Dolar Neden Bu Kadar Yükseliyor? [Cointurk 31. Projesi] pasha17

in #tr6 years ago (edited)

images.jpeg

2017 yılının başından beri ülkenin siyasi ve ekonomi gündemini meşgul eden Türkiye’deki döviz kuru dalgalanmasının nedeni halk tarafından merak edilmektedir. Bununla ilgili çeşitli teoriler, ekonomistler ve yazarlar tarafından üretilmiştir. Teorisyenler; doların düşüp yükselmesinin nedenlerinin araştırılmasına olduğu kadar buna karşı alınması gereken önlemler üzerinde de yoğunlaşmıştır.

Dünyada uygulanmış ve şu anda uygulanmakta olan iki tip Döviz Kuru Sistemi vardır: Sabit Döviz Kuru ve Esnek Döviz Kuru Sistemleri. Sabit döviz kuru sistemi, basitçe, bir ülke parasının diğer ülke paralarına olan değerini sabitleyen bir sistemdir. Örnek vermek gerekirse 1$=3 TL olduğunu varsayaraksak, sabit döviz kuru sisteminde; dolar 3 Liranın üstünde ya da altında sabitlenebilir. Bu sabitleme işlemi Merkez Bankası tarafından yapılır. Burada ulusal paranın değer kaybetmesi(devalüasyon), ulusal paranın değer kazanması(revalüasyon) gibi iki tanımla karşı karşıya kalırız. Dünya üzerinde de Sabit Döviz Kuru Sistemini uygulayan ülke yok denecek kadar azdır. Biz de 2000’li yıllardan sonra Esnek Döviz Kuru Uygulaması sistemine geçtik. Esnek Döviz Kuru Sistemi, herhangi bir ulusal paranın değerinin, serbest piyasa koşullarında belirlendiği döviz kuru sistemidir. Sabit Sistemde olduğu gibi Merkez Bankası, döviz arz ve talebindeki dengesizliklere müdahale edemez.

Tam olarak bu noktada da son günlerde sıklıkla duyduğumuz Merkez Bankası faiz oranlarını arttırdı haberleri aklımıza gelir. Hatırlanacağı gibi 23 Mayıs 2018 tarihinde Merkez Bankası faiz oranı artırımına gitmiş ve dolar suni bir şekilde düşüş sağlamıştır. Peki Merkez Bankası’nın bu müdahalesinin teorik temeli nedir?

Dünyadaki tüm ülkelerde faiz oranlarını ülkelerin Merkez Bankası belirler. Türkiye’de de faiz oranlarını belirleme yetkisi Türkiye Merkez Bankası’ndadır. Türkiye Merkez Bankası yapısı itibariyle özerk bir yapıdadır. Bağımsız bir şekilde rezerv oranlarını, açık piyasa işlemlerini ve faiz oranlarını belirler. Yukarıda bahsettiğimiz 23 Mayıs 2018 faiz oranı artırımı kararından önce aynı gün 1$=4.92 TL ile kendi rekorunu kırmışken; bu karardan sonra 1$=4.42 TL seviyelerine kadar bir anda düşmüştür.

Para, hayatımızın kaçınılmaz varlığıdır. Ne kadar kaçmak isterseniz isteyin kaçamazsınız. Hemen hemen hepimizin ya bir mevduat hesabı vardır ya da kredi çekmişizdir. İkisine de olumsuz cevap veriyorsanız muhakkak çevrenizdeki birinden şahit olmuşsunuzdur. Netice itibariyle mevduat hesaplarının ve kredi çekimlerinin ortak noktası faizlerdir. Faiz oranı artırım kararları bu iki durumu da etkilemiştir. Örnek vermek gerekirse, faiz oranı artırımı kararı öncesi ING Bank’ın mevduat hesabı faiz oranı %14 iken, karar sonrası %15,5’lara ulaşmıştır.

Faiz oranı artırımı kararların ikinci ve dolar üzerindeki en önemli etkisi, yatırımcılara olan etkisidir. Burada temel nokta yabancı yatırımcılara pazar açabilmektir. Doların yükselme sebeplerinden biri, piyasalardaki dolar yetersizliğidir. Ülkede dolar talebi fazlalığı ve dolar arzı açığı olduğundan ülkeye dışarıdan dolar girişi sağlanması gerektiğinden faiz oranları artırılmış ve yabancı sermayenin iştahı kabarmıştır. Basit bir şekilde anlatmak gerekirse, ülkesindeki mevduat faiz oranlarından daha yüksek faiz oranları imkanı sunan Türkiye’ye yatırım yapmak kendileri için daha karlı olacaktır. Faiz oranı artırım kararıyla birlikte yabancı sermayeye adeta davetiye çıkarılmıştır.

Bu karar sonrası ülkeye ani giren sermaye girişi, doların düşmesine sebep olmuştur. Uzun vadede incelendiğinde faiz oranı artırımının ne kadar yararlı olduğu tartışma konusudur. Uzun vadede enflasyonu artıracaktır. Bunun nedeni para arzının artması ve buna bağlı olarak da enflasyonun artması olarak kabaca açıklanabilir. Faiz oranının, 23 Mayıs 2018 tarihinde %14 seviyesinden %17,5 seviyesine çıkarılmasını daha iyi anlayabilmemiz için, diğer ülkelerle kıyaslama yapmamız gerekir. Bundan önce yıl içerisinde faiz oranı artırımı yapan ülkelere bir göz atalım.

Arjantin, %40’a yükseltmiştir.
Malezya, faizi %3 seviyelerinden %3,5’a yükseltmiştir.
Romanya, faizleri 3 kez yükselterek faiz oranını %2,50’lara kadar getirdi.
Ukrayna, %16’lık faiz oranını %17’ye yükseltti.
Meksika yine faiz artırımı yapan ülkeler arasında yerini aldı.
Endonezya, yeni faiz oranını %4,75 olarak açıkladı.
Suudi Arabistan, faiz oranını %1,75’e yükseltti.
Hong Kong, faiz oranını yıl içerisinde %2’ye yükseltmiştir.

Görüldüğü gibi, faiz oranları konusunda Arjantin birinci sırayı çekiyor. Diğer ülkelerden Ukrayna(iç savaş ve ekonomik kriz etkisi görüldü) dışında diğer ülkelerin faiz oranları seviyesi ülkemize göre çok düşük seviyededir. Yine bu tablonun bize çıkardığı mesaj, faiz oranı artırımı yapan ülkelerin gelişmemiş ve ekonomisi bize göre zayıf olan ülkeler olduğu görülür. Gelişmemiş ülkelerde dahi faiz oranlaı bizim ülkemizdeki kadar yüksek değildir. Kaldı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta faiz oranlarının düşürülmesi gerektiğini söylese de bu var olan ekonomik durumda pek de mümkün görünmemektedir.

Merkez Bankası, zaman zaman dolar rezervini de bu süreçte eritmiş ancak bu da çok etkili olmamıştır. Bu dönemde Cumhurbaşkanı, halkı dolarlarını bozdurmaya davet etmiş, bu da suni bir çare olmuştur.

Peki doların bu düşüşü neden kalıcı olmadı? Dolar neden sürekli yükselmeye devam ediyor? Bunun çözümü nedir?

Doların yükselmesine istinaden Türkiye’de iki tip teori ortaya atılmıştır. Birincisi dış ülkelerin manipülasyonu olduğu ileri sürülmüş, doların yükselmesinin sebebi dış mihraklar olarak belirtilmiştir. Bir yandan Türk Lirasının Dünya üzerindeki ülkelerin %95’inin ulusal paraları karşısında değer kaybettiği göz önüne alındığında bu teori asılsız görünebilir. Ancak FED(Amerikan Merkez Bankası)’in faiz oranı artırımı kararı sonrası, yukarıda örnekler verilen ülkelerde de dolar değer kazanmış ve bu ülkeler faiz oranı artırımı kararına gitmiştir. Bu ülkelerin burada yine ekonomik olarak iyi durumda olmayışı göze çarpmakta ve Türkiye’de bu listede kendine yer almaktadır. Bu teoriye bir başka açısı da, kur savaşları üzerinden bakılabilir. Kur savaşları, ülkelerin kendi para birimlerini daha düşük seviyede tutarak daha fazla ihracat yapmaya çalışmaları sonucu ortaya çıkmıştır. Örnek vermek gerekirse Amerika Birleşik Devletleri, Çin’e ısrarla baskı uygulamış ve YUAN’ın(Çin Para Birimi) değerlenmesini istemiştir. Çin’in para birimi, Amerikan Doları karşısında değer kazanırsa, Amerika dolaylı olarak, Çin’e çok daha fazla mal satabilecektir. Çin nüfusunun günümüzde gelmiş olduğu nokta, Çin’i; Amerika için çok önemli bir Pazar haline getirmiştir. Ayrıca Yuan’ın, Dolar karşısında değersiz oluşu; Amerika’nın Çin’den çok fazla mal alabilmesine ve ülkede mal fazlalığına yol açmıştır. Kaldı ki Trump bununla ilgili bir çok yerde demeç vermiştir. Ancak bizim ülkemiz ve yukarıda yazılan ülkelerde doların tam aksi yükselmesi, doların sürekli yükselmesini ne yazık ki kur savaşları ile açıklamamızı da engelleyecektir.

Doların yükselmesine istinaden ikinci teori, Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesinin terk edildiği, anayasal süreçlerin tıkandığı, siyasetin; olmaması gereken yerlere sıçradığından ötürü yabancı sermayenin Türkiye’yi güvenli bulmamasıdır. Türkiye’yi güvenli bulmayan sermaye, doğal olarak Türkiye’ye yatırımda yapmayacak ve Türkiye’de döviz talep fazlası oluşacaktır. Yukarıda anlattığımız gibi bu döviz talebi fazlalığı, faiz oranı artırımlarıyla aşılmaya çalışılsa da bu suni bir yöntem olmaktan ileri gidemeyecektir. Doların sürekli yükseldiği ve bu yükselme sebebiyle faiz oranı artırımı kararı alınan ülkelere bakıldığında, gerçekten demokrasinin tam anlamıyla işlenemediği, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve anayasaya bağlı kalınmadığının gözlenilmesi mümkündür. Burada ekonomistler doların kalıcı düşüş sağlaması için yapısal reform önermektedirler. Yapısal reform nedir? Yapısal reform, demokrasi,özgürlük,hukuk ve adalet,liyakat gibi bir çok alanda yeniden reformlar yapılması ve ülkenin geleceğine garanti altına alınıp tesis edilmesidir.

Sort:  

Güzel yazınızın bütünlüğünü bozmadan en son kısmına küçük bir ek yapayım izninizle;
Yapısal reform albenisi altında neredeyse kırk yıldır uygulanan neo-liberal ekonomi politikalarının devamı saklanacaksa hiç almasak daha iyi olur görüşündeyim.
Planlanan yöntemlerle, faiz enflasyon dolar şeytan üçgeninden çıkabilmek mümkün görünmüyor. Karma ekonomik modele geçmemiz gerek, Gümrük Birliği'nden acilen çıkmamız, yerli üretimi teşvik edip ihracatta katma değerli ürün için çalışmamız gerek. Turizm bile söz konusu olsa, sürümden kazanmak beklentisi yüksek kaliteli ürün/hizmet sunumuna dönmeli... Dünyanın zenginleri neden bizim muhteşem sahillerimize uğramaz?
Herşey bakış açısına ve tercihlere bağlı.
MB bağımsızlığı ise neo-liberallerin ısrarla istediği başka bir konu... Bizdeki gibi değil FED özel bir şirkettir. Çin MB kim ait?
Bağımsız olmalı bizim MB, en çok da yabancı sermaye kontrolünden değil mi?
Elinize sağlık, başarılar

gerçekten yorumunuzu çok beğendim ama bakalım seçimden sonra belli olur herşey

Teşekkür ederim, seçimden sonra kim gelirse gelsin yazdıklarımı yapmazsa sıcak para ve tüketim odaklı bu modelle gitmek mümkün olmayacak. Ekranlar sadece belirli kesim ekonomistlere açık nedense?
Tartışılsa bunlar, hamaset yerine en azından belirli bir kesimin ilgisini çeker.
Kolay gelsin

yorumun için çok teşekkürler :)