Benim hakkında yaz yaz bitiremeyeceğim; değil ben, yazarının bile hakkında yaz yaz bitiremediği Wheel of Time-Zaman Çarkı- serisinde geçen en anlamlı sözlerden biridir kendileri. 14 cilt olarak kurguladığı serinin 12’sini yazmaya yetmiştir ömrü Robert Jordan’ın. Son iki kitabı Brandon Sanderson onun notlarından, ses kayıtlarından, artık ondan seri hakkında geriye ne kaldıysa kullanarak yazmıştır ve rahmetli Robert Jordan’ın 10.000 sayfalık külliyatını noktalamıştır.
Noktalamıştır fakat Brandon’u okumaya başladığınız anda en sevdiğiniz ninniyi annenizin huzur dolu sesinden değil de başka birinden duymuşa dönüyorsunuz, ufuk çizginiz kayıyor. Yin yang, eşitlik, adalet, misyon, vizyon, füzyon… Her kavramın yerini replikası almaya başlıyor. Maddenin aksine kelimeler habitatlarında yüzlerce fazda bulunabilir, kafanızda anlamları dört yana çekiştirmenize rağmen alıştığınızın dışında çekimlenmiş bir kelime size yabancı gelebilir, içinizdeki hümanist kitap canavarı kitaplığa yanlışlıkla bir kıvılcım sıçratmadan önce yangın söndürme tüpünün ayaklanıp gidişi hakkında şiirler yazabilir. Edebi sadizm adı verilen bu davranış sonrası kağıda dökülen mersiyeler yıllarca can yakmak amacıyla baskıdan baskıya uzanır ta ki facebook’ta 8 yaşında bir çocuğun duvarında iddaalı bir dörtlük olana kadar. Şanslıysanız bu döngünün bitişine şahit olmazsınız. Şanssızsanız bu durumdan sebep bir ağıt da siz yakarsınız. Çok daha şanssızsanız kendi eserinizin o facebook duvarına düştüğünü görürsünüz ve sonsuz olma güdüsüyle yazdığınız her şeyin üstüne tozlanmamaları için serdiğiniz o beyaz çarşafın üstüne dökülen kanınızı süsleyen barut kokusu ölmeden önce sıktığınız parfümü bastırabilir. Bu da çürümeden bulunduğunuzu varsayarsak geçerli olacaktır ama bu kadar karamsarlık yeter.
Din görevlisinin el kitabında der ki “her müslüman kendi dininin görevlisidir.” Şehvetin ve diğer günahların çekiciliğine yenik düşmüş genç misyonerlerin ağzından düşürmediği, daha idealist olanların ise uyguladığı bir ideoloji olmakla beraber liberal idealist olanlarının hoşgörü çerçevesinde çok da kasmadığı bir görev tanımıdır. Sonunda ölürler.
Üzerinde yaşam olan her alternatif evrende ve her gezegende tüm elmalar Ora’nın Newton’unun kafasına düşmek üzere görevlendirilmiş olup doğru yeri ve doğru zamanı beklemektedir. Birçok elma sap adı verdiğimiz bir mesnet üzerinde Newton’un keyfini beklerken belki de ait olduğu ağaca bir veda bile edemeden hiç uğruna düşmektedir. Sonunda ölürler.
Elmaya gömüldüğü takdirde tekrar elma olma yetisinin verilmesi ile imama gömüldüğü takdirde ,en azından, çürüme yetisinin verilmesini kıyaslarsak elde edeceğimiz sonuç ne olur? Elma’nın görevinin çok daha ağır olduğu mu?
Evrimsel süreçte insanların geliştirdiği bilinç onlara “görev”in önce biyolojik, sonra ideolojik olarak, daha sonra katı miraslar ve gelişim dürtüsü eşliğinde fiziksel olarak aktarılmasını sağlamıştır. Yani insanın görevi daha mı ağır?
Bu durumda kendimize söylememiz gereken şey şu: BEN NERDEN BİLEYİM, BANA NE MORUK :d
İzninizle günah çıkaracağım.
Zaman Çarkı’nı bu yazıya alet ettiğim için senden çok özür diliyorum Robert Amca! Ben ve benim gibi niceleri tüyden hafif yaşamlarında dağlar altında hissederken bedenlerini, senin sayfalarında anladılar ve anlayacaklar görevin de ölümün de kıymetini. Ruhun şad olsun.
PEACE
Congratulations @richyreich! You received a personal award!
You can view your badges on your Steem Board and compare to others on the Steem Ranking
Vote for @Steemitboard as a witness to get one more award and increased upvotes!