Bilimci Huygens ailesinde; hayatı anlama çabasında zihni bunaltan soruları toparlama, depresif yaşama dair yaraları telafi becerisi, babadan oğula Descartes'in yakın dostluğunun kurduğu köprü ile aktarılır. Bilimsel ve felsefi düşüncenin beyin yorgunluğu yaratması beklenen bu dahi kişiliklerden baba Constantin Huygens, dostu Descartes'in şu iltifatı ile karşılaşmıştır:
"Bir insan nasıl oluyor da zihninde bu kadar şeyi birarada tutabiliyorken, alnının akıyla çıkabiliyor?"
Descartes'in tam olarak anlatmak istediği şey dopdolu bir beynin hasar görmeyişine duyduğu şaşkınlıktı. Baba Huygens oğlu Christian Huygens'i diğer oğulları arasında önemsememiş ve zayıf kişiliği yüzünden parlak biri olarak görmemişti. İleride bu çocuk fizik bilimine yaptığı katkılar ve sarkaçlı saati icat etmesi ile en ünlü Huygens oldu.
Babasının kendisini yok saydığı o yıllarda aile dostu Descartes'in kendisine ilk kopyalarından birini hediye ettiği Felsefenin İlkeleri kitabını okumuştu . Oğul Huygens bu kitabı bitirdikten sonra Descartes'in babası Constantin Huygens'e yaptığı iltifatın benzerini kitaba karşı yapmış ve bir nevi babasıyla aynı meziyete sahip olmuştu:
"Bu kitabı okuduktan sonra artık var olan hayatı daha iyi anlıyor, bir hata yaptığımda bununla ilgili kafamda oluşan yorucu kargaşayı daha az hissediyorum."
Yani artık oğul Huygens'in de beyin doluluğundan babası gibi alnının akıyla çıktığı görülebilecekti.
Bu olayda Descartes, arası kötü giden baba ile oğulun aktarımda bulunmadığı kişilik öğesini dünya kadar önemi olan bir kitapla mektup gibi taşımış ve yeni yetme Huygens'in bilimcilere has beyin yorgunluğuna, ruhsal bozukluğa uğramasının önüne geçmiştir. Eksik kalan bir ebeveyn öğretisini kendi öğretilerini topladığı kitapla çocuk kalbe yerleştirmiştir. Belki de bir felsefe kitabında beklenmedik bir genetik aktarımın da yol alabileceğini gösterip yeniden doğmuş gibi hisseden zihinlere baba olmuştur. Ona modern felsefenin BABAsı denmesi de bence bundandır.
Saat demişken... Bu konuda belkide en ilginç sayılabilecek tarihi öyküyü aktarayım:
Jozef Biletti Rusya'nın çarlıkla yönetildiği dönemlerde ün salmış bir sihirbazdır. Onun sihirbazlık alanındaki ününü daha da artıracak olan olay bir Rus çarına saat 8:30'da vereceği sihir gösterisinin sözüyle başlar. Rus çarına söz verdiği gösteri için ülkenin en aristokrat bireyleri, diplomatlar, saray ailesi 8:30 da yerini almıştır. Ama bekledikleri sihirbaz Jozef Biletti henüz gelmemiştir. Saat ilerler ve 9:00 a yaklaşır. Aristokratlar için bu olay tam bir prestij kırıcılıktır. Saatlerine bakıp homurdanmaya başladıkları anda sihirbaz Jozef Biletti kürsüde belirir. Geç kaldığı için özür bile dilemeden küçük gösterilerine başlar. Aristokratlar iyice kızmaktadır, kendilerinden gecikme özründe bile bulunmayan bu sihirbazın arsızlığına hayret duymaktadırlar. Gösterinin ilerleyen dakikalarında bu memnuniyetsizliğe son vermek için Jozef Biletti en iyi numarasını yapmak üzere parmaklarını şıplatır. Sonrasında herkes saatine baksın der. Aristokratlar saatlerine bakar bu komut üzerine.
Saat 8:30 u göstermektedir. Jozef Biletti'nin söz verdiği zamanı...