Uzun yıllar İstanbul'da yaşadıktan sonra, bir yıllığına (2013-2014) tekrar memleketim Adana'ya dönmüştüm. Portakal ağaçlarının arasında eskiden toprak, şimdi beton evlerin olduğu küçük bir mahalle. Mahalle dediysem, öyle her şeyi içinde barındıran bir yer olarak düşünmeyiniz; bir küçük bakkal, evler ve ağaçlar... Adana'nın köyleri bile bizim oralardan daha hareketlidir. Aksini istemezdim zaten. Kuş sesleri, yağmur sonrası toprak kokusu... Yeter. İstanbul'un uykusuzluğuna birebirdir. Gelgelelim sabahın köründe, kuşluk vaktinde sürekli uyanırdım, daha doğrusu uyandırılırdım, ilk fotoğrafta göreceğiniz, hikayemin kahramanı Kınalı Kuş tarafından.
Saat, sabahın beşi. Tık, tık, tık bir sesle uyanıyorum önce. Biraz daha uyumak istiyorum, çünkü uyku borcum var. Ama tık, tık bitmiyor. Pencerede perde yok, zaten gerek de yok bizim oralarda. Her taraf ağaçlık. Sadece evlerin önündeki pencereler sokağa bakar. Hafif ışık giriyor ama daha güneş doğmamış. Tık, tık! Benim uykum da tüy kadar hafif; "tık tık" deprem etkisinde. Kalktım tık tık sesine. Penceremde bir kuş, sürekli camı gagalıyor. Uykudan kalkmamın nemrutluğu mu kalır? Nasıl şirin! Yavaş hareket ediyorum, korkup kaçmasın diye ama pek oralı olmuyor. Pencereyi gagalamaya devam. İyice yaklaştım ben de. Burun buruna geldik ama uçmadı, kaçmadı. Güneş tam doğmamış. Dışarısı, odamdan daha aydınlık. Cam, ayna görevinde.
Bilirsiniz, Akdeniz'e bahar erken gelir. Diğer bölgelerde hala kış yaşanırken, biz kolsuzlarla gezeriz; güneş olsun yeter (yazın olmasın der, güneşe sıkarız). Fotoğrafı çektiğim tarih 3 Ocak. Hava mis. Bahar erken gelecek yine, gelecek ama bazılarına daha bir erken geliyor zaar. Hormonları depreşen bu deliganlıya (delikanlı yerine deliganlı ve hatta az biraz deliğanlı denir bizim oralarda) mesela. Eşini bulma hevesinde bir garip kınalı kuş (kızılgerdan / nar bülbülü / robin / erithacus rubeluca)
Her sabah uyandırdı beni: tık, tık! Tamam uyandık. Biraz da merak ettik neden, nereden bu hal. Pencereyi açtım, alayım dedim onu içeriye, cik cik ötsün diye. Ağaçlardan ötürü serincedir bahçe tarafı. Ama yok, donmamış ki girsin içeriye. Bir gün, o henüz gelmeden dışarıya çıktım. Kuş gözleme, gözetleme merakı sardı. Aynı vakitlerde geldi yine, tık tık! Dedim ya, pencere camı ayna görevini görüyor, içeri ve dışarının ışık farklarından ötürü. Bu şapşal da kendi yansımasını görüyor haliyle. Meğer kendine aşık olmuş, Nar Bülbülü, Narcissus. Yani, ben öyle düşündüm. Başka neden olabilir ki?
Fotoğrafını çekeyim dedim. Güzel bir kare yakalayayım. Güzel de bir hikaye yazıp, steem'lerim. Tabi o zamanlar, buralar dutluk,, steem yok ama bana bir öngörü geldi, kızıl derili gerdandan. Günlerce uğraştım ancak istediğim fotoğrafı çekemedim. Işık yetersizdi, sabah vakti. Düşündüm ne ederim diye. Sonra aklıma bir hinlik geldi. Madem bu deliğanlı kendisine aşık, sesini kaydedip, yine kendisine dinleteyim. Eril görüntüsünü gagalıyorsa, eril sesine de gelir, değil mi? Belgesel çekimim için ses kayıt cihazımı da yanıma almıştım. Kaydettim ciklerini ve günün iyi ışık alan vaktinde son ses açtım. Uzak diyarlardan duyup da gelmesin mi... bastım denklanşöre ve bu aşkı ölümsüzleştirdim. Sonra gökten üç tık düşmüş: biri kınalı gerdanıma, biri yansımasına, biri de benim uykuma; onlar ermiş muradına, Gürbüz çocuk dönmüş uykusuzluğuna...
Not: Yeni yıl zamanında daha çok ortaya çıkan bu kuşun sembolik anlamı da şöyle: “İsa’nın dikenli tacından kopardığı bir dikenle göğsüne kan sıçratmış”. Bu sebeple böyle görüntüsü.
Bahar erken gelince bizim oralar böyle olur. Benim yeğenler: soldaki Ege, sağdaki Emre.
Gün böyle doğar.
Yazın da güneşe sıkmayalım diye bahçe sulanırken top oynar, Sibirya kurdunu serinletiriz. Adı Duman. Onu serinleten, büyük abim. Sağdaki Emre.
Bu yazıyı neden bugün yazdım? Şu an Beşiktaş, İstanbul'da yaşıyorum. Bahçe katı, bol kedili, az biraz kuş cıvıltılı. Kışı pek yaşamadık bu sene biliyorsunuz. Bahar erken geldi. Erik ağacı çiçek açmış tek tük. Kınalı kuş değil ama, saka kuşu tünemişti pencereme. Tık, tık! (;
Kediler de Mart'ı beklemeyip, bonsailerimi devirmiş.
Bonus : Boyalı Kuş* - Bulutsuzluk Özlemi
*Siz Kınalı Kuş diye söyleyiveriniz (;