. Her gün birileri arayıp soruyorlardı benim nasıl olduğumu nasıl hissettiğimi. Onları yavaş yavaş anlamaya başlamıştım sonunda. Bu yaşadıklarımdan cesedim çıkmadıysa daha ölmemişim demekti. Bu yüzden de onlarla gülmeye, güldürmeye devam etmeliydim. Bir haftasonu her zaman gittiğimiz bir sosyal yardımlaşma kulüplerinden birinden arkadaşlarım aradılar. Görüntülü aramayı bırak normal aramalara mesajlara dahi cevap vermek gelmiyordu içimden. Kendimi toparlayıp açtım telefonu. Karşımda gülen yardıma muhtaç insanlar gördüm. Çoğunu birebir tanırdım. Benimle konuştular. Özlediklerini söylediler.
Eskiden benim güldürdüğüm insanlardı. O günse onlar beni ayağa kaldıran taraf oldular. Hemen ayaklanıp toparlanamadım fakat ertesi günkü etkinlikte arkadaşlarımla beraberdim. Hiçbir şey olmamış ben haftalarca yatakta ağlamak ve uyumak dışında bir şey yapmadan durmamışım gibi davrandık. Bana soru sormadılar benimle beraber güldüler ve bana haftalarca süren o "sen iyi değilsin" dercesine yönelttikleri sorularını sormadılar. Sorularının nedeni beni merak etmeleriydi ama bu bana kötü olmam gerektiğini çünkü başımdan geçenlerin kötü şeyler olduğunu hatırlatıyordu. Kimseye bu yüzden mutuzluklarının nedenini sormam anlamaya çalışmam. Mutlu etmeye çalışırım. Eğer mutlu olabiliyorlarsa zaten sorun yoktur sadece bir yanlış işleyiş vardır ve onu da düzeltmişizdir demektir. Yok mutlu olamıyorlarsa onlar zaten bir yolunu bulup anlatmaya başlarlar. Çünkü sizi mutlu etmek için uğraşan birisine yakınlık duyarsınız. Ona anlatmak istersiniz.
Kendimi o süreçte susmayan telefonlarla kavga eder haldeyken bile yalnız hissediyordum. Herkes beni arayıp sorarken ben neden yalnız hissediyordum peki? Anlaşılmadığımı düşündüğüm için. Herkes iyi olmam için elinden geleni yaparken ben iyi olamayacağımı sayıklıyordum içimden ve bunun nedenlerini sadece benim anladığımı düşünerek yalnızlığımda boğuluuyordum. Sonunda biraz zorlamayla biraz kendiliğinden hayata döndüm. Beni dönderen şeyse kazalardan bana kalan umutlardı. Kesiklerin ve yanıkların içinde de olsa nefes almaya devam eden bir can vardı. O nefes aldıkça duyguları olmaya devam edecekti. Beni böyle ağlarken görmesi onu üzecekti. Biraz onun için güldüm. Sonra beni anlamadığını düşündüklerimle vakit geçirmeye başlayınca ne kadar da anlaşılması güç bir şeyi anlamalarını beklediğimi gördüm. Çünkü onlar için hiçbir şey bitmemişti. Bitenler sadece benim içimdeki umuttan bitmişti. Umudumu geri kazanınca ne kaza kaldı ne aksilik ne sahte insanlar.
Umutların insanı yeniden dünyaya hayata bağlaması için sadece onları hatırlamak gerek. Bir çiçekten de bir yangından da ilham alınabilir. En basitinden bir küçük gülümseme bile hayata döndürebilir insanı. Siz siz olun çevrenize umut olun. Kimseden bir şey beklemeden kendi ayaklarınız, ayaklarınız yoksa elleriniz onlar da yoksa nefesiniz sizin umudunuz olsun. İnsanın en büyük dostluğu kendisine beslediğidir.
Posted from my blog with SteemPress : https://sessizce.000webhostapp.com/2019/08/umut-hayattir