Taptuk Emre dergahına sırtında 40 yıl odun taşıyan garip yunus'un hikayesi 2. bölümle devam ediyor.
Taptuk emre Yunus'un tasavufunu seyahat edip başka diyarlarda anlatmasını ve yaymasını istemiştir. Bunun üzerine Yunusu yanına çağırıp artık bu dergaha odun taşıman gerekmez diyerek azad eder. Yunus'da şeyhinin elini öpüp düşer yollara şahit olduğu gözünün gördüğü her serüvene şiir yazmaya başlar ve yıllarca dolaşır Konya'ya uğradığı bir vakitte Mevlana'yı ziyaret edip elini öper. Mevlana ise Yunusa yazdığı altı ciltlik Mesnevi adlı eserini gösterir, Yunus kitaba bakar biraz karıştırır ve çok uzun yazmıssınız, ben olsam "ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm derdim olur. biterdi." der.
Yunus daha sonra yolculuğuna devem eder Anadolu, Suriye ve Azerbaycan'da dahil olmak üzere uzun süren bu yolculuğunu tamamlayıp Şeyhi Taptuk Emre'nin yanına dergaha geri döner. Geçen onca zaman sonra artık Taptuk Emre çok yaşlanmıştır. Gözleri görmez olmuştur. Taptuk Emre'nin hanımı yunusu buyur eder ve artık şeyhin gözlerinin görmediğini hafızasının da iyi olmadığını söyler. Kapının eşiğinde bekle şeyh sorduğunda yunus geldi deriz. Hangi yunus derse vay haline demiştir. Fakat yunusun geldiğini gözleriyle görmese de gönlüyle görmüştür. Geldin mi Yunus'um diye seslenir,
Biraz zaman geçtikten sonra şeyh tekrar Yunusu yanına çağırır Anadoluya tasavvufunu, şiirlerini ilahilerini yayması için dergahtan azad eder.
Yunus Emre yıllarca Anadolu'yu, Suriyeyi ve Azerbaycanı da içine alan geniş bir coğrafya da yolculuk etmiştir. Hor görülen Türk dilini şiir dili yapar Türk dilinin tüm zenginlikleriyle eserlerin de kullanır. Şairlik yeteneği sayesinde dilimizin üstünlüğünü, Arap ve Farsçayı daha üstün gören aydınları haksız çıkararak o dönemlerde Türk dilini ve Türk edebiyatını parlatıp öne çıkarabilmeyi başarmıştır.
Halkı onu 700 yıldır hep anmaya devam etti hiç unutmadı eserleri şiirleri ölümsüzleşti. Eserlerinin ana teması, her zaman din dil ırk ayrımı yapmaksızın insanları sevmek ve barış içinde yaşamak üzerine kuruluydu.
Yunus ve Molla kasım hikayesini de pek azınız duymamıştır. Yunus Emre'nin şiirlerinin bulunduğu bir defteri Yunus öldükten 100 yıl sonra Molla Kasım isminde birisinin eline geçer. Molla defteri de yanına alıp ırmak kıyısına gidip bir ateş yakar ve başlar şiirleri okumaya fakat okuduğu şiirlerin hiç birisini beğenmez dine aykırı düşüncelerle yazıldığını söyleyip okuduğu her sayfayı koparıp atıyor kimisi ırmağa gidiyor kimisi de yanan ateşte kül oluyordu. Ta ki ikibininci şiire gelene kadar o sayfadaki şiirin sonunda ise yazanlar şunlardı.
“Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme Seni sorguya çeken bir Molla Kasım gelir.”
Molla kasım bu dizeleri okuduktan sonra iki bin şiiri yok ettiği için çok pişman olup dövünmeye başlamıştır.
Yok olan şiirler ile ilgili bir efsane de şiirlerin yok olmadığı ırmağa atılan sayfalardaki şiirlerin denizlerde balıklar ve ateşte yakılan sayfalardaki şiirlerinde gökyüzündeki kuşlar tarafından. kalan şiirlerin ise insanların okunduğu hikayesine inanılmak istenmiştir. Yunus Emre'nin gönüllerde edindiği yerin en büyük kanıtı onun eserleri üzerinden yaratılan hikayelerdir.
Acep şu yerde var m'ola şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı şöyle garip bencileyin
Gezerim Rum ile Şam'ı Yukarı İller'i kamu
Çok istedim bulamadım şöyle garip bencileyinKimseler garip olmasın hasret oduna yanmasın
Hocam kimseler olmasın şöyle garip bencileyinSöyler dilim ağlar gözüm gariplere göynür özüm
Meğer ki gökte yıldızım şöyle garip bencileyinNice bu derd ile yanam ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinimde bulam şöyle garip bencileyinBir garip ölmüş diyeler üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar şöyle garip bencileyinHey Emre'm Yunus biçare bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şara şöyle garip bencileyin
Yunus Emre