Ninlil, yeraltı tanrılarıyla yaptığı anlaşmadan sonra enerjisinin bir kısmını kaybetmişti ama güçleri hâlâ ondaydı. Sümer halkının bilmediği bir başka sır ise, Ninlil’in zamanda yaptığı bu müdahalelerin, evrenin temel yapı taşları olan Planck uzunluğu seviyesindeki kuantum hareketlere kadar işlediğiydi. Modern kozmologların ancak binlerce yıl sonra keşfedeceği bu mikro boyutta zamanın bükülmesi, aslında Ninlil’in gücünün bir sonucuydu. Zamanı düz bir çizgi olarak değil, dalgalarla dolu bir okyanus gibi görüyordu artık.
Fakat bu sırada Ninlil, Sümer’in günlük yaşamındaki bazı sıradan görünen ama derin anlamlar barındıran pratiklere de dikkatini verdi. Sümer halkı arasında çok yaygın olan bazı alışkanlıklar, Ninlil’in gözünde zamanın bu kozmik döngüsüne olan bir bağlantıyı temsil ediyordu. Örneğin, insanlar hastalıkları tedavi etmek için farklı çamurlar ve bitkiler kullanırdı, bu çamurla tedavi yöntemleri Ninlil’e Enki’nin öğrettiği kozmik enerjilerle aynıydı. Sümer halkının bu basit uygulamaları, aslında bir tür enerji akışını yönlendirme yöntemiydi. Modern bilimin ‘akupunktur’ veya ‘kuantum iyileşme’ olarak adlandıracağı şeylerin ilk temelleri bu eski uygarlıkta atılmış gibiydi.
Ancak Ninlil, bu sıradan pratiklerin çok daha derin bir anlam taşıdığını anladı. Sümerlilerin yaşadığı evler bile kozmik enerjilere göre inşa ediliyordu. Tapınaklardaki sütunlar ve binaların yönlendirilmesi, gezegenlerin hizalanmasına göre yapılıyordu. Bu bilgi, Ninlil’in zaman döngüsündeki müdahalesini anlamasında yeni bir pencere açtı. Zamanı kontrol edebilmek için, bu enerji akışını da yönetmesi gerekiyordu.
Ancak Ninlil’in karşısındaki en büyük engel, zamanın sadece Sümer halkının değil, evrenin tüm dengesini değiştirmeye başlamış olmasıydı. Onun müdahalesiyle kozmik döngüde oluşan küçük bir sapma, evrenin diğer noktalarında büyük etkilere yol açıyordu. Sümer’de gökyüzünde beliren bir yıldız, belki de başka bir galakside bir yıldızın sönmesine sebep oluyordu. Bu, modern kozmolojide “kaos teorisi” olarak bilinecek bir durumun erken işaretiydi.
Ninlil, zamanın bu düzensizliğini kontrol altına almak için Enki’nin kadim tabletlerine bir kez daha başvurdu. Bu sefer, kozmik düzeni yeniden sağlamak için bir çözüm bulmak zorundaydı. Zamanı kontrol etmek sadece bir güç gösterisi değildi; bu, evrenin harmonisini bozmadan, dengeleri yeniden kurabilme becerisiydi. Enki’nin ona öğrettiği gibi, zaman bir ağ gibi örülüdür ve her düğüm, başka bir düğümü etkiler. Bu bilgiyi kullanarak, Ninlil zamanın karmaşık ağını yeniden şekillendirmeye başladı.
Ancak bu hamlesi, yeraltı tanrılarının bile tahmin edemeyeceği bir şeyi tetikledi: Zamanın sarmalı çözüldükçe, paralel gerçeklikler de birbirine yaklaşmaya başladı. Sümer rahipleri, gökyüzünde beliren yeni bir yıldızın Enlil’in dönüşünden çok daha büyük bir şeyin habercisi olabileceğini düşündüler. Evrenin dokusunda oluşan bu çatlak, daha önce hiç karşılaşmadıkları bir güçle onları yüz yüze getirebilirdi.
Ninlil, zamanı manipüle edebilmişti ama bu onun son hamlesi değildi. Yeraltı tanrıları bile bu yeni kozmik düzensizlik karşısında ne yapacaklarını bilmezken, Sümer’in kadim rahipleri, evrenin sırlarını çözmeye çalışırken bir sonraki adımda onları nelerin beklediğini merak ediyordu. Geriye sadece bir soru kalmıştı: Zamanın bu yeni düzeni, Sümer’in ve belki de tüm insanlığın geleceğini nasıl şekillendirecekti?