Düşman ordusu şehrin kapılarına kadar dayanmıştı. Fakat henüz dostlarımızdan gelenler olmamıştı. Hayatımda ilk kez bu kadar büyük bir orduyu bir arada görüyordum. İthasdal'dan gelecek ordu ise hala görünmüyordu hudutlarımızda. Düşman üstümüze acımasızca saldıracak ve bu kalede tek bir insan kalmayıncaya dek durmayacaktı. Devasa ordusunu engellememiz imkansızdı.
Bu sırada gölgelerin içerisinde Biring devasa görüntüsüyle tekrar göründü. Gözlerinin yerinde iki alev topu vardı sanki surlarımızdan çok net görünüyordu ve artık kendini gölgelerde gizlemiyordu. Tam bu sırada kuşatma silahları şehre yaklaşmaya başladı. Devasa silahlar üstümüze geliyordu.
Bir yerden hatırladığım bir simayı seçebiliyordum kuşatma silahlarının yanında. Lakin bu adamı nereden tanıdığımı bilmiyordum. Biring'in kalesi onun lanetli çağrısına cevap veren insanlarla doluydu. Lakin bu adam bizim devrimizdeki kişilere benzemiyordu. Şehir kapılarının önü artık düşmanın tüm şerri ile dolmuştu. Ben ise bu adamı nereden hatırladığımı hala çözmeye çalışıyordum. Zira kaleyi en iyi savunabilecek kişi Melgort'tu. Güçlü iradesi ile ordumuzun tek cesaret kaynağı olarak görünebilirdi. Onun yanına gidip mahzenlere gitmem gerektiğini söyledim. Şehrimizin altı yüce kralların cesetleri ve resimleriyle doludur. Orada Megnes ve Nihros'un portreleri dahi bulunurdu. Zira bu adamı onların arasında bulabileceğine inanıyordum. Çok eskiden gelen bir dürtüydü bu ve bu şehri yönetecek her erkek o mahzenleri bilirdi.
Ben mahzenlere iniyordum. O adamın resmini bulabileceğime inanmıştım. Kadim zamanların insanlarına benziyordu. İlk doğanlardan biri olabilirdi. Çok kudretliydi ve bu zamandaki insanlar onun sadece gölgesinde kaybolurdu. Artık mahzenlerde ilk insanların yattığı odaya gelmiştim. Orada yüzlerce resim ve mezarlık vardı. Tam resimlere ve mezarlara bakarken bir anda bir mezar taşının kırıldığını gördüm. Bu üstad Fiolsing'in mezarıydı. Mezar taşının içi boştu ve resmine baktığımda kuşatma silahlarının yanındaki kişinin o olduğunu artık anlamıştım. Fakat böyle bir durum nasıl olabilirdi. Fiolsing bu şehrin altında gömülüydü. İlk asırdaki savaşta öldürüldükten sonra bu şehrin altına gömülmüş ve mezarı lanetlenmişti. Yeniden dirilmesi ve düşman saflarında yer alması imkansızdı. Bu ancak kadim gücün sağlayabileceği bir güçtü. Zira bu gücü böyle bir amaç için hiçbir güç sahibi kullanmazdı.
Tam bu lanetli fikirler aklımdan geçerken gölgelerin içerisinde Biring'in lanetli silüeti belirdi. Sadece gözlerini seçebiliyordum. Bana şöyle seslendi.
Kadim zamanlarda kadim gücün eşi bir güç daha doğdu. Karanlık içerisinde yaratıcının kudretine eş değer bir güç. Zira sizin sandığınızdan daha görkemli, sizin inandığınız güçler onun adını duyunca korkardı. Gerthga sizin kudretlilerinizin erişemeyeceği bir güce hizmet ediyor. Dünya ise bu yeni düzene boyun eğmek zorunda kalacak. Sende bize katıl. Bize katıl ve tüm ihtişamı ile dünyanın yeni efendilerinden biri ol.
Lanetli ağzıyla zihnimi büyülemeye çalışıyordu. Her türlü gölgede varlığını daha da güçlendirmiş ve bir insanı ölümden döndürecek gücü eline almıştı. Zira bu düşünceler onun zehirlenmiş kudretinin bir sonucuydu. Karanlığın ve gölgelerin tüm gücüne sahip olmuştu. Bu insanlık aleminin baş edemeyeceği ve kadim gücün kudretine ihtiyaç duyulan bir savaştı. Melges'in bizleri tekrar hatırlaması ve lutfünü üstümüze getirmesi gerekiyordu. Zira düşman tahmin ettiğimizden daha da güçlenmişti geçen yıllarda.
Biring'in teklifini kabul etmedim. İşte o zaman gölgelerden çıkıp üstüme saldırdı. Kılıçlarımız şimşek çarparmış gibi birbirine çarpıyordu. Gücümün ona karşı gelmesi imkansızdı. Fakat bileklerimde bir kudret hissettim. Nihros'un lutfü ile düşmana saldırdım. Biring karşımda güçsüz kalmıştı. Kılıcı gözlerimin önünde sadece bir bıçak gibi kalmıştı sanki kendini zor koruyordu. Birkaç kılıç darbesi aldı fakat Biring'in ölümsüz olduğunu ve gölgelerin gücünün ona bahşedildiğini biliyordum. Nihros'un lutfü Biring'in oradan gölgelere sığınarak kaçmasını sağlamıştı. Biring kaçarken 'Bu diyar benim, buna kudretiniz yetmeyecek' diyerek kayboldu.
Ben ise yukarıya koşarak çıkıp Biring'in lanetinin ve gücünün ne kadar büyüdüğünü dostlarıma anlatmak zorundaydım. Zira benim yukarıya çıktığım saatlerde çatışmalar çoktan başlamıştı. Kuşatma silahları ile surlara dayanmışlardı. Ordumuz ise büyük bir mücadele verip onların surlara çıkmalarını engelliyordu. Şehrin doğu surları büyük bir mücadeleye tanıklık ediyordu. Melgort o bölgenin komutasını elinden bulunduran komutandı. Gestard kapıyı koruyordu. Düşmanın koçbaşları kapımıza dayanmıştı fakat Gestard üzerlerine büyük taşlar attırtıyordu. Kapının girişi ve iç havluyu korumak Hilberg ve benim görevimdi. Büyük bir taşın şehrin üstünden süzüldüğünü gördüm ve şehrin büyük evlerinden birine denk gelen bu taş üstümüze irili ufaklı taşların düşmesine neden oldu. Ben Melgort'un yanına gitmeye çalışıyordum. Zira artık doğu surlarında düşman ordusu görünür hal almaya başlamışlardı. Artık dayanacak güçleri kalmamıştı ordumuzun ve ben Melgort'un yanına yetiştiğimde çok az askerimiz orada bulunuyordu. Melgort'a iç havluya çekilmesi gerektiğini söyledim. Başıyla onayladı ve ordumuz saatler içerisinde doğu surlarını kaybetmişti. Düşmanın kayıbı bizden fazla olmasına rağmen sayılarının üstünlüğünün önüne geçemiyorduk. İç havluya kadar yüzlerce düşmanı öldürerek geriledik. Şehir kapısının büyük darbeler aldığı artık görünür olmuştu. İç havludaki ordumuz ok atışlarıyla düşmanı geride tutmaya çalışıyordu ve bazı askerlerimizde kapıyı onarmaya çalışıyordu. Ama artık güçümüz yetmeyecek konuma geldi şehrin kapısının önündeki yapay köprünün ele geçirilmesi gerekiyordu. Fakat doğu surlarını dahi kaybetmişken bunu yapabilecek tek güç dışarıdan gelen dost kuvvetler olabilirdi. Kapı artık tamamen kırılma noktasına geldi. Bizler ise düşmanın üstümüze akın etmesini bekliyoruz. Tam o esnada bir ses duyuldu. Bu İthasdal borusuydu. Gestard'ın dostları Kuzeyli Nurtgard ordusu yardımımıza sonunda yetişmişti. Doğu surlarından gelen düşmanları iç havlunun surlarından engelleyeme çalışıyordu Melgort borunun sesini dahi duymamıştı. Düşmanlarla aralıksız kılıç çarpıştırdığı görünüyordu sadece Melgort'un. Zira dostlarımız yetişmişti ve şehri güvene almak için önden atlı ordusunu göndermişlerdi. Atlılar hızlı bir şekilde şehrin kapısının önünü temizlediler. Fakat düşmanı sayısı dışarıda mücadele etmemizi engelliyordu. Atlıların hemen arkasından yaya zırlı kuvvetler geldi. Şehrin kapıları harap bir halde açıldı ve bazıları içeriye girdiler. Bu fırsatta istifade bizde kapıyı onarmaya koyulduk. Tahtalar ile desteklenen kapı bir süre daha şehri koruyabilirdi. Fakat artık süvari birliklerinden pek yaşayan kalmamıştı piyadeler ise hala kapının önünü savunmaya çalışıyordu. Ithasdal şehri komutanı Tegrosil hale şehre girmemişti ve kapıyı korumaya çalışıyordu. Zira içeriden ona seslendim.İçeri girmelerini söyledim ve kapılar hızlıca kapandı. Artık uzun bir süre daha koruyabilirdik kapıyı. Yeni destek kuvvetlerin gelmesiyle ordumuza bir umut ışığı dolmuştu. Fakat askerlerimiz yaklaşık 12 saattir durmadan düşman ordularıyla çatışıyordu. Yorulmaya başlamışlardı. Melgort hala doğu surlarından gelen düşmanı engelliyordu ve en ufak bir yorgunluk belirtisi yoktu.
Hikayeme;
https://www.wattpad.com/515956480-gergaronun-fethi-wattys2018-behfort-ku%C5%9Fatmas%C4%B1
https://www.papiroom.net/535351545250_behfort-kusatmasi-bolum-1-gergaronun-fethi
adreslerinden destek olabilirsiniz.