Eski zamanlarda insanlar bir ayıyı öldürmek istediklerinde ağır bir kütüğü bir bal kasesini üstüne asarlarmış. Böylece ayı balı yiyebilmek için kütüğü ittiği zaman kütük de geri dönüp ayıya çarparmış. Rahatsız olan ayı bu defa kütüğe daha hızlı ve güçlü bir şekilde vururmuş. Doğal olarak kütükte daha hızlı bir şekilde geri dönüp ayıya çarparmış. Bu durum kütük ayıyı öldürene kadar devam edermiş. Biz insanlarda tıpkı ayının kütüğe davrandığı gibi davranıyoruz birbirimize. Kötülük gördüğümüzde kötülükle karşılık veriyoruz. Oysa daha bilgece hareket etmemiz gerekmez mi?
İyilik ve kötülük birbirine zıt kutuplar değilde bir birini tamamlayan, birbirinden beslenen mutualist güçlerdir. Her insan kendisini iyi birisi olarak görür. Asla hür iradesi ile kötülük yapmadığını iddia eder. Peki durum gerçekten böyle mi? Gerçekten de kütük bize her çarptığında daha hızlı vurmuyor muyuz? Kendimize karşı dürüst olmak bilgeliğe giden yolda atılan ilk adımdır. Neticede Manu’nun dediği gibi “Ruhun senin hem yargıcın hem de ibadetgahındır. Ruhun senin en yüksek yargıcındır.” Yapılan her kötülük elbette adalet karşısında cezasını görmelidir ama kişi kötülüğe karşılık kötülük yaparsa bu onun iç huzurunu bozmakla kalmaz aynı zamanda daha fazla zarar görmesine sebep olur. Üstelik verdiği zarar sadece kendisine yönelik olmakla sınırlı kalmaz toplumsal bir etkiye de dönüşebilir.
@geko099
Nice Post!
Thanks for sharing this.
Evet haklısınız, fakat pratikte söylendiği kadar kolay olmuyor . Karşınızdaki kişinin içinde iyilik yoksa sizin onun kötülüklerine iyilikle karşılık vermenizi bir zaafiyet olarak görüyor ve bunu kullanabiliyor. Ayrıca bazen de sırf inat sebebiyle çözüme kavuşmayabiliyor olay bu da iyilik yapma şevkinizi kırabiliyor.