Yolcu #1

in #tr8 years ago (edited)

2015 yılında Çanakkale Zaferinin 100. Yılı için bir kısa hikaye yazmıştım. Bir Mekteb-i Sultani öğrencisinin cepheye gitmeden önceki son 24 saatini anlatmaya çalışmıştım hikayemde. Şimdi bu hikayeyi part part burada paylaşmak istiyorum. Türkçe hikaye yazmak isteyenler içinde bir açılış olur. Farklı tarzda içerikler üretmenin hem yazar hemde okur için iyi olacağını düşünüyorum. Hikaye ile ilgili yorumlarınızı bekliyorum :)



“Emin misin?” dedi Salim titreyen sesine aldırmadan. Bakışları ne kadar sert ve kararlı olmaya çalışsa da gözleri doldu dolacaktı. Sırf beni düşündüğünden böyle konuşuyordu, biliyordum. Lakin bu suallerden ziyadesiyle sıkılmıştım.
“Ortada tereddüde düşecek bir konu mu var?”
“Bak beni dinle gitme. Hem gitsen bile ne işe yarayacaksın ki orada?”
“Salim ağzından çıkanı kulağın işitiyor mu senin? Ne demek ne işe yarayacaksın? Bu milletin geleceğini kurtarmak için bir kurşunda ben sıkacağım, gerekirse bu milletin geleceğine sıkılan bir kurşunun önüne de ben atlayacağım!” Ben sesimi yükselttikçe Salim dişlerini daha fazla sıkıyordu. Benim aksime söylemek istediği şeylerin önüne set çekiyordu.
“Bu milletin geleceği zaten bizler değil miyiz? Sen, ben, biz cephede küffar ile çarpışıp şehit olursak bu harp kazanılsa dahi milletimizin gördüğü son harp olmayacak. Bize düşen düşmana kurşun sıkmak değil o tetiği çekerken ikinci kez düşünmesini sağlamak.”
Salim’in her koşulda böyle ileri görüşlü düşünmesi en sevdiğim özelliği olmuştur. Lakin bu sefer iş başkaydı. Planlamaya çalışıp öngörülerde bulunduğumuz yarınlar, eğer bugün cephede kazanamazsak belki de hiç zuhur etmeyecekti.

“Her geçen gün cephede binlerce insanımız bu topraklar uğruna canını veriyor Salim. Eğer biz bugün ölmez isek yarınlar hiç doğmayabilir. Hal böyleyken ben burada oturup da senin gibi cepheden haber bekleyemem.”
Son sözlerimin üstüne Salim’in bakışları durgunlaştı ve okulun bahçesini belki de bugüne kadar karşılaştığım en ağır sessizlik kapladı. Acaba biraz fazla mı sert çıkmıştım? Yarın sevdiklerimi kırıp dökmüş bir şekilde mi gidecektim cepheye? Mektebe giriş yaptığımız kapının sağ tarafında ki Grand Cour adlı bu bahçe çok büyük olmasa da üst sınıfların sıklıkla mesken tuttuğu bir yer olduğundan ötürü Büyük Bahçe olarak da adlandırılıyordu. Mekteb-i Sultani’de eğitim aldığım ilk yıllarda akranlarım gibi bende hep bu bahçede olmanın hayallerini kuruyordum. Mektepteki son günümde kardeşim diyebileceğim kişi ile vedalaşmak için geldiğim Grand Cour’un bu denli ağır ve keskin bir sessizlikle beni uğurlayacağını bilseydim yine o kadar istekli olur muydum acaba? Derin bir iç çeken Salim elini omzuma koyup her bir bakışında ayrı bir kabulleniş, ayrı bir veda barındıran hafif nemli gözleri ile son kez bakar gibi baktı bana.
“Gidiyorsun yani?”
“Gitmek zorundayım.” dedim ve daha fazla konuşursam dayanamayıp ağlayacağımı bildiğimden ötürü Salim’e son kez sıkıca sarıldım. Salim benim hiç olmayan o kardeşim gibiydi. Can yoldaşım, sırdaşımdı. Bu sebepten ötürü ilk onunla vedalaşmaya gelmiştim, ilk vedalar zor olur derler. Eğer olurda ağlarsam bunu gören en azından Salim olsun diye düşünmüştüm. O ağladığımı görmemeye çalışır, görse bile unuturdu nasılsa.
“Peki ya Gülbahar?” dedi Salim düşünceli bir şekilde. Gülbahar... Adını duymak bile kalbimin deli gibi çarpmasına sebep olurken nasıl o gök mavisi gözlerinin içine bakıp da ‘Ben ölüme gidiyorum. Ya sök at beni yüreğinden ya da her sabah bekle gelişimi.’ derdim? Bunu kendim bile yapamazken, ondan yapmasını nasıl isterdim? Ne onu unutmaya gücüm yeterdi ne de onsuzluğa tahammül etmeye. Bu kadar zayıf ve güçsüzken yüreğim, nasıl ondan ayrı kalabilirdim? Daha fazla dayanamayıp gözlerimden süzülen yaşları elimin tersi ile sildim.

“Hakkını helal et kardeşim.” deyip hızlı adımlarla Grand Cour’ dan dan çıkıp Mekteb-i Sultani ’de ki ilk günümde Salim’i gördüğüm yer olan girişteki avluya girdim. Salim o zamanlar da inatçı boyun eğmeyen birisiydi. Mektebin henüz ilk günü kendinden üst sınıftaki bir çocukla kavga ederken görmüştüm onu. Ardından aynı sınıfa düşünce tanışıp kısa sürede kaynaşmıştık. Ve şimdi ben onu ve sevdiğim herkesi geride bırakıp gidiyordum. Belki de hiç geri dönmemek üzere...

Mektebin büyük giriş kapısından çıktığımda; bu binada, bu bahçede, bu sokaklarda geçen onlarca birbirinden değerli anıyı da yanıma almıştım. Tamburcu Ahmet Ağa’nın tamburunu çalışı, piquet denilen tek ayaküstünde durma cezası aldığımızda yaptığımız sohbetler, her ne kadar sessiz kendi halinde biri olduğundan pek bir muhabbetimiz olmasa da hademe Xenophan, yemekhanedeki o sert ve katı duruşu ile Sürveyan Mösyö Laurent, henüz birinci sınıf iken Fransızca dersimize gelen şişman, gözlüklü ve belki de bu mektepteki en babacan hoca olan Mösyö Salem… Meğer bir zamanlar mektebi bir hapishane gibi tasavvur etmeme sebep olan bu muazzam parmaklıklarla donatılmış büyük kapının ardında ne çok güzel hatıram varmış. Hepsi ben yaşadığım müddetçe zihnimde var olmaya devam edecekti. Zaten bizi insan yapan anılarımız ve duygularımız değil mi? Özellikle savaşın ve ölümün ciğerlerimize işlediği şu günlerde kendimize insan olmanın ne demek olduğunu sıkça hatırlatmamız gerekiyordu. Aksi halde zevk için kan döken bir hayvandan ne farkımız kalır?

>> Yolcu #2
>> Yolcu #3
>> Yolcu #4
>> Yolcu #5 (Final)


Sort:  

O resim gözlerimi doldurmaya yetti :( Burdaysak o çocukların sayesinde burdayız.

Güzel bir yazı, Steemit'te paylaştığınız için teşekkürler.

paylaşım ve bilgilendirme güzel olmuş @monomyth

Elinize, kaleminize sağlık. Çok güzel bir paylaşım olmuş.

Teşekkür ederim :)


Great content!
Thanks for sharing!@monomyth

click here!This post received a 3.5% upvote from @randowhale thanks to @readmore! For more information,

Congratulations @monomyth! You have completed some achievement on Steemit and have been rewarded with new badge(s) :

Award for the number of upvotes
Award for the number of comments

Click on any badge to view your own Board of Honor on SteemitBoard.
For more information about SteemitBoard, click here

If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word STOP

By upvoting this notification, you can help all Steemit users. Learn how here!

Peace, Abundance, and Liberty Network (PALnet) Discord Channel. It's a completely public and open space to all members of the Steemit community who voluntarily choose to be there.Congratulations! This post has been upvoted from the communal account, @minnowsupport, by monomyth from the Minnow Support Project. It's a witness project run by aggroed, ausbitbank, teamsteem, theprophet0, and someguy123. The goal is to help Steemit grow by supporting Minnows and creating a social network. Please find us in the

If you like what we're doing please upvote this comment so we can continue to build the community account that's supporting all members.