Sanat, belirli bir üretme kapasitesini yüksek bir yaratıcılık gerilimi ve özgün bir anlatımla ortaya koymak olarak kabul edilebilir.Edebiyatta, en basit imgeler en kolay diyebileceğimiz diyaloglar bile bir şekilde kalbe yoğun bir şekilde hitap ederken, Dünya Sineması’nda bu görüş senelerce es geçilmiş, mekanik, akla dayalı bilim-kurgu filmler, ya da sönmüş ve boğucu bir romantizmle birbiri ardına aynı senaryolu filmler yapılmıştır yapılmaya devam etmektedir.
Modern sinema olarak kabul edilen bu devir, ardı ardına birbirini tekrar eden örgülerle birlikte artık insanın ruhuna ve iç dünyasına dair birçok meseleye çözüm bulamaz, cevap veremez, bu alana giremez hale gelmiştir. Aslında her şey en başından beri böyledir fakat insan ruhu üzerine söyleyebileceği sözlerin devrine gelmiştir. Savaşlar biter refah yükselir ve artık insan kendi içine döner.
Şiirsel sinema, tam da böyle bir ortamda, insanın duygusal boşluğuna ve modern sıkışmışlığına bir cevap olarak, bu talebin sonucunda ortaya çıkmıştır. Az ve öz bir anlatı, minimal olay örgüsü ve eşyalarla, daha yoğun bir ifade biçimi olarak kabul edilen şiirsel sinema filmlerde ruhun duygusallığını ön plana alır, insanın beyninin ötesinde içine hitap eder.
İnsan ruhunun ulaşılamaz görünen, merak bile edilmeyen köşelerine girerek yakıcı bir etki bırakan, estetik zevki bir yandan oluşan dinginleşme, diğer yandaki merak ve şaşkınlık duygusuyla harmanlayan şiirsel sinema, giriş-gelişme-sonuç olarak ilerleyen, türlü olağanüstü olayın içinde insana düşünme fırsatı vermeyen sadece olaylara odaklı filmleri belirli bir süre boyunca yerle yeksan etmeyi başarır.
Sanatın ve sinemanın, dümdüz gerilimden ve olaylardan ibaret olduğunu sanan geniş bir kitle tarafından durağan ve sıkıcı olarak nitelendirilse de yoğun bir ruh haline hitap eden bu filmler modern toplumda insanların çevreleriyle paylaşamadığı anlatamadığı birbirinden değişik ruh halini hiç değilse filmlerde yaşaması için büyük bir endüstri ve fırsat oluşturmuştur.Tarkovski, Bergman, Kiarüstami, Kieslowski, Bresson ve Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenlerde sık sık gördüğümüz bu sinema tarzı bugün dünyanın her yerinde artık bir tepki olmaktan çıkıp kendi tarzını oluşturmuş ve devamlı olarak izleyenlerin tabularını yıkarak farklı konulardaki anlam ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktadır.
@istanblue aslında güzel bir tarz hatta çok gerçekçi bir tarz. bazen bir Lars Von Trier bir Gaspar Noe filmi kadar gerçekçi oluyor Nuri Bilge Ceylan filmi. tabi arkada gerilim dönmüyor o başka. zaten o yüzden sıkılıyor insanlar. bu şiirsellik uzun olduğunda bayıyor insanları. film mantığını zorluyor. belki de alışık olunmadığı içindir.