Mecidiyeköy ile ilk tanışmam, İngilizce kursu için yaz sıcağında her gün gidişimdir. Aman aman o ne kaotik, o ne gürültülü korna sesli, o ne pis havalı böyle bir garip dumanlı, o ne insanın insanı ezerek koşarak çarparak ilerlemesi (ki daha o zamanlar metrobüs henüz hayatımızda değil, metro desen taksim-4. Levent arasında gidip geliyor yani daha çok otobüs otobüs ve otobüüüs) Hatırlıyorum kursta ders arasında havalansın diye camı açardık. Açmaz olaydık! Gürültüden beynimiz uyuşup egzoz dumanından nefes darlığı çektiğimiz nasıl bir yazdı o asla unutamam. Sonraki hayatım boyunca Mecidiyeköy’den mümkün mertebe kaçtım. Cevahir’in İstanbul’un en büyük en gözde AVM’si olduğu zamanlarda bile gitmekten imtina etmişimdir hep.
Bu kadar Mecidiyeköy kötülemesi bittiyse geçtiğimiz hafta karşıma çıktığında beni dumura uğratan bir eski zaman haberini paylaşacağım:
20 Eylül 1934 tarihli bu gazete küpürü sanki sadece eski bir zamandan değil, başka bir gezegenden bahsediyor gibi...
Evet, Mecidiyeköy sevmeyenler kulübünden bugünlük bu kadar.
Yolunuzun daha ferah daha yeşil daha sakin yerlere düşmesi dileğiyle, esen kalın. :)
Thanks a lot altough i’m sure you don’t know anything about the place i’ve told. :))