Hiç kokmayan bir çiçeğin bütün duyularımı harekete geçirmesi gücüdür seni tanımlamak. Bir frambuaz olmalıydık, o denli güçlü kokusuyla bedenlerimizin çarpışmasıdır acısıyla tatlısıyla.
Merhaba. Çok uzaklardan gelen aklıma - bir duyum üzerine yazmışsın bana
Ben tam o noktada biten vedaları gardıropıma saklarken, işte kader bu ya, bir parçası el sallıyor bana. Orada, işte bir şeylerin eksikliğini hissederken çığlık atar ya! ah o vahşet dolu ateşe atılmış bir sonucunda kül olarak dönmeliyim sana. Yine karışık metinlerden yol alıyorum sana doğru, doğru bildiğim aklım beni yanıltmamalı. Edebiyatla sanatı ayıramazsa, beni de kelimelerden ayıramazsın.
İlginç bir meyve grubuna dahildir Frambuaz. Böyle ekşi tatlı nayhoş bir aroma bırakır her seferinde dilimde ama lezzetini bilme! öyle bir meret! içine çeken bir okyanusun göz yaşları gibi - kasırgalar kopartır adamın içinde. Ah! koku... bazen böyle ne biliyim güzel bir çığlığın tenine temas etmesidir pudralı bir gülün narin kokusu. Çok fransız kalırım sana genelde uyluk kemiğinin dibinde. Bir yerden çıkınca görmezden gelemezsin bir parçayı ve o parça bin parçayla tamamlanmalı. Zaten ben bir iğne tanesinde ki küçük bir deliğim -oradan tüm acılar parçalara ayrılıp benimle bütünleşmeli.
Nice post! I will follow you from now on.
Çok güzel bir yazı olmuş, tebrikler ;)