Paulo Coelho : simyacı

in #tr6 years ago


bir cok kez okuduğum simyacı kitabının ozetini cıkarttım sizlerle paylaşmak istedim umarım ilginizi ceker.
12 sayfa özet çıkarttım

26994786_10212849420564721_1880454818_n.jpg

1

santiago sürüyle birlikte geceyi geçirmek için eski bir kilisenin içine girip uyumak için eski okuduğu kitabı yastık niyetine kullanmak aklına gelmiştir,daha sonrasında daha kalın bir kitap okumak aklına gelmiştir hem daha kalın yastık olabilir hem daha uzun sürerdi okumaları, uykusundan uyandığında hala karanlıktı tekrar uyumayı düşündü daha önceki gördüğü rüyarı tekrar görüp sonunu getiremeden uyanmıştı, koyunlarıda uyandıırmaya başladı hayvanların uyku saatine kendisininde alıştığını fark etmişti, koyunlara kendisini etkileyen kitapları kimi zaman onlara okur kimi zamanda kentlerde gördüğü son yenilikleri anlatırdı. son zamanlarda ise sadece kentte yaşayan geçn kızdan başka bir şey anlatmamıştı söz konusu olan tüccarın kızıydı kumaş mağazası vardı oraya gitmekteydi. çoban tüccara biraz yün satmak istiyorum demişti, tüccar cobana ikindiyi beklemesini söyledi çoban ise bu bekleme süresinde kitap okuyarak zaman geçirmişti, yanındaki kadın ise çobanların kitap okuduklarını bilmiyordum diye seslendi, çoban koyunları kitaplardan daha öğretividir diye yanıtladı sohbete başladılar kız tüccarın kızı oldğunu söyledi çoban kentlerde gördüğü yeniliklerden bahsetti kız okumayı nasıl öğrendin diye sordu herkes gibi okulda diye yanıtladı çoban, kız neden çobanlık yapıyorsunuz dedi bu cevabı anlayamıcağını düşündu çoban kızın o yüzden yolculuk öykülerine devam etti anlatmaya, daha sonra tüccar gelip dört koyununu kırkmasını istedi bordunu ödeyip ertesi yıl tekrar gelmesini istedi.kasabaya ulaşmak için dört günü vardı. çok heycanlıydı ama içine koyu bi kaygıda sarmıştı kızın onu unuttuğunu düşündü. daha sonrasında yola devam etti, yol boyunca düşler kurmaya başlamıştır, günün birinde canavara dönüşüp tek tek hepsini öldürsem bağazlasam diyedüşler kurup daha sonrasında kendi düşüncelerine şaşırmaya başlamıştı. kilisenin belkide cinli perili olduğunu düşünmüştür ve belkide aynı düşü bu nedenle yeniden görüyor ve her zaman sadık dost bildiği koyunlara öfke duyuyordu. daha sonra önceki akşamlardan kalan şarabıunı içip yamçısına sarıldı. uyandığında çok sıcak olduğunu fark etti. kentlerin bütün her yerini ezbere öğrenmişti yaşamanıca anlam veren şey gezip dolaşmaktı basit bir çobanın neden okuma bildiğini bu kez genç kıza açıklamak niyetindeydi: 16 yaşına kadar papaz okuluna gitmişti anne babası onun din adamı olmasını istemişlerdi; tıpkı koyunları gibi yalnızca su ve yiyecek için çalışan yoksul bir köylü ailesi için gurur kaynağıydı böyle bir şey. latince, ispanyolca ve din bilimi okumuştu.ama o küçüklüğünden itibaren dünyayı gezmeyi görmeyi hayal etmişti. bir akşam cesaretini toplayıp babasının karşısına geçip ben rahip olmak istediğni söyledi yolculuk yapmak istiyorum dedi babasına uzun bir konuşma geçer aralarrında babası yalnızca çobanlar başka yerleri görebilir dedi, delikanlı öyleyse bende çoban olurum dedi. ertesi gün babası oğluna bir kese verdi oğluna git kendine bir sürü al dedi. dünyayı dolaş gör her yeri ve anlaki en güzel şato bizim en iyi kadınlar bizim dedi babası.

2

güneş doğdu delikanlı babası ile yaptığı konuşmayı hatırladı ve kendi mutlu hissetti daha şimdiden bir çok şato bir çok kadın tanımıştı.papaz okuluna tanrı'yı aramaya nasıl bgidebilirim diye düşündü. doğan güneşe bakarak bunun olası olduğunu durumlarda bir yolunu bulup bir başka yolculuğa çıkıyordu.sorun şuki her gün yeni bir yere gittiklerinin farkına varmıyorlardı otlakların değiştiğini mevsimlerin birbirine benzemediğini anlamıyordu çünkü yiyecek ce sudan başka bir kaygıları yoktu belki de herkes için durum böyledir diye düşündü çoban,tüccarın kızıyla karşılaştığı günden beri onu düşünmeyen için bile. havaya baktı gökyüzüne hesaplama yapıp öğle yemeğinden önce tarifa olacaktı dedi orada kitabını daha kalın bir kitapla değştirip bir şarap alabilirim diye düşündü saç sakal traşıda olabilirdi.kızın yanıda gitmeden iyice hazırlanmalıyım diye düşündü.kendinden daha çok koyunu olan bir çobanın kendisinden hızlı davranamsını istemiyordu. güneşe bir daha bakıp adımlarını hızlandırarak tarifa'da düş yorumcusu bir yaşlı kadınnın yaşadığını hatırladı daha önce bir kez görmüş olduğu bu düşü bu gecede görmüştü.yaşlı kadın delikanlıyı bir odaya götürdü salondan yerde plastik perde ayırıyordu odada bir resmi bir masa vardı.yaşlı kadın dua etmeye başladı çingene duasına benziyordu daha önce bir çok çingeneye raslamıştı söylenenlere bakılırsa bir çingene ni işi gücü durmadan insanları aldatmaktı.çocukları kaçırıp gizli bir barınakta bunları köle gibi kullandıklarıda söyleniyordu.çoban gençken çingeneler tarafından kaçırılmaktan kokuyor imiş. yaşlı kadın çobanın ellerini tutunca bu eski hisleri yaşamış korkuyordu sesiszce dua etmeye başlamıştı ilginç dedi yaşlı kadın. kadın ellerinin titremesinden korktuğunu anlayıp hemen ellerini çekti yaşlı kadından buraya el falına baktırmaya gelmedim dedi. pimanlık yaşamaya başladı hemen ücretini ödemek buradan hiç bir şey öğrenmeden gitmek istedi. gördüğün düşler hakkından bilgi almak için geldiğini söyledi yaşlı kadın her şeye rağmen tehlikeyi göze almaya karar verdi çoban. yaşlı kadın gördüğün düşe getir konuyu dedi ateşte tencerem var bütün günümü sana harcıyamam dediçoban bir süre koyunlarla oynuyor disürdürdü konuşmasını çoban biraz sıkıntıyla ve birden elimden tutuyor beni mısır piramitlerine götürüyor önünde çocuk ban buraya gelirsen hazine bulacaksın diyor tam yerini söyliyecekken uyuanıyorum bu bana ikinci kes oluyor dedi çoban yaşlı kadın bir süre sustu daha sonrasında delikanlının ellerini tuttu dikkatlice incelemeye başladı. yaşlı kadın senden para istemiyeceğim fakat hazineyi bulursan ondan birini isterim dedi. iyide nasıl yorumluyorsunuz bu düşü diye sordu çoban yemin etmesini istedi yaşlı kadın sana söylediklkerim karşısında hazineden istediğini tekrarladı çoban yemin etti . bunu yorumlıyabilirim fakat çok zor bir yorum dedi mısır piremitlerine gitmesini söyledi peki nasıl gideceğim diye sordu ? ben sadece düşleri yorumlıyabiliyorum ama ya mısıra varamazsam ? eh o zaman bir şey ödemezsin bana zaten ilk olmayacaksın delikanlının

3

gtmesini istedi çünkü onunla epeyce zaman kaybetmişti.çoban falcının yanından hayal kırıklığı içinde ayrıldı. bir daha asla düşlere inanmama kararı vermişti bu arada yapacağı bissürü iş olduğunu anımsadı karnını doyurduktan sonra kitabını daha kalın bir kitapla değiştirdi daha sonrasında şarabını alıp bir yere geçip oturdu çok sıcak bir gündü fakt şarabı onu serinletmişti. koyunları kenttin ağırındaydı. hergün yeni dostlar edinmeksizin bu yolculuğun önemini değerini daha net anlıyordu bir yığın arkadaşı vardı. koyunlarını alıp açılmadan önce güneşin alcalmasını beklemeye karar verdi üç gün sonra tüccarın kızını görecekti. pazasın aldığı kitabı okumaya başlamıştı daha ilk sayfadan cenaze töreni vardı okumaya iyice daldığı sırada yaşlı bir adam gelip yanına oturdu bu insanlar ne yapıyor diye sordu yaşlı adam çalışıyorlar diye yanıtladı çoban yorgun ve susamış olduğunu söyledi ve bir yudum şarap içmek istedi delikanlı şişeyi verdi ona belki kendisini rahat bırakır diye düşündü ama yaşlı adam mutlaka gevezelik yapmak istiyordu yaşlı adam delikanlıya ne okuyorsun diye sordu delikanlı kitabı anlattı hmm dedi yaşlı adam çok sıkıcı çoban şaşırdı demek yaşlı adamda okumayı biliyordu ve bu kitabu daha önce okumuştu onun dediği gibi sıkıcı bir kitap ise hala değiştime şansı vardı bütün kitaplar gibi aynı insanların kendi yazgınlarını seçmek şansından yoksun bulunduklarından söz ediyor ve sonunda da dünyanın en büyük yalanına inandığına söylüyor. peki o yalan nedir diye sordu delikanlı hayatımızın belli bir anında yaşamımızın denetimini elimizden kaçırırrız ve bunun sonucu olarak hayatımızın denetimi yazgının eline geçer dünyanın en büyük yalanı budur.benim için öyle olmadı dedi delikanlı rahip olmamı istediler ben çoban oldum böylesi daha iyi dedi yaşlı adam çünkü sen gezmeyi seviyorsun. çoban kıyafetlerinin tuhaf olduğunu fark etti araba benziyordu neredensiniz diye sordu delikanlı birçok yerden dedi yaşlı adam kimse bir çok yerden olamaz dedi bende şalemde doğdum diyelim çoban şalem nerede olduğunu bilmiyordu nasıl bir yer diye sordu çoban her zamanki gibi dedi yaşlı adam ne yapıyorsun şalemde yaşlı adam hülmeye başladı şalem kralıyım dedi benim adım melkisedek dedi yaşlı adam kaç yane koyunun var diye sordu yetiri kakar var dedi çoban öylese bir sorunumuz var yeteri kadar koyunuun olduğunu düşündüğünde sana yardım edemem kızmaya başladı delikanlı.hiç bir yardım isteğim yok dedi çoban. on koyundan birini bana ver dedi yaşlı adam o zaman gizli hazineye ulaşmak için ne yapman gerektiğini öğretirim sana dedi deli kanlı düşünü hatırlıyarak yaşlı kadın ücret istememişti belkide bu yaşlı adam kocasıydı daha fazla para sızdırabilmek için bu bir çingene olmalıydıyaşlı adam eline sopa alarak eğilip kuma bir şeyler yazacak tı göğsünde parıldıyan bir şey vardı kalktı yaşlı adam be yazdığı şeyleri görmeye başladı annasinin babasının isimleri yazıyordu hayatını anlatmaya başladı her şeyini ben şelam kralıyım demişti adam kral neden çobanla konussun diye sordu bir çok neden var fakat senin kişisel menkıbeni gerçekleştirme

4

gücüne sahip olusun. senin her zaman gerçekleştirmek istediğinşeydir şeydir hepimiz gençken kişisel menkıbemizin ne olduğunu biliriz.neden koyun güdüyorun diye sordu yaşlı adam çünkü yolculuk yapmak hoşuma gidiyor delikanlı konuşmanın gizli hazine yüzünden başlamış olduğunu anımsadı, hazinenin hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorsan sürünün onda birini bana vereceksin hazinenin onda biri yetmezmiydi yaşlı adam hayal kırıklığına uğrar gibi oldu sahip olmadığın bir şeyi vaat ederek gidecek olursan onu ele geçirme arzusunu yitirirsin çoban çingeneye söz verdiğini söyledi onda biri olarak çingeneler kurnazdır diye içini çekti yaşlı adam hayatta her şeyin bir bedeli olduğunu öğrenmen iyi senin için delikanlıya kitabı geri verdi yarın sürünün onda birini bana getireceksin gizli hazineyi nasıl bulacağını söyliyeceğim sana. iyi akşamlar der gider. delikanlı kitabı yeniden okumayı denedi bütün dikkatini yoğunlaşamıyordu. yaşlı adamın doğru söylediğini bidiği için sinirliydi. kalkıp kentte dolaşmaya başladı limana doğru yürüdü binalar görmeye başaldı daha sonra gişeciden anladıki afrikada olduğunu öğrendi. bilet alıp karşıya geçmek istedi parası yoktu koyunlarından birini satmayı düşünmüştü bu düşünce ürkütüyorduve onların yanına gitmekten korkuyordu. iki yıl içinde koyun yetiştiriciliğini öğrenmişti koyunların her alış ve satış işlerini biliyordu. afrikayı görebilmek için eski bir şatoya çıktı. şu ihtiyara rasladığım güne lanet olsun diye düşündü ne kadın nede adam çoban olduğunu umursamıyorlardı. kendisi koyunlarını çok iyi tanıyordu. koyunlarım ile hazine arasında kaldm diye düşündü.ertesi gün yaşlı adamın yanıda gitti yanında altı koyun götürdü yaşlı adam koyunları incelemeye başladı delikanlı hazine nerede diye sordu mısırda piramitlerin yanında çoban irkildi yaşlı kadın aynı şeyi söylemişti üstelik para da almamıştı. hazineye ulaşmak için işaretleri takip etmen lazım senin yapman gereken yazdıklarını okumak yalnızca aöa mümkünse kendi kararlarını kendin al hazine piramitlerin yakınında bulunuyor bunu biliyorsun zaten. bana altı koyun vermek zorunda kaldın çünkü karar vermene ben yardımcı oldum dedi yaşlı adam delikanlı iki taşı heybesine koyup artık kararlarını kendisi verecekti.yaşlı adam delikanlıya baktı ve sonra açık eleriyle delikanlının başının üzerinde bazı tuhaf işaretler yaptı ve oradan gitti. ne tuhaf afrika diye düşündü delikanlı imansızların tapınmaları diye düşündü üstelik yola çıkmanın büyük telaşı içinde bir ayrıntıyı unutmuştu uzun süre kendisini hazinesinden uzak tutabilecek bir tek ayrıntıyı bu ülkede herkes arapça konuşuyordu kahveci geldi içeceği parmağı ile işaret etti çaymış ama delikanlı şarap içmek istiyordu.ama hazinesinden başka bir şey düşünmemeliydi sen kimsin diye sorulduğunu duydu ispanyolca sen nasıl oluyorda ispanyolca konuşabiliyorsun diye sordu burada herkes ispanyonca konusur.otur şarap ısmarlım dedi delikanlı şarap yasaklı ülkede çoban piramitlere gitmeli olduğunu söyledi. oraya götürmesini istedi ücret karşılığında. koskoca sahra çölü geçmek gerek dedi arap çocuk bunun içinde para

5

gerekir ilkin yeterince paran varmı bakalım parasını cebinden çıkıp gösterdi yarın piramitlere ulaşırız dedi fakat deva almalıyız diyip para istedi kılıç bakmaya gittiler. güneşte batmaya başladı genç adam meydanı çevreleyen beyaz evlerin arkasından yitinceye kadar uzun süre güneşe baktı bütün bunllar aynı güneşin doğup batışı arasında oldu diye düşündü ağlamaya utanıyordu koyunlarının karşısnda hiçbir zaman ağlamamıştı ama pazaryeri bomboştu ve kendisi yurdundan uzaktaydı.ağladı. hazinemi bulamadığım için gizli hazine bulan herkesten nefret ederceğim ve bütün dünyayı kucaklayamayacak kadar küçük biri olduğu için sahip olduğu az bir şeyi her zaman korumaya çalışacak. koyunlarını aranarak çevresine bakındı ce o zaman artık başka bir dünyada olduğunu anladı ve mutlu hissetti cebinde tek bir metelik yoktu su yiyecek peşinde olmayacağım işte artık hazine aramaya çıkabilirdi.acele etmeden meydanı dolaşmaya başladı sözcüklerin ötesinde bir dil var diye düşündü daha önce koyunlarla deneyimim olmuş şimdi insanlara yapıyor.her şey bir tek ve aynı şeydir demişyi yaşlı adam tancanın sokaklarında dolaşmaya kararı verdi. koyunların öğrettiği bu yabancı dünyada uygulamaya koyduğunu bir kez daha anladı. Koyun almak için çalışmak zorundaydı billuriye tüccarında ise başladı, neredeyse bir aydır çalışıyordu billuriye tüccarın yanında. Tüccar hiç bir şeyi kırmamasını dikit etmesini soyluyordu sürekli, bu isten tam olarak memnun olmamada mecbur idi, adam dırdırcı olmasına rağmen yinede adaletiz biri değildi, satılan her parça üzerinden oldukça iyi bir komisyon alıyordu,şimdiden para biriktirmeye başlamıştı, sabah hesaplamıştı, her gün böyle çalışsa 1 yıl çalışması gerekiyordu bir kaç koyun alabilmesi için, iki gün sonra sergi açmaya başladılar, bu iki ay içinde daha çok müşteri çekti. Bu böyle devam ederse 6 ay içinde 60 koyun alabileceğini hesapladı her zaman ne istediğini bilmek zorunda olduğunu anımsa demişti kral ne istediğini biliyordu delikanlı ve bu amaç doğrultusunda çalışıyordu. çayı kristal bardaktan vererek bütün herkesin hoşuna gitmiştir o yüzden dizi dizi kristaller. cuval cuval çay getirtmek zorunda kaldı böylece altı ay geçtmiştir. delikanlı uyandı afrikada tamı tamına on bir ay dokuz gün geçmişti. yeni aldığı sandaletleri giyip aşağıya indi. kent hala uyumaktaydı susamlı simit yiyip kristal bir bardaktan sıcak bir çay içti. elini cebine soktu paralarını saydı, yüz yirmi koyun dönüş bileti ve kendi ülkesi ile şu anda bulunduğu ülke arasında ihracat ithalat ruhsatı almaya yetecek kadar parası vardı. yaşlı adamı bekledi delikanlı ben bugun gidiyorum dedi koyunlarımı alacak kadar yeterli param var, yaşlı adam hiç bir şey söylemedi dualarını eksik etmemesini istedi. uzun bir sessizlik olduktan sonra seninle gurur duyorum dedi billuriye dükkanına ruh verdin .koyun almayacağını biliyorum dedi. kim söyledi size diye sordu delikanlı şaşkınlıkla mektup dedi kısaca yaşlı adam ve duasını okudu delikanlı eşyalarını toplayıp geriye dönüp kaldığım yerden devam edeceğim diye düşündü delikanlı. billuriye tüccarıyla vedalaşmadan ayrıldı

6

oradan, onu görüp ağlamak istemedi bu kurduğu düşü kaybetmeye başlamıştı belkide tüccarlık daha iyiydi diye düşünmeye başladı yeniden çoban olabilirmiyim diye sordu kendine koyunlara bakmayı biliyordu unutamazdı ama belkide mısır piramitlerine gitme olanağı olmayacaktı kafası çok karışıktı hazineyi bulamaz olursa gene yurduma dönebilirim işte hayat parayı bir anda verdi bana ve gereken zamanım da var öyleyse neden olmasın. çok rahatladığını hissetti bi an istediği anda tekrar çoban olabilirdi. canının çektiğinde kristal satıcısı da olabilirdi. piramitlerin gerçekten de uzakta olup olmadıklarını öğrenmek için ambara kadar yürüse ne kaybedeceğini düşündü. felsefe taşının boş yere ararken babasından kalan servetin bir bölümünü harcamıştı dünyanın en büyük kütüphanelerine gitmiş simyacılıkla ilgili en önemli ender kitapları satın almıştı. arap simyacının bundan yıllar önce avrupayı ziyaret ettiğini okumuştu. bu öykü ingilizi etkilemişti. kendinden geçen ingiliz heycanlanmıştı bütün anlaşmaları bozdu simyacıyı mutlaka bulmalıyım diye düşündi ingiliz ve hayvanların kokusu daha bir katlanır oldu.. hazinemi aramaya karar verdiğimde bşr billuriye dükkanında çalışacağımım hiç düşünmemiştim karşısında dergi okuyan biri vardı sevimsiz biriydi içeri girdiği zaman küçümseyerek bakmıştı. delikanlı kitabı kapattı bu avrupalıyla arasında herhangi bir bağ kurulmasına olanak verecek hiç bir şey yapmak istemiyordu. cebinden urim ile tummim i çıkartıp oynamaya başladı. yabancı çığlık attı urim ile bir tummim diye delikanlı satılık değil dedi hemen peki dedi zaten taş sadece bunları bana kral armağan ettiğini söyledi yabancı şaşırıp kaldı sonra cebinden benzer taş çıkardı. delikanlı burada olduğu için mutlu hissett kendini. belkide bu bir işarettir dedi ingiliz ama ben mısıra gideceğim dedi delikanlı. sonra konuşmayı sürdürdüler ingiliz delikanlıya kendisini elinde urim ile tummim le bulmasının bir raslantı olmadığını söyledi onunda simyacıyı aramaya gidip gitmediğini sordu hazine aramaya gidiyorum dedi delikanlı bunu söyler söylemez pişman oldu bir bakıma beortalıkta iki yüze yakın insan ve bunun iki katı kadar da hayvan vardı develer atlar katırlar kadınlar çocuklar da vardı ve birçok insanın belinde kılıç silah taşıyorlardı burada her mietten insan var ve bu insanların yüreğinde türlü çeşitli tanrı car. benim tek tanrım Allahtır ve Allah adına yemin etti çölü bir daha alt etmek için elimden gelen her şeyi ve en iyyisini yapacağım dedi.kalabalıktan mırıltılar yükseldi herkes kendi tanrısının tanıklığında mırıldanarak yemin ediyordu delikanlı isa için yemin etti ingiliz ağzını açmadı mırıltı basit yeminden daha uzun sürdü.uzun uzun bir boru çaldı ve herkes bineklerine bindi delikanlı ingilizle beraber deve almıştı binmekte epeyce zorlandı insan hayaline yaklaştıkça kişisel menkıbe daha çok gerçek yaşama nedeni oluyor diye düşündü delikanlı yola koyuldular gün boyu yol alıyor güneş cok sıcaktı mola vermeleri gerekiyordu güneş battıkça yola devam etmeye başlıyorlardı delikanlı çoğunlukla zamanını kitap okuyarak geçirmektedir

7

ingilizle pek konuşmuyordu bu nedenle insanları hayvanların seslerini gözlemlemeye koyuldu ama çölde süreklı esen rüzgar ve hayvanların ayak seslerinden başka bir şey yoktu rehberler bile artık konuşmuyorlardıKoyunlardan, kristallerden çok şey öğrendim,diye düşündü. Aynı şekilde çölden de bir şeyler öğrenebilirim. Çünkü hem daha yaşlı, hem daha bilge Artık benim koyunlarım değiller, diye düşündü, gerçek bir özlem duymaksızın. Başka bir çobana alıştılar ve kuşkusuz unuttular beni Çöl, kimi yerde kumlarla, kimi yerde de taşlarla kaplıydı taş yığınıyla karşılaşınca bu yığınların sınırını izliyordu Bir rehber ölürse ya da hastalanırsa deveciler onun yerini doldurmak için kendi aralarında kura çekiyorlardı. Deveci bu sohbetlerden birinde ona kendi hayatını anlatmaya başladı. El-Kairum yakınlarındaki bir köyde oturuyordum dedi. Bir bostanım, çocuklarım ve ölümüme kadar değişmeyecek bir hayatım vardı Bir gün yer titremeye başladı ve kabaran Nil, yatağından taştı. O zamana kadar yalnızca başkalarının başına geldiğini sandığım şey, benim de başıma geldi. ma çaresi yoktu bunun. Topraktan elde edilecek bir şey kalmamıştı artık, ben de yaşamak için başka bir çare aradım. Şimdi devecilik yapıyorum. Ama bu sayede Allah'ın kelamını anlayabildim İster hayatımız, ister ekin tarlalarımız olsun, sahip olduğumuz şeyleri yitirmekten korkarız. Ama hayat hikâyemiz ile dünya tarihinin aynı El tarafından yazılmış olduğunu anladığımız zaman, bunu anlar anlamaz, bu korku uçup gider. Bu gecelerden birinde, ateşin önünde oturan delikanlı ile İngiliz'in yanına deveci de geldi.Kabileler arasında savaş söylentileri var, dedi.Üçü birden sustular. Genç İspanyol, kimse ağzını açıp bir şey söylememesine karşın, ortalığı bir korku sardığını fark etti. Bir süre sonra tehlike olup olmadığını sordu İngiliz. Çöle giren kimse için geri dönüş yoktur,diye yanıtladı deveci. Geriye de dönemediğine göre, çaresi yok, en iyi nasıl ilerler, o yolu bulacaktır. Tehlike de dahil olmak üzere gerisini Allah bilir Deveci yanlarından ayrılınca delikanlı İngiliz'e, Kervanlara daha çok dikkat etmelisiniz, dedi. "Dolambaçlı bir yol izliyorlar, ama hep aynı noktaya gidiyorlar Kervan, bundan sonra daha hızlı ilerlemeye başladı. Artık sessizlik yalnızca gündüzleri egemen değildi. Akşamları, insanların sohbet etmek için ateş başında toplanmaya alıştıkları saatlerde de yavaş yavaş sessizlik hüküm sürmeye başladı. O gece dolunay vardı. Delikanlı bütün yaşam öyküsünü İngiliz'e anlattı.İngiliz, delikanlının çalışmaya başlamasından sonra her gün daha bir gelişen billuriye dükkânı evresine özel bir ilgi gösterdi. Her şeyi temel kural yönlendiriyor," dedi. "Buna simyada Evrenin Ruhu adı verilir. Delikanlı, ay ışığını ve beyaz kumları seyrederek bir süre konuşmadı. Birlikte ay ışığını seyretmeyi sürdürdüler.Simgelerin büyüsü,diye sürdürdü konuşmasını delikanlı Bir süre sonra İngiliz konuşmaya başladı Gerçekten de kervana biraz daha dikkat etmeliyim, dedi sonunda.Ben de kitaplarınızı okumalıyım," diye yanıtladı delikanlı. Bu kitaplardan birinden, simyanın en önemli metninin yalnızca birkaç satırdan

8

oluştuğunu ve bir zümrüt üzerine yazılı olduğunu öğrendi. Delikanlının en çok ilgi duyduğu kitapta, ünlü simyacıların yaşamöyküleri yer alıyordu. Bütün yaşamlarını, laboratuvarlarında madenleri arıtmaya adamış insanlardı simyacılar O andan sonra, delikanlının simyaya olan ilgisi iyice büyüdü Bu kitaplar ne zaman yazıldılar? diye sordu delikanlı. Birkaç yüzyıl önce.O sıralar, basımevi yoktu henüz. Kitaplarını alıp devenin havuduna asılı duran çantalarına koydu. Gidip kervanınızı gözlemlemeyi sürdürün," dedi. "Sizin kervan da önemli bir şey öğretmedi bana. Kervan artık hem gece, hem de gündüz yol alıyordu. İki gece sonra, uykuya dalmak üzereyken yürüyüş yönlerini gösteren yıldıza baktı delikanlı. Sanki ufuk biraz daha yaklaşmış gibiydi, çölün üzerinde yüzlerce yıldız vardı Orası vaha, dedi deveci.Öyleyse niçin hemen gitmiyoruz oraya Çünkü uyumamız gerek dedi Güneş ufuktan yükselmeye başlarken gözlerini açtı delikanlı Uykudan uyanan İngiliz, "Sonunda geldik!" diye haykırdı Ama delikanlı ağzını açmadı. Çölün sessizliğini öğrenmişti; karşısında duran hurma ağaçlarına bakmakla yetindi. Piramitlere ulaşmak için önünde hâlâ uzun bir yol vardı Evrenin birden çok dili var,diye düşündü. Zaman hızlandıkça kervanlar da hızlanıyor, diye düşündü Simyacı Belki de Tanrı, çölü, insanlar hurma ağaçlarını görünce sevinsinler diye yarattı, diye düşündü. Yeni gelenler hemen Fayum Kabile şeflerinin huzuruna çıkarıldılar. Delikanlı gördüklerine inanmakta güçlük çekiyordu: Birkaç hurma ağacıyla çevrili bir kuyunun yerine, vahanın herhangi bir İspanyol köyünden çok daha büyük olduğunu görüyordu. Vahada üç yüz kuyu, elli bin hurma ağacı ve hurma ağaçlarının arasına dağılmış çok sayıda çadır vardı Çevrelerini hemen çocuklar sardı. Binek hayvanlarına, develere, gelen insanlara merakla bakıyorlardı. Erkekler, gelenlerin savaş işaretleri görüp görmediklerini öğrenmek istiyorlar; kadınlarsa tüccarların getirdiği kumaş ve değerli taşlar için çekişiyorlardı Kervanbaşı, önceki gece alınan önlemlere karşın, sakinlerinin çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluştuğu için, çölde vahaların her zaman tarafsız topraklar sayıldığını açıkladı delikanlıya Savaşın kuralları böyle,diye açıkladı. Delikanlıya gelince, o hazinesini düşünüyordu. Hayaline yaklaştıkça, işler daha güçleşiyordu Akşam şerifleriniz hayırlı olsun ya hatun Bu vahada yaşayan bir Simyacı var, nerede oturduğunu öğrenmek isterdim, dedi. Kadın böyle birini hiç duymadığını söyledi ve hemen uzaklaştı İngiliz, büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Demek bu yolculuğu boşu boşuna yapmıştı. Arkadaşı da üzülmüştü bu duruma. İngiliz de kendi Kişisel Menkıbesi'nin peşinden gidiyordu Şimdiye kadar burada simyacılardan söz edildiğini hiç duymadım," dedi delikanlı. Yoksa size yardımcı olmak isterdim. Onun gibi bir adamı neden arıyorsunuz diye sordu yanıt olarak.bu adamı tanımak için aylarca yolculuk yaptı Bu adam eğer vahada yaşıyorsa çok güçlü biri olmalı kervanla birlikte yolunuza gidin. Vahanın hayatına girmeye çalışmayın,diye bağladı konuşmasını, yanlarından ayrılırken.Ama İngiliz'in etekleri zil

9

çalmaya başladı. Demek ki iyi iz üzerindeydiler Bu sırada bir genç. kız göründü, siyah giysi giyinmemişti. Omzunda bir testi taşıyordu ve başının çevresinde bir örtü vardı, ama yüzü açıktı Adın ne senin diye sordu delikanlı.Benim adım Fatima,diye yanıtladı, gözlerini indirerek. Geldiğim ülkedeki bazı kadınların adı da böyledir.Peygamberin kızının adıdır, dedi Fatima biraz konuştuktan Sonra testisini doldurup uzaklaştı. İngiliz de Simyacı' yı aramak için uzaklaştı Delikanlı, Fatima'nın yanından ayrılırken üzgündü.Gidenlerin kimileri geri dönüyor. O zaman öteki kadınlar mutlu oluyor, çünkü kendi bekledikleri erkekler de günün birinde geri dönebilir. Eskiden bu kadınlara bakar ve onların mutluluklarını kıskanırdım. Şimdi benim de bekleyecek bir erkeğim olacak dedi Deveci, bir hurma ağacının dibine oturmuş, güneşin batışını seyrediyordu.Delikanlının bir kumulun arkasından çıkarak geldiğini gördü. Bir ordu yaklaşıyor,dedi delikanlı.Gözlerimin önünde bir görüntü belirdi. Çöl, insanların yüreğini hayallerle doldurur, diye yanıtladı deveci Deveci, bir savaşçı değildi ve şimdiye kadar kâhinlere danıştığı olmuştu Aralarından çoğu kendisine doğru şeyler söylemişlerdi kimileri de yanlış şeyler söylemişti kâhin, deveciye neden bu kadar gelecekle ilgilendiğini sormuştu:Bir şeyler yapabilmek için, diye yanıtlamıştı deveci. Ve olmasını istemediğim şeyleri tersine çevirmek için.O zaman bu senin geleceğin olmaz ki,diye yanıtladı kâhin. "Ama belki de olacaklara kendimi hazırlamak için geleceği öğrenmek istiyorum.Bunlar iyi şeylerse hoş bir sürpriz olacak.dedi kâhin. Kötü şeylerse daha gerçekleşmeden acı çekeceksin. Birden bir gürleme duydu ve görülmemiş şiddette esen bir rüzgârın etkisiyle ansızın yere yuvarlandı. Çevreyi, neredeyse ay ışığını örten bir toz bulutu kapladı. Karşısında dev boyutlu bir kır at ürkütücü bir kişnemeyle şaha kalktı Olan biteni pek az görüyordu, ama toz bulutu dağılınca o zamana kadar duymadığı müthiş bir korkuya kapıldı. Atın binicisi siyahlar giyinmiş bir adamdı sadece gözleri gözüküyordu Çölün habercisi olabilirdi, ama herhangi bir dünyalıdan çok daha güçlü bir kişiliği vardı Tuhaf süvari, eğerine asılı kavisli kocaman kılıcını kınından çıkardı tmacaların uçuşunu yorumlamaya kim cesaret etti diye sordu Ben cesaret ettim dedi delikanlı Ve başını eğerek kılıç darbesine hazırlandı. Ne var ki, birden inmedi kılıç. Süvarinin eli ağır ağır indi ve kılıcın ucu delikanlının alnına dokundu. Kılıç öylesine keskindi ki bir damla kan belirdi. Sonunda süvari kılıcını geri çekti Kehânetlerine dikkat et. Bir şey yazılmışsa bundan kurtulmak olanaksızdır Delikanlı şaşırmıştı Nerede oturuyorsunuz diye haykırdı delikanlı, süvari uzaklaşırken.Kırbaçlı el, güney yönünü işaret etti.Delikanlı böylece Simyacı'yla tanışmış oluyordu. Ertesi sabah, Vahanın adamları çöl süvarilerini çembere aldı. Yarım saat içinde, ortalığa dört yüz doksan dokuz ceset dağılmıştı. Ortalığa yayılmış cesetler olmasaydı, vahanın sıradan, olağan günlerinden biri olduğu söylenebilirdi. Vahanın Başreisi, savaşçılar için üzüldüğünü, ancak koşullar ne olursa olsun geleneğe saygı göstermek

10

gerektiğini bildirdi. Ay iyice yükselince Simyacı göründü. Omzunda ki ölü atmaca vardı Ben buradayım dedi delikanlı.Buraya gelmemeliydiniz,diye yanıtladı Simyacı Sen otur, ben çay yapacağım," dedi Simyacı. "Ve bu atmacaları birlikte yiyeceğiz. Delikanlı, bunların önceki gün görmüş olduğu atmacalar olup olmadığını düşündü, ama hiçbir şey söylemedi bu konuda. Simyacı ateş yaktı ve bir süre sonra çadıra nefis bir et kokusu yayıldı İç ve keyiflen biraz," dedi, delikanlının giderek neşelendiğini saptayan Simyacı "Yarın, deveni satıp bir at al. Haindir develer. En küçük bir yorgunluk belirtisi göstermeden binlerce fersah yol alırlar. Ve sonra birden dizüstü çöküp ölürler. Oysa atlar yavaş yavaş yorulur. Ve sen onlardan neler isteyebileceğini ve ne zaman öleceklerini bilirsin dedi Ertesi akşam Simyacı'nın çadırının önüne bir atla geldi delikanlı. Bir süre sonra Simyacı göründü. O da ata binmişti Çölde bana hayatı göster dedi Simyacı Ay aydınlığında, çölün kumlarında yola koyuldular Çölde hayatın işaretlerini çözmeyi beceremiyorum dedi genç adam Hayat hayatı çeker diye yanıtladı Simyacı. Ve delikanlı onun ne demek istediğini anladı. Bunun üzerine, hemen atının dizginlerini saldı ve at, taşların ve kumların arasında kendi bildiğince dörtnala ilerlemeye başladı Burada hayat var dedi Simyacı ya. atlarından indiler taşlara bakmaya başladılar orada taşların arasında bir delik vardı simyacı elini deliğe soktu deliğin içinde bir şeyler kımıldadığını gördü o yılandı ikiside bir an sıçradı zehre dikkat dedi delikanlı ama çoktan sokmuştu yılan ama simyacı çok sakindi çölün yılanları karşı nasıl davrancağını biliyor gibiydi Delikanlı, arkadaşının atının yanına gitti kılıcını aldı yere bir daire çizdiğini ve sürüngenin birden donup kaldığını gördü Korkma dedi Simyacı. Çizginin dışına çıkamaz Çöldeki hayatı keşfettin, benim için gerekli olan işaretti. Bu neden bu kadar önemli Çünkü Piramitler, çölün ortasındadır. Delikanlı artık Piramitler konusunda hiçbir şey duymak istemiyordu Simyacı kuma çizdiği çemberi sildi ve kobra hemen uzaklaşıp taşların arasına girdi. Atlarına bindiler Bu kez, delikanlı izliyordu Simyacı yı Delikanlı o gece uyuyamadı. Güneş doğmadan önce, çadırda kendisiyle birlikte kalan çocuklardan birini uyandırdı ve ondan, Fatima'nın oturduğu yeri göstermesini istedi. Fatima çadırın kapısında göründü. Birlikte hurma ağaçlarının arasına yürüdüler. Delikanlı yaptıklarının geleneğe aykırı olduğunu biliyordu, ama şimdi bunun hiçbir önemi yoktu. Ben gidiyorum, dedi. Ve geri geleceğimi bilmeni istiyorum. Seni seviyorum, çünkü Fatima'nın gözlerine yaş dolduğunu fark etti. Ağlıyor musun Ben bir çöl kadınıyım, diye yanıtladı, yüzünün ifadesini değiştirerek. Ama her şeyden önce bir kadınım ben. Fatima çadırına girdi. Kısa bir süre sonra güneş doğacaktı. Güneş doğunca yıllardır yapmaya alıştığı şeyleri yapmak için dışarı çıkacaktı, ama her şey değişmişti Delikanlı, vahadan ayrılmıştı vaha, daha düne kadar taşıdığı anlamı yitirmişti Arkada bıraktığın şeyleri düşünme, dedi Simyacı, İnsanlar gitmekten çok geri dönüşü hayal

11

ediyorlar, dedi Adam simya diliyle konuşuyordu. Ama yol arkadaşının Fatima'yı ima ettiğini biliyordu delikanlı. İnsanın geride bırakmış olduklarını düşünmemesi olanaksızdı. Yolculuklarının yedinci gününün akşamı, her zamankinden daha erken konaklamaya karar verdi Simyacı İşte kısa bir süre sonra yolculuğun sona erecek dedi. Ama bana hiçbir şey söylemeden kılavuzluk ediyorsunuz Bir tek öğrenme yöntemi vardır diye yanıtladı Simyacı. Eylem yöntemi. Bilmen gereken her şeyi sana yolculuk öğretti Size neden Simyacı diyorlar Bir simyacı olduğum için Simyacıyım ben dedi, Belki bir simya laboratuvarında olsaydın, şimdi Zümrüt Levha'yı öğrenme yönteminin en iyisini incelemenin tam sırasıydı Ama çöldesin şimdi Çölü anlamaya bile ihtiyacın yok. Bir tek kum tanesini seyretmen yeter; o zaman orada Evren'in bütün harikalarını göreceksin. Sessizce iki gün daha yol aldılar. Simyacı, en şiddetli savaşların olduğu yere yaklaştıkları için çok daha dikkatli davranıyordu. Delikanlı, çölde yol alırlarken yüreğini dinlemeyi sürdürdü Bunun üzerine yüreği bütün bir öğle sonu yatıştı. Ve geceleyin derin bir uykuya daldı Delikanlı ülkesinde söylenen eski bir atasözünü anımsadı: En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır Çölde yolculuklarına devam ettiler Günler geçtikçe giderek sessizleşiyordu delikanlının yüreği Daha ileriye gidemezsiniz," dedi biri. Şu anda savaş bölgesinde bulunuyorsunuz Çok uzağa gitmiyorum," dedi Simyacı, atlıların gözlerinin içine bakarak. Atlılar bir süre hiçbir şey söylemediler, sonra yolcuların yollarına gitmelerine izin verdiler. Sonunda ufuk boyunca uzanan bir sıradağı aşmaya çalışırlarken Simyacı, Piramitlere iki günlük yol kaldığını söyledi Kısa bir süre sonra ayrılmak zorunda kalacaksak bana simya öğretin,dedi delikanlı. Artık bilinmesi gereken her şeyi biliyorsun. Benim bilmek istediğim bu değil. Simyacı, çölün sessizliğine saygı gösterdi ve ancak yemek yemek için durduklarında konuştu Evrende her şey evrim geçirir. Ve bilenler için, en çok evrim geçirmiş madendir altın Nesneler birçok dil konuşur," dedi delikanlı. Gerçek simyacılar tanıdım, diye konuşmaya başladı Simyacı. Laboratuvarlarına kapanıp altın gibi evrimlenmeye çalışıyorlardı Felsefe Taşı'nı keşfettiler Delikanlının yüreği tehlike işareti verdiği sırada güneş batmaya başlamıştı Delikanlı gözlerini ufka dikip bakmaya başladı. Uzakta dağlar, kumullar, kayalıklar; hayatta kalmanın olanaksız olduğu bu yörede yaşamakta direnen bitkiler vardı. Hafif bir esinti başladı. Kabile reisleri, kendilerinden farklı bir dil konuşan delikanlıya uzaktan bakıyorlardı. Simyacı gülümsüyordu. Dünyada yaptığım geziler sırasında birçok insanın gökyüzüne bakarak aşktan söz ettiklerini fark ettim," dedi rüzgâr; sınırları olduğunu kabul etmek zorunda kaldığı için öfkeliydi Güneş düşünceye daldı ve daha çok parlamaya başladı. Bu görüşmeyi değerlendiren rüzgâr da Güneş'in delikanlıyı kör etmemesi için daha güçlü esmeye başladı. Çünkü Aşk, ne çöl gibi devinimsiz durmaktan, ne rüzgâr gibi dünyayı dolaşmaktan, ne de senin gibi her şeyi uzaktan görmekten ibarettir Güneş

12

bir süre sustu Rüzgâr bir sevinç çığlığı attı ve her zamankinden daha güçlü esmeye başladı. Az sonra, kumların üzerine dikilmiş çadırlar yıkıldı ve hayvanlar iplerinden, bukağılarından kurtuldu Ve delikanlı, Evrenin Ruhu'na daldı ve Evrenin Ruhu'nun, Tanrı'nın Ruhu'nun parçası olduğunu gördü ve Tanrı'nın Ruhu'nun, kendi ruhu olduğunu gördü Samyeli o gün daha önce hiç esmemiş olduğu gibi esti Ertesi gün Reis, Simyacı ve delikanlıyla vedalaştı ve yanlarına gitmek istedikleri yere kadar kendilerine eşlik edecek bir muhafız takımı verdi. Bütün bir gün yol aldılar Bundan sonra sen tek başına gideceksin," dedi. "Piramitlere üç saatlik yol kaldı Simyacı, manastırın kapısını çaldı. Siyahlar giyinmiş bir keşiş kapıyı açtı. Simyacı ile keşiş aralarında Kıptice konuştular bir süre, sonra Simyacı, delikanlıyı içeri aldı Karışım kan rengini aldı. Simyacı bunun üzerine kabı ateşten alarak soğumaya bıraktı. Bu arada, keşişle kabileler savaşı hakkında konuşmaya başladı. Bu savaş devam eder," dedi keşiş. Keşiş kızgındı. Preparat soğuyunca keşiş ve delikanlı hayranlıkla baktılar: Maden, demir kabın iç çeperlerinde katılaşmıştı, ama artık kurşun değildi. Altın olmuştu. Ben de bir gün bunu yapmayı öğrenebilecek miyim acaba diye sordu delikanlı. Bu benim Kişisel Menkıbem, seninki değil, Sonra delikanlının yanına geldi Simyacı. Bu da senin. Muhariplerin reisinin elinde kalan altınının karşılığı olarak Delikanlı, Simyacı'nın verdiği altının kendi altınından daha fazla olduğunu söyleyecekti ki onun, biraz önce keşişe söydediklerini anımsadı ve hiçbir şey söylemedi. Düşler hakkında sana bir hikâye anlatmak istiyordum," dedi Simyacı. Simyacı atını sürdü.Kim ve ne olursa olsun,dedi, yeryüzünde her insan, her zaman, dünya tarihinde başrolü oynar. Ve doğal olarak o bilmez bunu. Delikanlı gülümsedi. Hayatın, bir çoban için bu kadar önemli olabileceğini hiç düşünmemişti. Elveda, dedi Simyacı. Elveda,diye yanıtladı delikanlı. Yüreğinin söylediklerini dikkatle dinlemeye çalışarak iki buçuk saat çölde yol aldı. Hazinesinin gizli olduğu yeri ona yüreği söyleyecekti. Hazinen neredeyse yüreğin de orada olacak demişti Simyacı Belirtilen yeri bütün gece kazdı, ama hiçbir şey bulamadı. Piramitlerin tepesinden onu seyrediyordu yüzyıllar. Ama o vazgeçmiyordu. Kazıyordu, kazdığı kumları çukura geri yollayan rüzgâra karşı savaşarak durmadan kazıyordu. Birkaç taşı yerinden sökmeye çalışırken birden ayak sesleri duydu. Ne yapıyorsun orada diye sordu gelenlerden biri.Delikanlı yanıtlamadı. Ama korkmuştu Ama adamlardan biri kolundan tutup çukurdan çıkardı onu. Bir başkası üzerini aramaya koyuldu. Ve sonunda cebindeki altın parçasını buldular "Altını var," dedi saldırganlardan biri.
Ay ışığı, üzerini arayan adamın yüzünü aydınlattı ve bu gözlerde ölümü gördü delikanlı Toprağa başka altın saklamış olmalı," dedi bir başkası Bunun üzerine toprağı kazmaya zorladılar onu. Sonuç olarak hiçbir şey bulamadığı için dövmeye başladılar delikanlıyı Delikanlı yüzüstü kuma kapaklandı Sonra delikanlıya dönüp: Ölmeyeceksin,dedi. Yaşayacaksın ve insanın bu kadar budala olmaya hakkı olmadığını da öğreneceksin Şimdi senin bulunduğun yerde, bundan iki yıl kadar önce, üst üste aynı düşü gördüm Sonra yürüyüp gitti.Delikanlı güçlükle doğruldu ve bir kez daha Piramitlere baktı. Piramitler ona gülümsedi ve o da yüreği neşeyle dolu gülümsedi onlara. Hazinesini bulmuştu.