”Nedir taştan daha sert, sudan daha yumuşak olan?” diye bir bilmece sorar Ovidius Metamorfozlar adlı eserinde. Bu bilmeceye yanıt olabilecek bir anlatısı var Selentilerin. Doğanın sayısız eserinden sadece biri olan selentiler acaba hikayeleriyle birşey mi anlatmaya çalışıyor bize? Öyleyse içine girelim bu hikayenin biraz.
Selenti, sihirli Türkçemizin kıvrak esnekliğiyle ve yaratıcı bir tavırla türetilmiş bir Anadolu kelimesi. ”-inti -untu” yapım ekinin yardımı da yetişince; bu ahşap parçası Anadolu köylüsünün dilinde ”selenti” oluvermiş tıpkı kalıntı yada görüntü kelimelerinde olduğu gibi. Hatta Karadeniz kıyılarında Çatık da deniyor. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre: ”Sel sularının sürüklediği çerçöp” Bana göre ise ”Dalgaların ahşaba yazdığı şiir” yada ”zamanın kuvveti”. İlk olarak eşimle bir seyahatimiz sırasında, Asos’ta bir köylüden duymuştuk. Ve o anda hem isminden hem de kendi bulduğumuz örnekten çok etkilenmiştik.
Bir selentinin hikayesi, sert ahşabın, zamanın o güzel hatırı için sertliğinden vazgeçmesi ve kendini suyun sanatçı ellerine bırakmasıyla başlıyor.
Kazayla bir ahşap parçası denize düşmeye görsün. Artık vay haline.. Dalgalar aylarca dövüyor onu. Kıyının bir ucundan öbür ucuna defalarca sürüklüyor.. İncelikle heykel yapan bir heykeltraş oluyor denizin oyuncu suları, sanatçı oluyor. Ahşap parçasıyla oynuyor küçük bir çocuğun oyuncağıyla oynadığı gibi. Birlikte dans ediyorlar yıllarca.. Denizin tuzlu suyunda pişmesi de cabası. Yumuşuyor yüzeyi zamanla.. ”Zamanın kuvveti” ile ahşabın yüzeyi yaşayan bir varlığın canlı cildi gibi yumuşacık oluyor . Zamanı geldiğinde de, denizden fırlayıp, biraz da güneşlenmek için sahil kumlarına geçiyor … Bu seferde, deniz kenarındaki çerçöpün içinde saklı bir hazine gibi bekliyor bulunmayı.
Eserin yaratımı bu şekilde yıllarca devam ediyor.. Ta ki; biri gelip bu çok değerli eseri farkedene kadar.. İşte o zaman eser bitmiş oluyor..
Ve sonunda oluşan eser; eşsiz , yumuşak dokulu, köşesiz ve en önemlisi deniz kokulu..
Bulduğum her yeni selentiyi elime ilk aldığımda; doğanın yıllar içerisinde rastgeleliğin büyüsüyle yarattığı eşsiz bir sanat eseri ile karşılaşıyorum. Elimde tutuyorum zamanın kuvvetini, onun gücünü hissediyorum.
‘Nedir taştan daha sert, sudan daha yumuşak olan?” diye sormuştu Ovidius.. Zamanın sihirli dokunuşuyla, su mu sertleşiyordu, yoksa taş mı yumuşuyordu? Bu nasıl bir değişimdi ? nasıl bir gizil kuvvetti ? ”yaşamımda bu kuvvetten nasıl ve hangi durumlarda faydalanabilirim?” diye soruyorum kendime.
”Zamanın kuvveti” ile; yumuşacık su, en sert ahşaba bile şekil verebiliyorsa eğer, bir selentinin anlattıklarına kulak vermem iyi olabilir. Benim için; bir selentiye yada doğanın başka bir anlatısına kulak vermek, onun gizil kuvvetlerinden beslenmenin yollarından biri. Doğa, bir heykeltraş, bir şifacı, bir müzisyen , bir şair, bir mimar…. siz ne zaman, neye ve kime ihtiyaç duyarsanız, doğa o.. Ve hal diliyle size anlatacak çok şeyi var.
-Jimaji
bu satırları okumak ruhuma çok iyi geldi ne naif ifade etmiş yazar😊
teşekkürler 'dalgaların şiirini' bizimle paylaştığınız için..
beğenmenize ve bunu ifade etmenize çok sevindim. Çok teşekkürler.. Ara ara karaladıklarımdan seçtiğim bir yazıydı. steemit deki açılışı da bununla yapmak istedim. Bu tarz yazılardan daha çok yükleyeceğim ilerleyen günlerde..
çok beğendim, devamını da bekleriz o halde:)
aramıza hoşgeldiniz, kendinizi tanıtan bir post yazarsanız çok iyi olacaktır, daha fazla kişiye ulaşmasını isterim bu tür yazılarınızın:)
sormak istediğiniz bir şey olursa yardımcı olmaya çalışırım..
"Hayatın Romanı " adı verilmeliydi. Çok güzel..