Sanatta tartışmasız varlığı ve gücü bilinen “duygu” ve “düşünce”nin bir denge ve uyumluluk içinde olması gerekir. Denegenin varlığı, yaşamın her konusu ve her evresinde mutlak bir gereklilik olduğuna göre, sanatçılarda ve sanat yapıtlarında da bu gereklilik vardır. Sanatçının duygu ve düşünceleri arasında bir denge ve bu dengede bir uyumluluk aranır. Duygularımızla düşüncelerimiz arasındaki denge her zaman kolaylıkla sağlanamaz. Kimi zaman düşüncelerimiz bize bir yol gösterirken, duygularımız ise daha farklı bir yol gösterebilmektedir. Çünkü duygularımız, bizi gerçeği düşünmekten; gerçeğe gitmekten, gerçeği yaşamaktan alıkoyabilir. Düşünen insan, doğruyu görecek ama duygularının güçlülüğü oranında her zaman doğrunun gösterdiğini yapamayabilecektir. Sanatçı, bir yapıtının üretim sürecindeki duygusallığı ile yeterli düşünme ve sonucunda yeterli sorgulama yapamadığı durumlarda, duygularının etkisinde daha fazla kalarak duygu–düşünce dengesinden uzaklaştığında, ortaya çıkacak yapıt ağırlıklı olarak duygularının ürünü olacaktır. Düşüncelerden ve sorgulamalardan uzaklaşarak üretilen bir yapıttaki duygusal yoğunluk, eğer sanatçıyı gerçekleri görmekten ve sorgulamaktan uzak bırakmış ve duyguları ile düşünceleri arasında bir uyumluluk dengesi kuramamış ise, elde edilen sonucun bir “sanat yapıtı” olduğunu söylemek zor olacaktır.
Dengesiz sanatçılar benim ilgimi daha çok çekiyor. Duygu ağırlıklı olduğunda, onun hissettiklerini anlamaya çalışmak hoşuma gidiyor. Kumarbaz’ı yazarken Dostoyevski neler hissetmiştir ?
Evet haklısınız ,sanatçıların çoğunda bir dengesizlik var belkide dengesiz oldukları için sanatcidirlar. Duygu ve düşüncenin dengeli oluşu da genel geçer bir durum değil,her alanda olduğu gibi bu da spesifik olarak algilanmayabilir. Dostoyevski de aynı dengesizlik içinde bence.Kafka gibi mesela.Milena'ya Mektuplar da Kafka neler hissetmistir?
Bu yazarlar bizlere o duygu yoğunluğunu Harika bir şekilde hissettiriyorlar
Güzel bir yazı olmuş.emeğinize sağlık. ..
Tesekkurler