Sosyal medyanın hayatımızda göz ardı edilemez bir etkisi olduğunun farkındayız öyle değil mi? Kimimiz uyanır uyanmaz telefonu elimize alıp sevdiğimiz ya da beğendiğimiz insanların ne yaptığını tekip ediyoruz. Kimimiz bunu daha ileri taşıyıp hayranlık duyduğumuz yabancı kişilerin hayatlarını izlemek ve anlamak için kullanıyoruz. Bir anlamda başka birinin yaşamına bakan, tek yönlü dar bir pencere açıyor sosyal medya. Burada görmemiz istenen neyse onu görebiliyoruz. Yine de hayranlık duyduğumuz ya da yerinde olmak istediğimiz kişiyle ilgili duyduğumuz merak bizi sosyal medyaya yönlendiriyor. Ne giydi, ne yedi, ne dedi, kime dedi, kimle arkadaş, kimi sevmez…Kabul edelim hayranlık duymak ve başka bir yaşantıya imrenmek hepimizin ortak duygusu. İnsanlar olarak böyle bir psikolojimiz var. Ya daha zengin olmak ya da daha özgür olmak istiyoruz. Bazen de olmak istediğimiz konumda bir başkasını görüyor ve ona hayranlık duyuyoruz. Ünlü ya da değil, hayranı olduğumuz bu insanın gözünden hayata bakma şansımız olsaydı bu şansı kullanır mıydık? Sosyal medya yoluyla başka bir hayatın her ayrıntısını öğrenmeye çalışmak ve bunu gizlice yapmak “stalk” olarak isimlendirilmiş. Stalking, stalker, stalk bu ingilizce kelimeler (iz sürücü anlamındadır) son yıllarda yeni anlamlar kazandı ve daha çok kullanmaya başladık. İz sürmek ve sosyal medyada bize sunulmuş olan hayatları takip etmek sapıklık mıdır? Stalk, etik sayılabilir mi? Peki ya bu durumun Stalker’a etkisi nedir? Sadece en mükemmel yönleri bize sunulmuş başka hayatları izlemek, orada olmak istemek ve imrenmek günlük hayatımızı nasıl etkiler? Peki ya imrendiğimiz bir kişinin gözlerinden dünyaya bakabilseydik? O olabilseydik? “John Malkovich Olmak” bize böyle bir fırsatın hikayesini anlatıyor.
John Malkovich, ABD’li sinema oyuncusu, yönetmen ve yapımcıdır. Bu filmde John Malkovich rolünde kendisini oynamıştır. Oyuncuya başka filmlerden aşinaysanız ya da hayranıysanız binlerce Malkovich göreceğiniz bu filmi kesinlikle öneririm. Özellikle kukla dansı sahnesindeki performansı çok etkileyiciydi.
Gelelim filmle ilgili bilgilere; 1999 ABD yapımı fantastik komedi filmidir. Yönetmen Spike Jonze, senarist Charlie Kaufman. Başrollerde ; John Cusack (Graig), Cameron Diaz, Catherine Keener (Maxine) ve John Malkovich ( John Malkovich) oynamaktadır.
Filmde olaylar başarısız bir kuklacının hikayesiyle başlıyor. Kuklacı Graig eşinin baskısıyla daha elle tutulur bir meslek edinmeye karar verir. Bir şirkette işe alınır. Oldukça tuhaf olan bu şirket ara katta bulunmaktadır. Sürekli başınızı öne eğerek dolaşmanız gerekir. Burada Maxine ile tanışır. Oldukça çekici bir kadın olan Maxine’le iş yerinde ilginç bir kapı bulurlar. Kapı John Malkovich’in kafasına açılmaktadır. Kapıyı kullanır, Malkovich’in gözünden hayata bakar ve kısa süre sonra normal dünyaya geri döner Graig. Kapıyla ilgili bildikleri tek şey de budur. Kapıdan giren Malkovich olmakta, muhteşem bir hayata kısa süreli de olsa sahip olabilmektedir. Maxine ve Graig kapıyı pazarlamaya başlar…
Filmde imge ve alt mesajlar yer alıyor. Kukla, alçak tavan, kafese kapatılma benim aklımda kalan imgelerden. İzlerken fark edip kendi adınıza anlamlar çıkaracağınız pek çok ayrıntı olan bu film düşündürücü olduğu kadar eğlenceli. Özellikle Malkovich’in kendi kafasına girdiği sahne çok komik. “Malkovich malkovich… malkovich .malkovich, malkovich!” Bu sahnede ufak bir psikeanaliz hissi var, yoksa bana mı öyle geldi ?
Bazen merak ediyorum, bir başkası olabilsem, istediğimi yapabilir miyim? Graig de sevdiği işi yapmakta fakat para kazanamamaktadır. Onun için Malkovich olmak ünlü bir kuklacı olabilmek için biçilmiş kaftandır. Bu noktada kendisi yaşayan bir kukla olan Malkovich’in kuklacı olması ilginç bir durumdur. Malkovich açısındansa zihni sürekli bir takım kişilerce ele geçirilmekte ve hayatı başka insanların isteklerine göre ilerlemektedir.
Filmle ilgili çözemediğim birçok durum var. Mesela, filmin ilerleyen dakikalarında yüz yıllardır başkalarının bedenine girerek yaşamlarını sürdüren yaşlı insanlar görürüz. Benim düşüncem bu insanların bir inanışı ya da düşünce sistemini temsil ettiğidir. Bunlar nesilden nesile aktarılmış ve miladı dolmuş düşüncelerdir. Yaşayış biçimimiz ve karakterimiz aileden aldığımız öğretilerin büyük oranda etkisinde olduğu için filmdeki bu sahneye böyle bir değerlendirme yaptım. Pek tabi yanılmış da olabilirim. Açık uçlu ve fantastik bir film. Bu yüzden izlerken üretilecek teorilerin sonu gelmiyor.
Cameron Diaz’ı ilk defa bir filminde romantik, neşeli kadın rolünde görmedim. Benim adıma filmin en güzel sürpriziydi. Ayrıca filmin kapanışında çalan Radiohead – Amphibian hem filmin konusuna çok yakışan hem de kulakların pasını silen müthiş bir şarkı. İyi ki de izlemişim bu filmi, iyi ki de sonuna bu şarkıyı koymuşlar.
Film hakkında anlatacaklarım bu kadar. Henüz izlememiş olanlar için film önerimdir.
Sort: Trending