Artık kısa cümleler kuruyorum. Eskiden gazetelerde okumak için çok uzun makaleler tercih edilirdi. Çünkü insanlar bilgiye açtı. Bazen koca bir sayfaya bir makale sığardı. Babam her gün aldığı gazetelerin noktasına, virgülüne kadar okurdu. O dönem okumak, deyimi yerindeyse kitapları yalayıp yutmak topluma faydalı olmakla eş değerdi. Çok uç bir örnek olacak belki ama babam bana “gerçek vatanseverlik nedir?” diye sorunca 'bön bön bakardım.' Daha sonra cevabı kendi verirdi, “okumaktır” derdi.
Kimseye nasihat vermek istemiyorum. Sadece çok hızlı bir değişim geçirdiğimizi ve bir birine çok yakın genç jenerasyon arasında bile büyük farklar ve boşluklar oluştuğunu hissediyorum. 'Bugünlerde okumuyoruz' gevezeliği yapmak istemiyorum. Aslında okuyoruz. Ancak çok fazla gereksiz bilgi seline maruz kalıyoruz. Sosyal mecralarda fotoğraf altı yazılarıyla arkadaşımızın karpuz sululuğundaki geyiğini okuyoruz, bir başka yerde fenomen olmak isteyen canlılara denk geliyoruz, 7 saniyede en harika soytarılığı kim yapacak yarışması izliyoruz vs. Kısacası boş okuyoruz. Hemen tüketeceğimiz şeyler arıyoruz. Bir solukta 'yalayıp, yutayım' istiyoruz herşeyi! Adama sorarlar “sen Matrix misin?” diye! Çipi tak, hüloğğğ..!
Velhasılı bende “ziyaretin kısası makbuldur” atasözünden yola çıkarak, kısa kısa gündemle alakalı dikkatimi çeken başlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak biliyorsunuz ki “ziyaretin kısa olanı değil 'kısas' olanı yani 'karşılıklı' olanı makbuldür orjinalidir. Yani biz hem kısa hem de karşılıklı, yani interaktif olanı makbuldür diyelim. Öyle her alana da kolumu uzatmak istemiyorum. Televizyon, sinema, sanat gibi herkesin duyar kastığı ama hobilerinin ötesine geçemeyen sanat alanlarıyla ilgili yazmak istiyorum. Fikirlerinizi yorum kısmında benimle paylaşırsanız sevinirim. Hatta gözümden kaçmış konu başlıklarını, fikirlerinizi günümüz deyimiyle bana paslarsanız, interaktivitenin dibine vururuz! İlk olarak dublajlı filmlere çakıyorum, ardından haftasonu televizyon yayınları vardı, şimdilerde kalmadı o yayınlar diyoruz. Ve o zamanlara duyduğum özlemi dile getirmek istiyorum. Bu şekilde de TRT'nin Ankara radyosunun anonsları gibi oldu.
'Az sonra san'at güneşimiz Zeki Müren...'
Nayır, nolamaz!
Dünyanın en iyi filmini tonlarca para dökerek, bilmem kaç kez gösterim hakkını satın alıp, ekranlarınızda yayınlasanız bile, film dublajlı olunca tadı – tuzu kalmıyor! Lafı çok uzatmadan ‘The Hobbit: Beklenmedik Yolculuk’ filminin geçenlerde reklamına rastladım. “Televizyonlarda ilk kez” ibaresiyle bangır bangır bağırıyorlardı. Çünkü çuvalla para dökmüşlerdir!
Kısa bir dipnot daha ekleyelim, “The Hobbit” serisi “Lord of the Rings” ile beraber, alt metniyle, çekim teknikleri ve animasyonlarıyla bir yönetmenlik dehasıdır. Filmin orjinali üç boyutlu ve İngilizcedir! Şimdi gelelim meselenin özüne! Açıkcası ben televizyonda sinema filmi izlemiyorum. Neden mi? Çünkü yabancı yapımların hepsi Türkçe dublajlı yayınlanıyor. Dublaj nedir arkadaş! Teknoloji çağında yaşıyoruz. Cam bir odada, karşınızda bir televizyon ekranı ve ekrandaki oyuncunun dudak hareketlerini tutturup, konuşmaya çalışıyorsunuz! İşte buna dublaj diyorlar! Artık bütün diziler, filmler sesli çekiliyor. Dublaj geleneği çok eskilerde – nayır, nolamaz müjgan’lı yıllarda – kaldı. Bir kere ruh yok, heyecan yok… Yeni nesil gençler, filmleri altyazı ile izliyor. Velhasılı böylesi büyük prodüksiyonlu filmleri izleyecekseniz sinemada izlemenizi tavsiye ederim. Yoksa filmi ‘Peter Jackson’ değil de ‘Yılmaz Atadeniz’ çekmiş sanırsın!
Hey gidi hafta sonları…
Karasal yayın yapan ana kanalların haftasonu sabahları erken kalkan izleyicilere yönelik yayın akışında neredeyse hiçbir planı yok! Kanallar sabahın erken saatlerinde genellikle geçmişte yayınladıkları, tedavülden kalkmış projeleri temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp tekrar ekrana getiriyorlar. Çünkü reytinge çok da katkısı olmayan zaman dilimi içine girdiği için bu saatler, genellikle yayın akışını doldurma düşüncesiyle eski programları yayınlıyorlar! Oysaki 80’li yıllarda çocukluğunu yaşayan bir jenerasyon için hafta sonu demek ailece kahvaltı sofrasına oturup saatlerce ‘Tom ve Jerry’, ‘Edi ile Büdü’, ‘Susam Sokağı’, ‘Heidi’ vs. izlemek demekti. Güzel, neşeli, tebessümle yad ettiğimiz o güzel günler birer hatıra olarak tadı hâlâ damaklarımızda.
Resimler:
https://hasanyilmaz.net/okumak-yazmak-ve-yasamak-uzerine-arthur-schopenhauer/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Susam_Soka%C4%9F%C4%B1
meep