Bu akşam eski defterlerimden birini karıştırırken bulduğum kartvizitle geçmişe gitti aklım. Bundan yıllar önce girişimciliğimi yeni yeni fark ettiğim zamanlarda katıldığım bir eğitimdeyim. Organizatörler tarafından rastgele yerleştirildiğim masada hiç tanımadığım bir grup insan. Büyük çoğunluğu benim gibi eğitime katılan girişimciler, bir kişi de birazdan eğitim verecek çok büyük bir kurumsal firmanın üst düzey yöneticisi. Organizasyon ekibindeki kişiler niyeyse beni tam karşısına oturtmuş. Aynı sandalyede oturtmak için çılgın atan insanların olduğu bir ortam hayal edin. Onlarca büyük masa, yüzlerce girişimci, farklı masalara dağıtılmış 3 tane yönetici... Biri de benim karşımda. Herkesin takım kıyafetlerle, kalem etek ve yüksek topuklarla katıldığı eğitimde ben her zamanki gibi kot tişört spor ayakkabısı üçlemesiyleyim. Öğrenmeyi, gelişmeyi seviyorum ama "forma"lar ve "format"lar pek bana göre değil. "Şu yemek faslı bitse de eğitime geçsek" diye düşünürken aynı masada oturan diğer girişimcilerin kendilerini yöneticiye pazarlamaya çalışmalarını izliyorum. Uzakta oturanların çabası epey fiziksel, öne doğru eğilirken suyu devirir mi acaba diye beklerken gülsem gülemiyorum. Adama gelen saçma sapan sorular herhangi bir muhabbet açamadığı için bir kaç saniyelik bir sessizlik oluyor. O zamanlar tamamen ayrı dünyalarda olduğumuzu düşündüğüm bu adamla konuşasım yok hiç ama garip bir şekilde kendimi ağırlayan organizatörlerdenmiş gibi hissediyorum. Sessizliği bitirmek gerektiğini düşünüp sorumluluk sahibi bir insan olarak o günkü eğitimle ilgili bir konu açıyorum. Laf lafı açıyor ve konu bana gelince o ciddi adamın gözleri parlayarak bir soru soruyor :
Yaratıcılık öğrenilebilir ya da sonradan geliştirilebilir mi?
Elbette!
Sonrasında çalıştığı o büyük şirkette beyaz ve altın yaka diye tabir ettiğimiz kesimin işleri yaparken iyi fikirler geliştirmelerine, yaratıcı olmalarına ne kadar ihtiyaçları olduğunu anlatıyor. Hatta bu konuda onlara eğitim verip veremeyeceğimi soruyor. O gün yaratıcı düşünmenin bankacılıktan senaristliğe kadar aslında her alanda yeri olduğunu anlıyorum.
Gariptir yaratıcılığın sadece "sanat sepet" işlerle ilgisi olduğu düşünülür. Hatta "aklı bir karış havada" bir çocuk olarak "sanatçı ruhlu" olduğum şeklinde açıklamalar yapılırdı hep. Oysa hayal kurmayla başlayan yaratıcılık süreci, bankacılıktan girişimciliğe kadar her yerde ne kadar da gerekli. Hatta girişimcilikte buna "inovasyon" gibi havalı bir ad bile takılmış. Herkesin çılgınlar gibi "inovasyon" ve "iyi fikir" peşinde koştururken bu konuda zerre kendilerini geliştirmediklerini görmek ülke ekonomisinin durumunun da özeti gibi. Bizler yani yaratıcılık sektöründe çalışanlar her ne kadar bunun bize özel ve doğuştan bahşedilmiş bir yetenek olduğuyla ortamlarda hava atsak da işin aslı yaratıcılık herkes için öğrenilebilir, geliştirilebilir bir disiplin. Ve her disiplin gibi bazıları buna daha yatkın yani yetenekli, bazılarıysa daha uzak yani yeteneksiz olabilir ancak doğru taktiklerle çok hızlı gelişebilir. Üstelik bu konuda yetenekli olanların daha fazla gelişmeye ihtiyacı vardır çünkü disipline edilmemiş bir yaratıcılık yeteneği sadece aklı karışık, sonuca ulaşamayan, potansiyelini kullanamayan insanlar yaratır. Burada da o potansiyele sahip pek çok insan görüyorum. Çoğunun hiç ihtiyacı yoktur eminim ama madem bu konuda yıllarca çalışmış biriyim, madem naçizane bazı deneyimlerim ve yöntemlerim var; belki birilerinin işine yarar diye önümüzdeki bir kaç günde bu konuyla ilgili yazılar hazırlamak niyetindeyim.
Başlıktaki soruya dönersek, hayır yaratıcılık sadece yaratıcı sektörler için değil. Hatta bırakın sektörü yaratıcılık yaptığınız yemekten, okuduğunuz kitaba bakışınıza kadar hayatınızdaki pek çok şeyi farklı deneyimlemenizi, her ne yapıyorsanız daha iyisini yapmanıza ve dolayısıyla daha iyi hissetmenize yardımcı olacak bir yetenek. Sonraki yazılarımda ben elimden geldiğince anlatacağım kim bilir belki mini mini mücadeleler bile yapar, bir şeyler üretir keyifleniriz 😉
Kalem kağıdı hazırlayın, uçmaya hazır olun, sonraki yazılarda anlatacaklarım var!
photo source
Kalem kağıt hazır değil ama uçmaya hazırım, sonraki yazıları da merakla bekliyorum. Bu tarz eğitimlerde ne anlatıyorlar allasen :))
Temel olarak kendi deneyimlerini anlatıyorlar. O yüzden güzel oluyor, yoksa sıkılıyorum zaten :D
Bize tekrar çocuk olmayı öğreteceksin yani 🎉🎉 Yaratıcılığın hayatın her anında ihtiyaç duyulan bir olgu olduğu konusunda sonuna kadar katılıyorum. Sadece iş hayatı da değil aşk, aile, spor... her alanda mutlu insanlara baktığımda yaratıcı olduklarını görebiliyorum. Hatta aynı şeyi yaparken ki davranışlardaki farklılıkların bile ne kadar hayat değiştiren şeyler olduğunu gözlemliyorum. Kağıt kalem hazır bekliyoruz😇
Öğretmek haddim değil ama elimden geldiğince kendi bilgimi, deneyimlerimi paylaşacağım. Sen de aslında epey katkı yapabilirsin konuya. Bekliyorum senin fikirlerini de heyecanla :)
Tebrikler! Yazınız @tryardim topluluk hesabından oy kazanmıştır. #tr tagi altında kaliteli içeriklerizi görmekten mutluluk duyarız. Detaylı bilgi için Tryardım Desteklenen İçerikler 27 Haziran 2018 bağlantısını ziyaret edebilirsiniz.
Teşekkür ederim ❤️
Yaratıcılığın geliştirilebilir ve öğrenilebilir olduğuna katılıyorum fakat bir parantez açmak istiyorum.
Yaratıcılık özgür ve serbest bırakılmakla başlar. İnsanların önüne net kalıplar konulduğunda ve bu kalıplara göre hareket etmeleri istendiğinde kişinin yaratıcılığını ortaya katarak bir katkı sunması çok zordur. Bu sebeple sanatsal disiplinlerde yaratıclık çok daha fazla öne çıkmaktdır. Diğer iş dallarında ise genelde insanların neyi nasıl yapması istenildiğinden ve önüne bariz kalıplar konulduğundan bu iş daha zor hale gelmektedir.
Çocuk yetiştiriken bile, çocuğa devamlı müdahale çocuğun içindeki yaratıcılığı kısıtlar. Onu şöyle yapma, bu böyle yapılmaz gibi uyarılarla çocuk kalıplara sokulur.
Çocuğu serbest bıraktığını iddia eden bazı yaklaşımlarda bile bu kısıtlama vardır. Şöyle ki; çocuğun kendi odasında duvarları boyayabildiğini yahut istediği stickeri istediği şekilde yapıştırdığını, duvarları süsleyebildiğini söyleyerek çocuğunun yaratıcılığına açığa bırakmasına katkı da bulunduğunu övünerek söyleyen bir çok kişi ve hatta bunu tavsiye eden pedagoglar genellikle şunu da belirtirler; "Odası kendisine ait olduğu karışmıyoruz/karışmayın ama salon ortak alandır ve orada bunu yapmaması gerektiğini bilmelidir, izin vermiyoruz/izin vermeyin."
Bu konu hakkında çok düşünmüştüm ve şuna karar vermiştim; Aslında burada bile bir kalıp koyuluyor çocuğun önüne. Halbuki salon ortak alan ise yani ailenin bütün bireylerinin kullandığı bir bölüm ise, Neden bu bölümün dizaynı konusunda çocuğun hiç bir dahli olmasın? O da bu alanı kullanıyorsa kendinden bir şeyler görmek istemesi gayet doğal değil mi?
Bu sebeple evde kızım salona kendi yaptığı bir resmi (resim derken 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun karalamaları diyelim) yahut sevdiği bir karakterin sticker ya da posterini koltukların üzerinde duvara asmak istediğinde izin veriyoruz . Çok istemesek de önce neden uygun görmediğimizi anlatmaya çalışıyoruz, kararını değiştiremediysek ise karışmıyoruz. Eve gelen misafirlerin bu konuda ne düşündükleri ya da ne düşüneceklerini önemsemiyoruz çünkü orası bizim yaşam alanımız ve bizim'in içerisinde kızımız da mevcut.
Sanırım yorumu fazla uzattım ama yaratıcı nesillere ihtiyacımız var ve bu dediğiniz gibi sadece sanat için değil her iş dalında, her disiplinde her sektörde olmalı ki farklılıklar yaratabilerek gelişelim. Bunun için de önce çocuklarımızı kalıplara sokmayalım, sonra da çalışanlarımıza katkı sunabilecekleri alanlar bırakalım ve her yerde rijit kalıplarla mükemmellik aramayalım.
İyi ki yorumu uzattın çünkü çok güzel anlatmışsın. Bunu yazdığın gün okumuştum ama fırsat bulup yanıtlayamadım bir türlü. Şimdi tekrar okudum, tekrar sevdim hem düşünce şeklini hem de kızınıza olan yaklaşımınızı. Kendi çocukluğumda ne kadar kısıtlandığım da geldi aklıma okurken :D Dediğin gibi toplum herkesi olabildiğince aynılaştırmak istiyor ki daha hakim olsun, kontrol edebilsin. Yaratıcılık o yüzden tehlikeli görülüyor hep. Gündelik hayatta da öyle. Yaratıcı insanların biraz "çatlak" (!) olduğu düşünüldüğü için uzak duran insanlar biliyorum ben. Benim başıma gelmişti mesela.
Çocukken bu gelişimin nasıl olduğuna dair bir yazı ekleyebilirim belki. Sınırların yaratıcılığı öldürdüğü kadar geliştirdiği durumlar da var yalnız onu ufak bir not düşeyim :D Onları da not alayım da sonraki yazılardan birinde şu sınırlar meselesine de değinelim :D
Sevgili @punky bence gelecek yazıların burada bir çoğumuza ışık olacaktır.
Yetenek var ama düzenli kullanılmayınca sonuçsuz kalıyor, başarıya ulaşamıyor.
Bekliyorum güzel eğitici yazılarını 😍
Düzenli demişsin ya işte çok kilit bir kelime o :D
O düzen hepimize lazım belki birilerine ilham oluruz böyle kim bilir.
Yaratıcılık konusunda ilginç bir yaklaşım. Yaratıcılığın ilk okuldan teşvik edilmesi gerektiğini her zaman düşündüm çünkü yaratıcı olmayı öğrenmek karar vermede temel bir öneme sahiptir. Sanatta yaratıcılığın kesinlikle çok önemli olduğunu, ama aynı zamanda yaşamın her alanında da olduğunu söyleyebilirim. Yaratıcı olduğunuzda, kaç yaşında olursanız olun her zaman ilginç bir hayat süreceksiniz, çünkü sıkılmak ya da monotonluğa düşmemek için alternatifler bulacaksınız. Yaratıcılığı, yaşamın en önemli araçlarından biri olarak yetiştirme fikrini alkışlıyorum.
Okullar yaratıcılığı geliştirmekten çok öldüren yerler haline geldi. Buna güzel sanatlar fakülteleri de dahil maalesef. Anne babalara çok iş düşüyor ama insanların çocuklarla uğraşmaya tahammülü bile yok. Çocuklar kendi başlarına ne görüyor, ne öğreniyor, ne kadar gelişebiliyorsa törpülene törpülene büyüyorlar işte. Oysa dediğiniz gibi hayatımızın her anında ihtiyacımız var.
Uzun bir aradan sonra dönüş enerjin harika. Kalem kağıt hazırlayın yazmışsın ama refleksle emniyet kemerimi bağladım. O nasıl bir tonlama :)
Kemerlerinizi bağlayınız kalkışa geçiyoruz :)
Sen bunu yazarken ben uçuyordum 😂
Diğer yazılar bekliyoruz. Ama yüzme öğretirken çocuğu suya atıp, hadi yüz gibi eğitim vereceksen ben oynamam söyleyeyim :)
"Hadi yaratıcı ol!" :D
ne zaman biri 'kalemi kağıdı hazırlayın anlatacaklarım var' dese geriliyorum:)
ben yine o yazıyı bekliyorum ama haberim yokmuş gibi:)
Öğrenci psikolojisi kötü tabii :)