Kışı hiç sevmem. Dolayısıyla kış sporları üzerine bir takım ön yargılarım vardı. Daha önce hiçbir zaman yapma fırsatım olmadı. Temelinde maddi nedenler yatsa da kış tatili fikri niyeyse bir şey ifade etmiyordu benim için. Fakat bir patates çuvalı kadar hareketsiz olduğum bu iş arama süresinde yapacak daha iyi bir şey olmadığı ve meraktan dolayı kendimi yollarda buldum.
Tamamen vahşi bir ortamda 7’den 70’e herkesin vızır vızır kaydığı ve sizin hiçbir şeyden anlamadığınızı hayal edin. Kendimi bi an için uzaylı gibi hissettim. Bir taraftan kızak köpekleri diğer yanda 6 yaşında çocukların çok basitmişcesine ana pistten süzülerek inmeleri… Fakat oraya öğrenmek için gitmiştim ve vazgeçemezdim.
İlk öğrendiğim şey düşmek oldu. Alışkın olmadığım için hızlandıkça gelişen eğilme isteğine karşı koyamayıp bir kaç kere düştüm. Bu daha başlangıç aşamasıydı. Gaza gelip 12 nolu pistten inelim denmesi ve orda kayak takımlarını çıkararak yürümek ortası. Cidden neden yürek yemiş gibi bu plana dahil oldum bilmiyorum ama pişman değilim, manzara çok güzeldi. Tabi sonrasında bugün kaymadan dönmem diyip tekrar yukarı çıkıp başlangıç seviyesi pistinden parkuru tamamladım. Çok eğlenceli – düşmesi bile- ve yorucu bir spor. Kendimi yaz tatili seven biri olarak tanımlardım fakat artık kayak tatilini de hor göremem.
Başarısızlıkla başladığım bir girişimde zamanla iyileşmeyi düşünüyorum. Her şey de olduğu gibi pratikle aşılamayacak bir şey değil. Hayatımızda yaptığımız küçük değişiklikler ne kadar da iyi hissettiriyor, kendimize güven veriyor.
Bitiklik ve bitkinlik insanın kendi kendine verdiği en büyük ceza. Gençliği tembellik öldürüyor.
Güzel post, kayaktaki mücadelenizi hayata bağlamışsınız gerçektende öyle, insanı bitiren üşengeçlik ve pes etmek.👍
teşekkür ederim :)