321 yıl kilise,481 yıl da cami olarak hizmet gören Ayasofya, gerçekten çok etkin bir yapıdır.İçeri girildiğinde insan ister istemez yüzyılların ağırlığını hissediyor.Bu dev yapı büyüklük yönünden dünyanın dördüncü,kubbe yüksekliği yönündense beşinci sırasındadır diye okumuştum bir yerde.
Yüzyıllarca Hıristiyan Ortodoks Kilisesi’nin yönetim merkezi olan Ayasofya’ya Osmanlılar da çok önem vermişlerdir.Bu önem onun maddi ve manevi varlığını büyütmüştür.Çeşitli öyküler,mitler,inançlar üst üste yığılmıştır.
Gerçi, dünyanın birçok yerindeki ünlü ibadethanelerin kendilerine göre mitleri vardır.Yapım zamanlarının eskiliğine göre çeşitli garip inançların hedefi olmuşlardır. Fakat Ayasofya’nın bu alandaki ünü çok fazladır.
Maketini arılar yaptı
Ayasofya birçok kez yapıldı ve yıkıldı.En son yıkılışı da Bizans tarihinde geçen Nika isyanı sırasında oldu.M.S. 532 yılındaki bu isyan sırasında Ayasofya tamamen yandı.
Bizans İmparatoru Justinyanus kiliseyi yeniden yaptırmaya karar verdi.Yapacak mimarı bir türlü bulamadı.O günlerde çok ilginç bir olay oldu.Dini ayin sırasında elindeki kutsal ekmekçiği bir arı kapıp kaçtı.İmparator arının saklandığı peteği bulup getirene ödüller vaat etti.Sonunda birisi bulup getirdi.Hayretle gördüler ki petek mabet maketi şeklindeydi.Mabedin mihrap yerinde de kutsal ekmek duruyordu.
Beyazlı delikanlının getirdiği altın
Sonra yapım başladı.Sıra kubbeye geldiğinde para bitmişti ve durmak zorunda kaldılar.İşte tam bu sırada ,beyazlar giymiş bir delikanlı ortaya çıktı.Beraberinde çuvallarla yüklü katırlar da getirmişti.Delikanlıyı,İmparator Justinyanus’un huzuruna çıkardılar.İmparator çuvalların içindeki altını görünce şaşkınlığını gizleyemedi.
Justinyanus buna çok sevindi.Olayı yakınlarına anlattı fakat tılsım bozuldu ve Beyazlı delikanlı bir daha görülmedi....
Mimar kaçıyor
Duvarlar kubbe seviyesine gelince bu defa mimarbaşı ortadan yok oldu.Roma’ya kaçtığını öğrendiler.7 yıl sonra mimar, Roma’daki işini de yarım bırakıp tekrar İstanbul’a döndü.
İmparator,mimarbaşını görünce çok kızdı fakat mibarbaşı ona şöyle dedi “ Bu koca yapının temellerinin çok sağlam olması gerekir, eğer kalsaydım acele ettirecektiniz ve yapının sağlamlığı tehlikeye düşecekti.”
Ayasofya’nın yapımı , 40 yıl sürdü.Büyük kubbenin üzerine altın bir haç takıldı.Bu haç o zamanlar öyle parlaktı ki güneş vurunca ışığı Alemdağ’dan hatta Istranca Dağları’ndan dahi görülüyordu diye rivayet edilir.
Yılanlar imparatoriçenin cesedini yedi
Justinyanus’un karısı İmparatoriçe Thedora güzelliğinden başka bir şey düşünmeyen çok günahkar bir kadındı.Ölünce yılanların kendisini yiyeceklerinden korkuyordu.Bu nedenle kurşun lahit yaptırdı ve kilisenin büyük kapısının üzerine gömülmeyi emretti.Ancak efsaneye göre iki yılan,lahitte delikler açarak içeri girdiler ve cesedi yediler.Şimdi Ayasofya’nın giriş kapısı üzerinde görülen delikler yılanların açtığı delikler olarak kabul edilir.
Terleyen direk
Ayasofya’nın kıble tarafındaki kapılarından soldan sayılınca sonuncusunun iç tarafında bir mermer sütun var.Bu sütunun en büyük özelliği yaz kış nemli olması.Bu yüzden bu sütuna “terleyen direk” deniyor.Sütunun zemininden başlayarak bir buçuk metrelik bir kısmı bakır plakalarla kaplı.
İnanca göre sürekli baş ağrısı çekenleri,sindirim sistemi hastalıkları olanları ve sıtmaya tutulanları bu direk tedavi ediyor.Önce iki rekat namaz kılınıyor,sonra hasta avuçlarını önce bakır plakalara sonra da yüzüne sürüyor.Bu hareket üç kez tekrarlanınca hastalıklar yok oluyor....
Ayrıca elleri çok terleyen kimselerin de,direğin üzerinde bulunan deliğe parmaklarını soktukları ve artık ellerinin terlemediği birçok defalar görülmüş.
İnanca göre, Ayasofya’nın büyük bir kubbesi bir depremde yıkılınca 300 rahip Mekke’ye gitmişler ve orada zemzem suyundan almışlar,bunu Mekke toprağıyla karıştırıp bu sütunun altına harç olarak koymuşlar.Sütunun terlemesinin nedeninin bu olduğunu düşünüyorlar.
Bir başka inanca göre de Hızır Peygamber,parmağını Ayasofya’daki deliğe sokmuş ve binayı Mekke’ye yöneltmiş yani kıbleye çevirmiş.
Terleyen direğin ya da diğer ismiyle ağlayan direğin öyküsü,görüldüğü kadarıyla Osmanlı döneminde ortaya çıkmış.İslam inançlarıyla beslenmiş.
Sütunun yapısının gözenekli olduğu ve kılcal damarlar yoluyla temeldeki suyu emdiği ve bu yüzden terlediği en geçerli bilimsel açıklamalardan biri. Ama acaba neden sadece bu direği gözenekli taştan yapmışlar?Bu soru cevapsız kalıyor...
“Tabuta dokunursanız,Ayasofya yıkılır”
Ayasofya’nın orta kıble kapısı üzerinde bir tabut var.Sarı pirinçten yapılmış bu tabutta Kraliçe Sofya yatıyor.Yalnız bir tehlike var, “bu tabuta sakın dokunmayın” deniyor çünkü tabuta el sürülürse büyük bir gürültü başlıyor ve tüm bina sallanmaya başlıyormuş.
Kubbenin dört bir tarafında birer melek resmi var.Bunlar Cebrail,Mikail,İsrafil ve Azrail’dir.Bu melekler kanatlarını açmış bir biçimde çizilmişlerdir.İnanca göre Azrail,İmparatorların ölümlerini,Mikail düşman saldırılarını , Cebrail ve İsrafil ise olacak olayları haber veriyor.
İnananlar, tabut ile bu melekler arasında bir ilişki kuruyorlar.Tabutun koruyuculuğunu da üstlenen melekler,ona dokunulmasına izin vermiyorlarmış.
Esrarengiz kapılar
Ayasofya’nın güney tarafında ufak ve dar bir koridorun ucunda örülmüş bir kapı var.Buna “açılmaz kapı” deniyor.Anlatılanlara göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girdiğinde Rum Ortodoks Patriği yanındakilerle bu kapının önünde dua ediyormuş.
Osmanlı ordusu kiliseye girince ;patrik bu kapıdan kaçıp kaybolmuş ve kapı bir daha açılmamış.Her paskalyada bu kapının önünde kırmızı yumurta kabukları ortaya çıkarmış...
Bir de “Kapanmaz Kapı” miti var.Fetih günü , Fatih’in ordusundan biri bu kapıya öyle bir vurmuş ki kapı yere gömülmüş ve bir daha asla açılmamış.
Pençe nişanı
Binanın güneydoğusundaki kubbeyi tutan fil ayağının bir yüzünde 6 metre yükseklikte ele benzeyen bir iz var.Kuşaktan kuşağa anlatılanlara göre , fetih günü , Fatih Sultan Mehmet’in atı ürkmüş,Sultan eliyle bu kemere tutunmuş.Atı ise sütunun kaidesini zedelemiş.Buraya kadar bir şey yok.Ama pençe izinin yerden 6 metre yükseklikte olduğu ve bu yüksekliğe hiçbir atın erişemeyeceğini düşünürsek olayın esrarı bir anda ortaya çıkıyor.
Ayasofya’nın mucizelerinin sonu gelmiyor.
Büyük kıble kapısının kanatlarının Nuh’un gemisinin tahtalarından yapıldığı bir diğer inanç.Eskiden deniz seferine çıkılmadan yolcular bu kapıya gelir,dua eder ve Hz. Nuh’tan yardım dilerlermiş.
Ayasofya’nın hikayesi bundan ibaret değil.Birçok kez yıkılıp sonra yeniden yapılan bu güzel yapının tarihi,insanoğlunun dünyadaki serüveninin küçük bir parçası sanki....
Not: benim lisedeki ödev konum olan Ayasofya hakkındaki araştırmalarım sonucunda elde edilmiş ve tam puan almamı sağlamış yazımı sizinle paylaştm.Okuduğunuz için sabrınıza sağlık :)
Kaynak : “Bilinmeyen” adlı derginin 6. Sayısı
En son duyduğum bir esrarengiz olay ise Ayasofya’nın yıkılması için her akşam temeline doğru su pompalandığı.Umarım doğru değildir....
Güzel paylaşımlarınızın listeye girmesi isim etiketi yazarken trlist değil trliste şeklinde yazalım. Resimler size aitse kaynak belirtmeye gerek yok değile altına kaynağa link veriniz.
Tavsiyelerim bu kadardır.
Bilgilendirici içerik olmuş. Tebrikler...
Aaa çok teşekkürler ilk fotoğraf hariç diğerleri benim fotoğraflarım yalnız metin bir dergiden derleme çok teşekkürler 🤗
Bu tür yazilar hep ilgimi cekmistir devamini gormek isteriz. Basarilar
Hi! I am a robot. I just upvoted you! I found similar content that readers might be interested in:
https://insanveevren.wordpress.com/2011/05/01/gizemleri-ve-efsaneleriyle-ayasofya/
Ozge, bilgilendirici gezi yazilarin ve fotograflarin muhtesem. Bizim sitede yazar olmak ister misin?
Teşekkür ederim fakat siteniz ve istediğiniz içerik hakkında bilgi almak isterim :)