Sosyal bilimler, sayısal bilimlerin aksine steril ortamlarda çoklu değişkenler arasından belirli bir sabit seçilip, üretilecek sonuçların gözlemlenmesi açısından doğruya yakın sonuçlar veremez.
Tahminden öteye geçemeyen, belirli prensiplerle çevrelenmeye çalışılsa da bu çok değişkenli dünyaya yön verme adına yapılan çalışmalar arı kovanını göstermekten öte pek işe yaramaz çoğu zaman, bırakın bal almayı...
Her ülke kendine özeldir, kendi genetik kodları, mutasyon ve modifikasyonlarıyla yaşamını devam ettirir...Kimi zaman, uyum yeteneğini kullanamadığında yani, kaybolur gider tarihin karanlık boşluklarında...
Uygarlık yaratmak, var olandan pay almak bahsediliyorsa, genel geçer tanımlar dışında, yıllar içinde olgunlaşarak kabullenilen yerleşik tüm evrensel değerlerin ilgili ülkenin kodlarına uygun hale getirilmesi beklenir örneğin...
Teknik bileşenler ve sosyal alt yapı hazırlıkları tam anlamıyla hazırlanmadan söz konusu değerlerin kopyalanması veya dayatılması hedeflenen değerlerin özümsenmesinde engel olacaktır.
Demokrasiyi alalım değerlendirmemize isterseniz...
Demokrasi en iyi yönetim sistemidir!
İyi ama nasıl bir demokrasi?
Tartışmadan, emek vermeden, kurullara, kurumlara, partilere endeksli yaratılan, size göre/ bize göre uygulamalarının normalleştirildiği, evrensel değerlerin belli güç odaklarının çıkarlarına göre değiştirildiği, hepsinden öte, taraflara ayrıştırılan kalabalıkların büyük çoğunluğunun aslında aynı "doğru" için birbirleriyle çarpıştırıldıkları bir sistem mi?
Yüzyıllar ötesinden kanla, gözyaşıyla getirilen, çıkış noktası insan olan sistem mi?
Kendi ülkeri için asla kabul etmeyecekleri uygulamaları diğerleri için gözünü kırpmadan kabul edenlerin, zalimliklere gözünü kapatanların demokrasisi mi?
Tarihsel süreçlere bakarsak;
Demokrasinin ortaya çıkma, yayılma, yerleşme süreçlerini incelediğimizde hemen her bölgede farklılıklar içerse de temelde insan hak ve özgürlükleri olduğunu ve dip dalgalarıyla hareket ettiğini söyleyebiliriz sanırım;
- 1850-1920 arası sanayileşme dönemi
- 1945-1960 arası büyük savaşlar sonrası dönem
- 1970-1990, soğuk savaş sonrası dönem
- 1990-2010 tek kutuplu dönem
- 2010- .... değişim dönemi
Demokrasinin, uzun bir dönem, ancak belirli ülkelerin sahip olabildiği bir fenomen olarak kaldığını, ancak geçen yüzyıldaki büyük savaşların ardından oldukça geniş bir coğrafyada, geçmişe oranla daha etkili olduğunu görebiliyoruz.
Farklı ülkelerde farklı uygulamaları olmasına rağmen yine de yayılma eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.
Yerleşik, kısmî, bozuk, kusurlu ya da eksik demokrasiler ayrımları, kâğıt üzerindeki ile gerçek yaşam arasındaki uygulama farklarına gönderme yapsa da insanlığın demokratikleşme rayında olması geleceğe dair önemli bir umut kapısı olarak düşünülebilir.
Bu önerme, uygarlığın boyutu, yaygınlığı ve mevcut uygulamalar bağlamında tartışmaya açılabilir elbette ancak insan hak ve özgürlükleri temelinde var olan arayışı canlı tutması dâhi umut kapısını açık tutabiliyor kanısındayım...
JJ Rousseau Toplum Sözleşmesi, yurttaşlık tanımı, ekonomik sistemlerin, mülkiyet ilişkilerinin değişimi, Fransız, İngiliz, Amerikan, İsveç, Rus devrimlerinin ve daha fazlasının sebep-sonuç bağlamında insan-ekonomi-yönetim üçlüsünü izleyebiliriz.
Montesquieu' nun yorumladığı kuvvetler ayrılığı ilkesi artık tüm demokrasilerde kabul edilirken, serbest seçimler, temsili demokrasinin alt yapı yatırımları, yurttaşların yönetime ortak olması için atılan adımlar farklı ülkelerde farklı uygulamalar getirmiştir.
Farklılklar olabileceği gibi benzerlikler de bulunabilir ülkeler arasında, kültürel veya tarihsel dokunuşların etkisinde gelişen, kimi zaman olumlu kimi zaman olumsuz kararlara götürebilen tuhaf benzerlikler...
Bu benzerlik ve farklılıklar arasında tek tip bir "doğru" bulmak mümkün olamayacaktır.
O halde soralım:
Herhangi bir ülke söz konusu olduğunda, yönetim sistemleri başta, eğitim, güvenlik, sağlık, teknoloji, tarım vb. alt alanlarda kendisi için en uygun olanı bulmasında izlemesi beklenecek temel esasları nasıl sıralarız?
Tarihsel gelişim süreçleri, edinimleri, kayıpları
Kurumlarının varlığı, yapıları, oturdukları sosyal taban
Siyasetlerinin yapısı, ekonomik ve sosyal tabanları
Siyasetin, yurttaşın günlük yaşamındaki yeri ve önemi
Her ülkenin kendine ait değişen, dönüşen ekonomik dinamikleri
Demografik yapıyı etkileyecek boyuttaki alınan/verilen göçleri
Listeyi daha da uzatabiliriz elbette, ilk aşamada kuşbakışı bir değerlendirmede yeterli olacağı kanısındayım.
Sayılsalcılığımızı, sosyal konulara uygulamaya çalışalım birlikte...
Seçeceğimiz ülkeler için, kendi egemenlik sahasında seçilen zaman diliminde var olan halkı üzerinden bu değerlendirmeyi yapıp, birbirleriyle karşılaştırma yapabilir, bu analizde bir tür sabit terim olarak aldığımız ülke için, "doğru" tanımına karşılık gelebilecek sonuçları sıralayabiliriz.
İkinci aşamada, aynı soruları bu kez sabit tuttuğumuz ülkeye uygulamamız gerekecek, işin en zor kısmı da bu belki de...
Bilimsel bakış açısını kaybetmeden, duygusallık, hamaset, mahalle baskısı umursamadan değerlendirmemizi yapabilirsek gerçeğe en yakın sonuçlara ulaşmamızda yardımcı olacaktır.
Üçüncü aşamada, bulunacak analizlere ek olarak, sabit terimin hedeflerini ortaya koyabilmeliyiz. Doğruyu bulmak yetmeyecek yani...
Hedefleri belirledikten sonra yeni sorular sorarak strateji aşamasına hazırlık gerekecektir:
Biz kimiz?
Biz neredeyiz?
Zamanın ruhu nedir?
Biz nereye varmak istiyoruz?
Soruların cevapları karmakarışık gelebilir ancak bu kaotik çözüm kümesinden dört damla öz damıtmak için soğukkanlılıkla tartışabilir, uzlaşmanın ilkeler temelinde olmasını sağlayabilirsek harekete geçebilecek yakıtımız da olacaktır.
Büyük stratejinin oluşumunu takiben, ilgili tüm ana başlıklar için yukarıdaki çevrimi ilgili uzman, yetkili, ilgili tüm bileşenşerle çalıştırabilir, yol haritalarını çıkarabiliriz.
Büyük resimden kopmamak için kontrol noktaları ekleyebilir, çıkan sonuçların bulmacanın parçaları gibi yerli yerine oturmasına dikkat edebiliriz.
Keskin ve kör inançlara, alışkanlıklara, ezberlere, kavram karmaşaları, sembolleştirmeler ve tüm diğer engellemelere karşı durup, söz konusu ülke için " doğru" tanımını yapabilir, uygulamada gerekecek kadroları yetiştirebilir, toplumsal uyum içinde yolculuğumuza devam edebiliriz.
Bunları bir reçete gibi algılamanızı istemiyorum, hastalığın teşhisini doğru yapabilmemiz gerek öncelikle...
Tariflemeye çalıştığım yaklaşımın çıkış noktası, teşhis ve tedavi bir arada uygulama imkânı verebilmesi..
Bize ait, bize uygun, tamamen otantik modeller geliştirebilme umudunun düşünülme çağrısı, gerçekleşme olasılığının aranması...
Malumunuz, zaman geçip gidiyor, tartışmaların meleklerin cinsiyetinden çıkıp ülkenin geleceğinin inşası için bir tuğla koyabilmeye evrilebilmesi gerekiyor kanımca..
Koltuk sevdalılarından beklentim yok, tek umudum güzel ülkemin feraset sahibi güzel insanları...
Çeldiricilere, kişisel çıkarlarının peşindekilere inat, ortak güzelliğin, kurnazlık değil, ortak akılla yaratılabileceğine yürekten inanıyorum...
Selamlarımla
Ciddi ciddi bir plan yapmaya mı başlasak acaba diye düşünmeye başladım :)
Ortak çıkar gözüyle bakabilsek sorunların yarısını çözmüş olacağız aslında. Bizden olsun çamurdan olsun yerine "biz"den olsun doğru olsun diyebilsek...
Konuşsak, tartışsak, dinlesek bu ülke için faydalı işler yapacakları aramızdan seçsek, delegelere teslim etmesek geleceğimizi mesela?
Seçim-kurultay-şikayet- koltuk sarmalından çıksak, particilik yerine ülkecilik yapabilsek nasıl olur?
Ütopya'dan sesleniyorum değil mi? :D
Gerçekten bu kadar zor mu?
Bence ütopyadan seslenmiyorsun, benim beklentilerim daha da çok :)
Zor olacak ama birgün olacak ümidini taşıyorum.
Çeldiricileri dinlememekle zoru başarmak için ilk adımı atıyoruz aslında.
İstemek başarmanın yarısı, biz neyi istediğimizi bir bilebilsek?
:) çok haklısın
https://steemit.com/art/@aytekinaygun/scientific-and-dogmatic-art-ser-2018-6-4-0-15-14
Son cümlenin görseli de bu olsa gerek ;)
Öyle gerçekten :)
Blimsel olduğunu iddia edenler arasında dogmatik baloncuklar gördüğümde çok şaşırıyorum, en çok da bu baloncuklarla bilimsel olduklarını düşünme ısrarlarına..
Değerli katkınız için teşekkür ediyorum, izniniz olursa, kaynak göstererek elbette, hazırladığınız çalışmaları gelecek yazıların kapsamında kullanmayı isterim.
Selamlarımla
Rica ederim...
Elbette... Bundan memnuniyet duyarım.
Saygılar...
Teşekkür ediyorum, saygılar bizden