“Bu gezegen beni hasta ediyor” dedi Prof. Longtail. Melodia gezegeninin jöle kıvamındaki okyanusunun ortasında altı ayı aşkın bir süredir birlikteydik. İlk kez yakındığını duyuyordum. “Kimse burada bu kadar uzun süre kalmıyor” diye cevap verdim. “Buraya gelmenin hayalini kuran milyonlarca insan var” dedi Prof. Serrano. Sesinde öyle hoş bir ahenk vardı ki kendisine her an ilan-ı aşk edebilirdim. O güne dek böyle bir girişimde bulunmayışımın nedeni Prof. Serrano’nun benden yaklaşık yirmi yaş büyük olmasıydı, ayrıca her halinden Prof. Longtail’den hoşlandığı anlaşılıyordu. Müzmin bir bekâr olan Prof. Longtail’i anlamak mümkün değildi, sinema yıldızı olmak yerine kendisini jeoloji bilimine adamış Afrodit gibi kadını görmezden gelmek nasıl bir aymazlıktı. Bir türlü sevemediğim bu yaşlı, tuhaf gezegende görevimiz okyanusun tabanına yayılmış aminoasit temelli devasa ağı incelemekti. Orko olarak anılan olan bu ağ işine âşık bir deniz biyoloğu olan Prof. Longtail’i çok uğraştırmıştı. Biz dünyadan Orko’yu incelemek için gönderilen üçüncü ekiptik ve Orko biyolojinin, okyanus biliminin ve jeolojinin kalıplarına sığmıyordu. Eski binaların cephesini kaplayan sarmaşıklar gibi tüm okyanus tabanını sarmış olan Orko Prof. Longtail’e göre canlıydı. Melodia’da daha önce görev yapmış olan deniz biyologları ise aksini iddia etmişlerdi. Orko canlı ise neyle beslenip hangi atığı üretiyordu, neden hiç büyümüyor ve içinde sıvı akışı gerçekleşmiyordu. Yapılan ölçümlere göre Orko’nun yaşı bir buçuk milyar dünya yılı kadardı. Hangi canlı bu kadar yaşayabilirdi? İncelenen yapı en iyi ihtimalle bir zamanlar canlı olan bir bitkinin taşlaşmış fosiliydi. Orko’nun kökleri bazı bölgelerde gezegen yüzeyinin kilometrelerce altına iniyordu. Hangi bitkinin kökü o kadar derine inebilirdi? Prof. Longtail ne bize ne de meslektaşlarına neden Orko’nun canlı olduğunu düşündüğünü açıklamamıştı. Belli ki ispatlamak istediği bir hipotezi vardı ve yapacağı keşfin onurunu kimselerle paylaşmak istemiyordu.
Orko üzerinde günlük incelemelerimizi yapmak üzere, kocaman bir su damlasına benzeyen dalış aracımızdaki yerlerimizi aldık. Melodia yüzeyinin %54’ünü kaplayan okyanus Dünya’nın toplam yüzölçümünden daha geniş bir alana yayılmış durumdaydı. Neyse ki Melodia dünyaya kıyasla oldukça düz bir gezegendi, bu nedenle okyanusun derinliği gezegenin hiçbir noktasında 600 metreyi aşmıyordu. Dalış aracımızın tüm yüzeyi bir tür saydam plastikten üretilmişti, bu sayede incelemelerimiz sırasında geniş bir bakış açısına sahip oluyorduk. Dalış aracımızın tepesine karbon nano tüplerden örülmüş bir halat takıldı ve geminin vinci ile suya indirildik. Jölemsi okyanus suyunun içindeki kabarcıkların görüntüsü bende başka bir aleme geçiş yapmışım gibi bir duygu uyandırıyordu. Prof. Longtail ve Prof. Serrena aracımız okyanusa dalar dalmaz önlerindeki sanal klavyeleri kullanarak notlar almaya başladılar. Benim işim verilerin toplanmasından sonra başlıyordu, cihazlarımızın ölçtükleri verileri birkaç dakika içinde analiz ediyor, onlar cihazlara yeni parametreler girene kadar çevreyi izleyip hayallere dalıyordum. Dalış aracımızın yanından kabarcıkları patlatıp yerlerini değiştiren bir Gladius sürüsü geçti. Gladius kılıç balığını andıran ince uzun bir balıktı, okyanusta jet hızıyla gezmesi ve şarja ihtiyacı varmış gibi düzenli aralıklarla kılıcını Orko’ya saplayıp beklemesi ile tanınıyordu. Dünyadan daha büyük ve eski bir gezegen olmasına rağmen Melodia’daki canlı türü sayısı iki elin parmaklarını geçmiyordu. Bu kadar az sayıda canlı türünün nasıl sürdürülebilir bir ekosistem oluşturduğu çözülebilmiş değildi. Aracımızın altında Orko bütün ihtişamıyla belirdiği sırada Prof. Longtail heyecanla ayağa fırladı. Ağın üzerinde dört-beş noktada birden parıltılar belirdi. Birkaç saniye sonra aracımız güçlü bir biçimde sarsıldı. Aracın sarsılması nedeniyle dengesini güçlükle sağlayan Prof. Longtail “Biliyordum” diye haykırdı. Prof. Serrena “Deprem oldu galiba” dedi. Prof. Longtail telaş içinde “Hemen yukarıya çıkmalıyız” dedi. Dönüp dikkatle altımızda artık iyice belirgin hale gelmiş olan Orko’ya baktım. Okyanusun dibinde devasa bir hayalet gibi sonsuzluğa doğru uzanıyordu, depremin sarsıntısı geçer geçmez çöpçü balıkları yeniden üzerine üşüşmüş, küf bağlamış gibi görünen siyah örgülerin üzerindeki atıkları temizlemeye girişmişlerdi, her şey yeniden normale dönmüş gibi görünüyordu.
Gemiye döndükten sonra Prof. Longtail bizlere herhangi bir açıklama yapma gereği duymadan kamarasına çekildi. Durumun aciliyeti nedeniyle hiçbir koşul altında rahatsız edilmemesi gerekiyormuş. Yemekten sonra Prof. Serrera’nın yanına gittim ve ona aşağıda ne olduğunu sordum. Orko üzerinde böylesi bir aktivite ilk kez görülüyormuş. Yüzlerce noktada aynı anda elektrik aktivitesi gözlemlenmesi deprem öncesindeki sismik hareketlere bağlı olabilirmiş. Ama olmayabilirmiş de. Melodia söz konusu olduğunda hiçbir şeyden emin olunamıyordu. Prof. Serrera ile konuşmak beni mutlu ediyordu, Melodia’da daha önce deprem olup olmadığını sordum. Az önce yaşadığımız Melodia’da belirlenen en şiddetli deprem değilmiş, olayın önemi Orko üzerindeki elektrik aktivitesinden kaynaklanıyormuş. Prof. Serrera Melodia için çok üzüldüğünü söyledi. Muhabbeti uzatmak için yakaladığım bu altın fırsatı değerlendirmek üzere üzüntüsünün sebebini sordum. Melodia’dan ilk örnekleri dünyaya götüren şirket bunların birer seçkinlik göstergesi olarak algılanmasını sağlayan başarılı bir pazarlama stratejisi izlemiş. Uzak bir gezegenden gelen bu yepyeni nesneler bilim camiasının yanı sıra elbette yüksek sosyetenin de ilgisini çekmiş. Özellikle Tokoya ağaçlarının ahşabı çok sayıdaki doğal rengi ve inanılmaz çeşitlilikteki dokusu nedeniyle büyük talep görüyormuş. Tokoya ağacının doku örnekleri, kendilerini farklı boyutlarda tekrar eden fraktal biçimleriyle gözümde canlandı. Gezegenin farklı noktalarında açılan ocaklardan çıkarılan özgün desenli mermer ve çeşitli renklerdeki değerli taşlar da önemliydi elbette ama ticaretin odak noktasını bu ağaçlar oluşturuyordu. Hevesini kırmamak için anlattıklarını ilk kez duyuyormuş gibi yapıyordum. Bilimsel görevimin yanında dünyadaki güç dengelerini etkilemeye başlayan Melodia ticaretini incelemek gibi gizli bir ajandam olduğunu Prof. Serrera bilmiyordu. Ticaret Bakanı Melodia seyahatim için Türkiye’den ayrılmadan önce beni makamında kabul ederek bu konuda bizzat ricacı olmuştu. Melodia’daki bilimsel çalışmalara ortak olabildiğimize göre, Türkiye olarak pekâlâ bu gezegenden getirilen malların ticaretinde de rol oynayabilirdik. Özel bir üniversitede çalışan bir akademisyen olarak devletle organik bir bağım olmasa da sayın bakanın ricasına kayıtsız kalamamıştım. Bilimsel misyonumu aksatmamak kaydıyla elimden geleni yapacağım konusunda kendisine söz vermiştim. Prof. Serrera olaya çevreyi koruma perspektifinden bakıyor, gezegenin doğal kaynaklarının pervasızca yağmalanmasından rahatsızlık duyuyordu. 10 yıl kadar önce roket teknolojisinde gerçekleştirilen yeni bir devrim uzayda yük taşıma maliyetini radikal bir biçimde düşürünce Melodia’dan ithal edilen malzemenin miktarı hızla artmıştı. Gezegene inerken Melodia’nın Tokoya ormanlarında yaratılan tahribatı gözlerimizle görmüş ve gerçekleştirilen operasyonun büyüklüğü karşısında dehşete kapılmıştık. Prof. Serrera’dan farklı olarak ben olayın ekonomik tarafına odaklanıyordum. Fizik kurallarının elektronik devreleri daha fazla küçültmeye imkân vermemesi nedeniyle bilgisayar teknolojisindeki gelişim neredeyse durma noktasına gelmiş, bu sektör üzerinden rekabet avantajı sağlamak çok zorlaşmıştı. Melodia’nın doğal kaynaklarını korumaya yönelik düzenlemeler ticaretin yarattığı olağanüstü rant nedeniyle sürekli gevşetiliyordu. Ne de olsa Melodia uzaktaydı, gezegenin tektonik özelliklerinden kaynaklanan doğal müziğini canlı olarak dinlemek çok az insana nasip olmuştu. Gezegene ismini veren bu müziğin güzelliğini takdir etmek her insanın harcı değildi. Prof. Serrera son yıllarda bu müzikte meydana gelen bozulmaları gezegende açılan maden ocaklarına ve Tokoya ağaçlarının kesilmesine bağlıyordu.
Ertesi gün akşam saatlerinde Prof. Longtail kamarasından çıktı. Yüzü yorgunluktan sararmıştı, ayakta zor duruyor gibiydi. Aynı zamanda bir uzay aracı olan araştırma gemimizin güvertesinde bir masanın çevresine oturduk. “Orko çok yavaş çalışıyor. Canlı olduğu bugüne dek bu nedenle anlaşılamadı. Tüm ekosistem birbirine bağlı ve Orko gezegenin beyni durumunda” dedi bir solukta. “Tokoya ağaçlarının kökleri bu nedenle o kadar derinlere uzanıyor ve Gladius balıkları bu nedenle kılıçlarını sistematik olarak Orko’ya batırıyorlar. Yer altında karayla denizi birbirine bağlayan görünmez bir ağ daha var. Tektonik hareketleri ve gezegenin müziğini bu ağ belirliyor” dedi Prof. Serrera. “Bütün bunların şimdiye kadar anlaşılamamış olması çok ilginç” dedim. “Gerçeklerin keşfedildikten sonra insanlara doğal gelmek gibi bir özelliği vardır. Kesilen Tokoya ağaçları, madenler ve mermer ocakları gezegenin canını çok yakıyor olmalı” dedi Prof. Serrera hüzünlü bir sesle. Prof. Serrera bilim insanlarına has bir saflıkla elde ettiğimiz bilgileri kamuoyuyla paylaştıktan sonra gezegenin yağmalanmasına derhal son verileceğine inanıyordu. Prof. Longtail’le kafa kafaya vererek durumu özlü bir biçimde anlatan bir bildiri hazırlamaya giriştiler. Uykusuz geçen bir gecenin ardından bildirimizi dünyaya ve Melodia’da faaliyet gösteren ticaret loncasına ilettik.
Bildirimiz dünyada büyük bir heyecan yaratmış olmakla birlikte Melodia üzerindeki ticari faaliyetler aynen devam etti. Tokoya ağaçlarının canlı olduğu zaten biliniyormuş, kesim zaten kontrollü yapılıyormuş ve kesilen ağaçların yerine yenileri dikiliyormuş, ağaç kesmenin bir tabu haline getirilmesine gerek yokmuş. Elbette bu yeni bilgi eşliğinde Melodia’ya ilişkin çevre koruma mevzuatı gözden geçirilip revize edilecekmiş ancak onbinlerce insana istihdam sağlayan bir sektöre yönelik kararın ince eleyip sık dokuyarak alınması şartmış. Öncelikle bağımsız başka bilim insanlarının elde edilen sonucu teyit etmesi uygun olacakmış. Bilimsel ve idari süreçler işletildikten sonra gerekenin yapılacağından hiç kimsenin kuşkusu olmaması gerekiyormuş.
İzleyen birkaç günü Prof. Longtail’in buluşu doğrultusunda yeni sorular sorarak ve bu soruların yanıtlarını araştırarak geçirdik. Bu çalışmalarımız sırasında ben Prof. Serrera’ya kur yaparken, Prof. Serrera Prof. Longtail’in gözüne girmeye çalışıyordu. Prof. Longtail bütün bu insani çabaların farkında değildi, sadece işiyle meşgul görünüyordu. Prof. Serrera’nın sismik titreşimleri tespit eden cihazlarının çıldırdığını ilk fark eden de o oldu. Cihazların bozulup bozulmadığını anlamaya çalışırken gemimize çarpan dev bir dalga nedeniyle havalanarak okyanusa düştüm. Galiba büyük bir deprem olmuştu. Okyanus ısısının sıfıra yakın olmasından daha büyük dert suyunun zehirli olmasıydı. Günlerdir çarşaf gibi olan okyanusun yüzeyinde kocaman dalgalar oluşmuştu. Dalgalar yüzünden gemiyi zor görüyordum, yukarıdakilerin de beni görmekte zorlandığını tahmin ediyordum. Azgın dalgaların arasından gemiden birinin suya atladığını ve bana doğru yüzmekte olduğunu gördüm. Prof. Serrera’nın yüzerek bana doğru geldiğini gördüğümde minnet duygusuyla sarsıldım ve gözlerim yaşardı. Prof. Serrera’yı yukarıdan takip ettiklerinden, ikimizin bulunduğu bölgeye bir can simidi attılar. Bacaklarımızı birbirine dolayarak can simidine sarıldık ve bizi kaşla göz arsasında yukarıya çektiler. Geminin güvertesine ayak basar basmaz yeniden suya düşmemek için içeriye girdik. Kurtulduğuma ve Prof. Serrera’nın benim için hayatını tehlikeye atmış olmasına çok sevinmiştim. Prof. Serrera’nın bu hareketinin ne anlama geldiğini düşünmeye fırsat bulamadan gemimiz alabora oldu ve okyanusun jölemsi suyunun içine gömüldü. İçinde bulunduğumuz geniş salona su dolmaya başlamıştı, ne yapacağımızı bilemez haldeydik, geminin kendisini yeniden suyun yüzeyine çıkaracak bir düzeneği bulunmuyordu. Prof. Longtail “Görevimi yapmış olmanın huzuruyla öleceğim” dedi. O anda görev umurumda değildi ve ölmeye hiç niyetim yoktu, kurtulmanın bir yolu olmalıydı. Önce salonun kapısını açmaya çalıştım ama basınç nedeniyle yerinden oynamıyordu bile. Elime geçirdiğim sandalyeyle bir pencereyi kırmaya çalışırken geminin titremeye başladığını hissettim. Ardından gemi suyun yüzeyine doğru yükselmeye başladı. Çok geçmeden yeniden suyun yüzeyine çıktık, Prof. Serrera “Gladius’lara teşekkür borçluyuz” dedi. Geminin mürettebatı hiç vakit kaybetmeden itici motorları çalıştı ve yeni bir dalga tarafından alabora edilmeden önce suyun yüzeyinden yukarıya doğru yükseldik. Aşağıda yüzlerce Gladius bize veda etmek istermiş gibi sivri kılıçlarını suyun üzerinde sağa sola sallıyordu. Dönüp Prof. Serrera’ya baktım. Sinema yıldızları kadar güzel değildi, hatta güzel olup olmadığı bile tartışılırdı, onu benim için cazip kılan galiba yüreğinde taşıdığı merhametti. Uzaklarda daha önce varlıklarından haberdar olmadığımız volkanlar patlamaya başlamıştı. Melodia üzerinde tam bir kıyamet yaşanıyordu. Prof. Longtail “Orko kendi evlatlarına zarar verme pahasına Melodia’yı koruma kararı almış” dedi. O kıyamet gününde Orko’nun gazabından sadece bizim ekip kurtulabildi. Ölen ticaret loncası çalışanlarına üzülmüş olsak da Gladius’ları göndererek gemimizi kurtardığı için Orko’ya minnettardık. O günden bu yana hiç kimse Melodia’ya ayak basmaya cesaret edemedi.
tek cümle ile ifade etmek gerekirse, melodia diye bir yerin varlığına inandım:) teşekkürler etkileyici bir öyküydü gerçekten. @muratkbesiroglu
Yazdıktan sonra ben de inandım 😃 Teşekkür ederim.
Ben de @steemitci arkadaşa katılıyorum. Melodia canlandı gözüme. Orko’nun fedakarlığı harikaydı
Teşekkürler. Keşke doğa kendisini koruyabilse☺
Bir de dünya ekosisteminde her şeyin birbirine bağlı olduğunu anlasak!
Bu arada ben The Abyss'i atlamışım, geçenlerde
@vincentnijman sayesinde izledim. İzlemediyseniz ben de size tavsiye etmiş olayım.
The Abyss'i izlemiştim. Siz söyleyince hatırladım.
İçeriğiniz coogger projesi tarafından seçilmiş olup 13 hesap
tarafından upvote atılmıştır içeriğinize upvote atan cooggerup botu hakkında ve
bu oluşum hakkında detaylı bilgileri aşağıdaki adrese tıklayarak öğrenebilirsiniz.
https://steemit.com/coogger/@coogger/cooggerup-nedir-ve-discord-kanalimiz
Bizimle discord üzerinden iletişime geçebilirsiniz.
Discord : https://discord.gg/QC5B3GX
coogger etiketini kullanıp bizleri desteklediğiniz için teşekkürler.
Teşekkürler
bir filmin içindeymişim hissine kapıldım hüzünlü ve güzel bir öyküydü, teşekkürler:)
Beğendiginize sevindim:)
Teşekkürler